Namazın önemine dair hatırlatmalar

Yüce Allah ile kurulan çeşitli iletişim yolları vardır. Bu iletişim yolları ne kadar açık ve sağlıklı olursa insanın Rabbine olan yakınlığı artar ve kâmil bir Müslüman olur. Kur’an okumak, namaz kılmak, Allah’ın isim ve sıfatlarından gerekli payı alarak ahlaken yücelmek, dua etmek, zikir hâlinde olmak, salihlerin meclislerine devam etmek ve ilim tahsili yapmak insana Allah Teâlâ’yı hatırlatır. Bu sayede insan ruhen terakki ederek insaniyet makamına ulaşır.

Yüce Allah ile sağlıklı ve daimi iletişim kuramayanlar insaniyet makamından düşerler. Onlar sureta insandırlar. Kur’an beşerin düşüş hâlini şöyle resmetmiştir: “Bilinmeli ki cehennemi, insanların ve cinlerin inkârcı çoğunluğu için yarattık. O inkârcıların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla hakkı görmezler. Onların kulakları vardır, onunla hakikati işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha da düşüktürler. Onlar gerçekten gaflettedirler.”1

Namazı ikama et

Kişinin gafletten çıkıp terakki edebilmesi için Rabbi ile iletişim hâlinde olması şarttır. Namaz bu iletişim yollarının belki de birincisidir. Hazreti Lokman oğluna bu nitelikli iletişimi çok küçük yaşta emretmiştir ki konumuzla ilgili ayet şöyledir: “Canım yavrum! Namazını mutlaka ikame et.”2

Ayetteki “ikame” kelimesini “namaz kıl” diye çevirmedik. Çünkü namazı kılmakla ikame etmek arasında derin farklılıklar vardır. Yaklaşık 41 ayette namazın ikamesi emredilmektedir. İkamede; vücudu her türlü necasetten arındırmak, abdesti kemal üzere almak, ibadette sadece Allah’ın rızasını düşünmek, tadil-i erkâna riayet etmek, kılınan namazı veda namazı bilinciyle kılmak, okunan sure ve duaların anlamlarını tefekkür etmek, yapılan hareketlerin sembolik manalarını bilmek, zihni namaz esnasında sadece ilahi mesaja kilitleyip dağıtmamak ve cemaate devam etmektir.

Şayet bu hususlar ihmal edilecek olursa namaz kılınmış olur ama ikame edilmiş olmaz. İkame edilmeyince de namazın insan üzerindeki değiştirici özelliği tahakkuk etmez. Bu nedenlerle Kur’an bütün ayetlerde namazın ikamesine vurgu yapmıştır. Çünkü ikamenin neticesinde namaz kılan Müslüman kıyam ahlakını öğrenir. Kıyam ahlakı sayesinde kişi her türlü küfre ve zulme başkaldırabilir. Namaz kılıp da verili duruma veya dayatılan dünya sistemine entegre olmak namazın ruhuna aykırıdır. Bu bağlamda şu ayet çok önemlidir:

“Kitaptan sana vahiy edilen şeyleri oku ve namazı ikame et. Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden men eder. Allah’ın kulunu zikretmesi ise (netice olarak) daha büyüktür. Allah, yaptığınız şeyleri hakkıyla bilir.”3 Bu ayet namazın insan üzerindeki olumsuzlukları değiştirici yönüne işaret etmektedir. İnsan hem namaz kılıyor hem de Rabbani bir değişime uğrayarak Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e benzemeye çalışmıyorsa ve bunun somut göstergeleri, üzerinde tecelli etmiyorsa namazını kontrol etmelidir.

Namaz dönüştürür

Değişmeyen insanın ibadetlerinde mutlaka bir eksiklik vardır; çünkü Allah Teâlâ mutlak doğruyu söylemektedir. Liberal-kapitalist bir yöntemle iktisadi şirkin içerisine düşen Medyen halkı bile namazın bu değiştirici özelliğini bildikleri için Hazreti Şuayb Peygambere şöyle demişlerdir: “Ey Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri terk etmeyi ve de mallarımız konusunda dilediğimiz (gibi tasarrufta bulunup istediğimiz gibi kayıtsız ticaret) yapmayı bırakmamızı sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin/ akıllı bir kişisin, dediler.”4

Medyen’li müşrikler bile namaz kılmakla elde edilen bu hasleti gördükten sonra, Kur’an ile hemhâl olup namaz kılan bir Müslümanın kötülükleri içselleştirmesi ve namazı da devam ettirebilmesi anlaşılabilir bir çelişki değildir.

Namaz, Yüce Allah ile kurulan en önemli iletişim yollarından biri olduğu için, sadece Peygamberimizin ümmetine değil, daha önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim bizlere, -selam onların üzerine olsun- Hazreti İbrahim ve Hazreti İsmail’e,5 Hazreti Şuayb’e6 , Hazreti Musa’ya7, Hazreti Lokman’a8, Hazreti Zekeriya’ya9, Hazreti İsa’ya10 ve tüm İsrailoğullarına farz kılınan namazlardan bahseder.11 Hazreti Yakup’tan Hazreti İsa’ya kadar gönderilen peygamberlerin hepsinin İsrailoğullarından olduğunu düşünürsek bu sürecin uzunluğunu daha iyi kavrarız.

Namaz ibadeti, sadece bu sayılan peygamberler ve ümmetleri ile de kayıtlı değildir. Hazreti Âdem’den Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e kadar peygamberlerin hepsinin şeriatında vardır. Namazın olmadığı ne bir peygamber ne de hak bir din söz konusudur. Kısacası, namazsız şeriat yoktur.

İbadetlerle oynamayın

Belirli rükünlerin ve tayin edilmiş zikirlerin/dua ve ayetlerin kendine özgün şartlar dâhilinde ve Allah’ın belirlediği vakitler içerisinde Peygamber Efendimiz’in beyanı çerçevesinde ikame edilmesine namaz denir. Bütün ibadetlerde olduğu gibi namazın da niteliklerini, şartlarını ve vakitlerini Allah Teâlâ belirlemiştir. Peygamber Efendimiz, Rabbimizin izni ve talimi içerisinde bu ibadeti beyan etmiştir. Bütün bu söylenenlerin anlamı; kimsenin ibadetlerin nitelikleri ve vakitleriyle oynama hakkı yoktur.

Cumhuriyetin başlangıç yıllarında enstrüman eşliğinde ve koltuklarda namaz projesini hatırlarsak söylenenleri daha iyi anlarız. Böyle bir girişim ilahlık iddiasının göstergesidir. Ayrıca son yıllarda bazı ilahiyatçıların haccın mevsimini değiştirme teklifleri ve kurban kesilecek hayvanların sınıflarını rasyonel bir yaklaşımla ele almaları da aynı mantığın uzantısıdır. Bu konular vahiyle bildirilir ve Peygamber tarafından açıklanır. Din tamamlandığına ve bir daha da peygamber gelmeyeceğine göre fonksiyonel sahte peygamberlik iddiasında bulunanların susması gerekir. Susmasalar da önemi yok, zira İslâm’ın nurunu kimse söndüremeyecektir.

Namazla ilgili Kur’an’da 100’e yakın ayet vardır. Arapça’da “salat” kelimesiyle ifade edilir. Farziyeti Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Namaz risaletle beraber farz kılınmıştır. İlk gelen surelerden Müzzemmil Suresi 2-4. ayetler ile 20. ayeti bu konuyu açıkladığı gibi, Müddessir Suresi’nin 43. ayeti de yeterli bilgiyi vermektedir. Nüzul sırasına göre sure taraması yapacak olursak delillerimizi daha da çoğaltabiliriz.

Beş vakittir

İslâm’ın ilk yıllarında beri emredilen namaz ibadeti, Miraç gecesinde beş vakit olarak düzenlenmiştir. İslâm uleması namazın beş vakit olduğuna dair Kur’an’dan deliller getirmişlerdir.12 Gündüzün ve gecenin taraflarından kast edilenlerin sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları olduklarına dair deliller göstermişlerdir. Namazın beş vakit olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’den en kuvvetli delil bize göre şu ayettedir: “Namazlarınızı hakkıyla eda edin; hiçbir namazı fevt etmeyin. Bilhassa da orta namazına dikkat edin; mutlaka kılın. Namaz dâhil bütün davranışlarınızda Allah’a mutlak itaat edin.”13

İmam Maturidi burada “orta namazı” ile anlatılmak istenenin bizzat namaz olduğuna vurgu yapmış ve bütün namazların orta namazı oluşuna dikkat çekmiştir. Bunun anlamı hiçbir namazın geçirilemeyeceğini ve namazın dinden oluşunu beyan etmektir. Bu açıklamasının ardından diğer görüşleri de ortaya koymuş ve orta namazının ikindi namazı olduğunu iddia eden görüşlere de yer vermiştir.14 Namazı üç vakit olarak düşünürsek, Bakara suresindeki bu ayete göre ortanın sağında ve solunda iki vakit kalmaktadır. Arapçada iki cemi/çoğul değildir. Dört vakit düşünürsek, dördün ortası yoktur. Beş vakit vakit olduğunda ise orta namazının iki tarafında kalan dört ayetteki çoğul ifadenin de karşılığıdır.

Hadislerde ise Peygamber Efendimiz, namazın beş vakit olduğunu defalarca beyan etmiştir. Vakitlerini Yüce Allah, Cebrail’e bildirmiş, Cebrail’de beş ayrı vakitte Resulullah’a imamlık yaparak namazın keyfiyetini öğretmiştir.15 Bu meyanda Peygamber Efendimiz şu açıklamayı yaparak namazın beş vakit olduğunu ümmetine açıklamıştır: “Allah, beş vakit namazı kullarına farz kılmıştır. Kim ki güzel bir şekilde abdestini alır, rükûsunu, secdelerini tam yaparak huşu içerisinde vaktinde namazlarını eda edecek olursa, o kişinin günahlarını Allah’ın bağışlayacağına dair ahdi/sözü vardır.”16

Hazreti Aişe’den mervi bir rivayette ise; yukarıdaki şartlara riayet edilerek “namazlarını kılan bir şahsa cehennemin haram kılınacağı/ kesinlikle ateşe atılmayacağı”17 müjdesi verilmektedir. Peygamber Efendimiz’in; “Allah Teâlâ, kullarının üzerine bir günde beş vakit namaz kılmalarını farz kılmıştır.”18 Abdullah bin Mesud’tan; “Beş vakit namaza mutlaka devam edin”19 biçiminde gelen rivayet, sahabenin de namazı beş vakit kıldığının kanıtlarıdır. Bütün bunlara rağmen yeniden namazın vakitlerini gündeme taşıyıp konu etrafında yapay gündemler oluşturmak eğer bir projenin dillendirilmesi değilse, en azından hamakattır.

Daha önce açıkladığımız üzere, namazın vakitlerini ve keyfiyetini Allah Teâlâ Peygamberine bildirmiştir. Bu durumu Peygamber Efendimiz şu hadislerinde yeterince açıklamıştır. “Cibril aleyhis selam geldi ve bana imam oldu. Onunla beraber ayrı vakitlerde beş vakit namazı kıldım.”20 Cebrail’in Peygamber Efendimize imam olması namazın evsafının akılla bilinemeyeceği hakikatinden kaynaklanmaktadır. Peygamber Efendimiz, Cebrail’den öğrendiklerinin aynısını ümmetine öğretmiştir. Her namazın ilk ve son vakitlerini de yine Cebrail, Peygamber Efendimiz’e talim etmiştir.21

Sünnet ve hadisler hakkında ileri geri cahilce söz sarf edenlerin, hadisler kabul edilmediğinde nasıl namaz kılacakları gerçekten merak konusudur. Sünnet- hadis bilinmeden ibadet etmek mümkün değildir.

Kafirler namaz kılmaz

Kur’an’da emir tekrarının en çok olduğu ibadetlerden birisi de namazdır. İfade ettiğimiz gibi 100’e yakın ayet vardır. Bu ayetlerin bir kısmında kâfirlerin namaz kılmadıklarına değinilmiştir. “Ne (Allah’ın ayetlerini) tasdik etti, ne de namaz kıldı”22 ayeti Mekkeli müşrikleri anlattığı gibi, namaz kılmamanın ahirette kâfirler için ne denli bir pişmanlık sebebi olacağını şu ayetten öğreniyoruz: “Cehenneme giren (kâfirlere) sizi bu alevli ateşe sürükleyen nedir? Denildiğinde; ‘biz dünyada iken namaz kılmazdık’ diyeceklerdir.”23

Anadolu’da; “Kişi namaz kılmamakla kâfir olmaz, fakat kâfirler de namaz kılmaz” esprisinin referansları bu ayetlerdir. Kur’an, şu ayette namazı iman diye isimlendirmiştir: “İnsanların üzerine şahitler olmanız için Biz, sizi vasat/ adaletle hükmeden bir ümmet yaptık. Resul de sizin üzerinize şahit/ model olsun. Biz, sadece Resul’e uyan ile iman ettikten sonra dininden döneni belirlemek için, halen o yönelmekte olduğunuz (Kâbe’yi) kıble yaptık. Bu durum, elbette zor bir iştir, ancak Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler hariç. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Muhakkak ki Allah, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.”24

Ayetin “Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir.” Kısmındaki iman kelimesi Kudüs’e doğru kılınan namazlardır.25 Yahudilerin, Müslümanları Mescid-i Aksa’ya doğru kıldıkları namazlar dolayısıyla taciz etmeleri üzerine bu ayet inmiştir.26 İman kelimesine müfessirlerin neredeyse tamamı namaz anlamı vermişlerdir. Belki de iman olması özelliğinden dolayı sahabe namazı terk etmenin dışında bir şeyi küfür olarak görmemişlerdir.27 Namaz iman kelimesiyle ifade edildiği gibi din kelimesiyle de açıklanmıştır:

“Ey Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri terk etmeyi ve de mallarımız konusunda dilediğimiz (gibi tasarrufta bulunup istediğimiz gibi kayıtsız ticaret) yapmayı bırakmamızı sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin/akıllı bir kişisin, dediler.”28 Bu ayette namazın din anlamına geldiğini söyleyen müfessirlerde vardır.29

Namazsız din olmaz

Din ile namaz arasındaki bağı iyi bilen Abdullah bin Mesud; “Namaz kılmayanın dini yoktur”30 sözüyle din-namaz ilişkisini açıklığa kavuşturmuş ve “Namaz kılmayanın İslâm’dan nasibi yoktur demiştir.”31 Bu tip rivayetler namaza karşı alışma noktasında soğuk olan kimselere ağır gelse de, bunlar Peygamberimizin sahabesinin kanaatleridir. Rivayetlerle uğraşmak yerine namaza devam etmek daha akıllı bir davranıştır. Yüce Allah savaş şartlarında bile namazın terk edilmesine izin vermemiş ve cephede kılınacak namazı bile detaylı şekilde açıklamıştır:

“Sen onların arasında olup da onlara namazı kıldırdığın takdirde, öyle ki onların bir kısmı seninle beraber ayakta namaza dursun ve silâhlarını da yanlarına alsınlar, böylece diğerleri secde ettikleri zaman, sizin arkanızda olsunlar. Namaz kılmamış olan grup da gelsin, bu şekilde seninle beraber namazlarını kılsınlar, korunma tedbirlerini ve silâhlarını da yanlarına alsınlar. Kâfirler silâhlarınızdan ve mühimmatınızdan (savaş teçhizatınızdan) gaflette olmanızı ve böylece sizin üzerinize “tek bir hamle ile baskın yapmayı ” isterler. Ve yağmur sebebiyle size bir güçlük oldu ise veya hasta olduysanız, silâhlarınızı çıkarmanızda size bir günah yoktur. Mutlaka korunma tedbirlerinizi de alın. Muhakkak ki Allah kâfirler için “alçaltıcı azap” hazırlamıştır.”32

Savaşta dahi namazın terk edilmesini Yüce Allah kabul etmediğine göre, her türlü nimete erişmiş kimselerin namaz kılmamalarını anlamak mümkün değildir. Lüks yataklarda, harika konutlarda, uçak benzeri arabalarda ve çeşitli yemekler arasında hayat sürenlerin namazı kılmamaları hâlinde Müslümanlıkları nasıl anlaşılır? Bu gibi insanların şükrü sadece namaz değil, mallarının haklarını yoksullarla da bölüşmektir.

Namaz Allah Teâlâ ile kurulan hem en sağlıklı iletişim yolu; hem de verilen nimetlerin şükrüdür. Namaz kılmayan bir kimsenin şükrü yoktur veya eksiktir. Belirli vakitler dâhilinde kılınan namaz,33 hakkıyla eda edildiğinde kişiyi ayette açıklandığı gibi İslâm toplumunun doğal üyesi yapar: “Şayet müşrikler, (her türlü kâfirlikten ve isyandan) tövbe ederler, namazı ikame ederler ve zekâtı da verirlerse artık onlar, sizin dinde kardeşlerinizdir. Hakikati, bilen bir kavim için ayetleri ayrı ayrı açıklıyoruz.”34

Münafıklık alametidir

İman edip namaz kılan bir kimse nasıl ki İslâm toplumunun doğal üyesi oluyorsa, namazın mukaddemi olan ezan gibi kutsal değerlerimizle alay etmek35 ve namaza karşı üşengeç davranmak münafıklık alâmetidir. Şu ayet münafıkların hallerini tasrih etmektedir: “Münafıklar, Allah (ın emir ve yasaklarına uymamak için bile) hile yaparlar. Oysa Allah onların hilelerini boşa çıkarmaktadır. Ayrıca münafıklar, namaza kalktıkları zaman, üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı da pek az zikrederler.”36 Hatta onlara en ağır gelen namazın yatsı ve sabah namazı olduğu hadiste bildirilmiştir.37

Yatsı namazına cemaate katılmayıp lambalarını o vakte kadar açık bırakıp sonra da hemen uyudukları için “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” özdeyişi münafıklarının hayatlarından alınmıştır. Üzülerek belirtelim ki birçok Müslüman, namaz ile aramıza konulan engeller sebebiyle gece geç saatlere kadar televizyon veya başka uğraşılarla oyalanmakta ve yatsı namazlarını ya da sabah namazlarını geçirmektedirler. Özellikle de sabah namazları kılınmamaktadırlar. Deyim yerindeyse, bazı Müslümanlar hayatlarında namazı dört vakte indirmişlerdir.

Dünyanın hiçbir meşgalesi bir vakit namazın yerini tutamaz. Unutmayalım ki namazı terk etmek bireysel bir tercih değildir. Namazı terk edenler nedeniyle genel bir emanete liyakat oluşmadığı için, zulüm ve küfür egemenliğini dünya ölçeğinde sürdürmektedir. Mazlumlar namaz kılmayan beyinsizler yüzünden siyasal ve sosyal bir değişimle İslâm’ın huzur toplumuna geçiş yapamamaktadırlar. Dolayısıyla, namazını geçiren sözde Müslümanların üzerlerinde zulme uğrayan Müslümanların hakları vardır. Bu da biline…

Namaz iktidar ilişkisi

Müslümanlara namaz kılmama konusunda baskılar yapılacak olursa, hem cemaatten kopmamak hem de namazı eda edebilmek için mü’minlerin evlerini birbirlerine yakın yapmaları ve evlerini mescide çevirmeleri Hazreti Musa kıssasından yola çıkılarak hepimize tavsiye edilmiştir: “Musa ve kardeşine vahiy ettik ki: “Kavminiz için Mısır’a evler yapın ve evlerinizi kıble(gâh olarak mihraplar) yapın ve namazı (cemaatle) ikame edin. Mü’minleri (imanları ve salih amelleri sebebiyle) müjdele!”38

Ayet bir yönüyle cemaat olmanın önemini belirtirken bir yönüyle de en zor şartlarda bile namazın bırakılamayacağına vurgu yapmaktadır. Hatta namazı kıldırmama hususunda baskı yapmakla, namazı topluca ikame etmek için aradaki engelleri kaldırmak, adil siyasetle zalim siyasetin yol ayırımıdır. Zalim idareciler namazın değiştirici özelliğinden dolayı namazla, camilerle, mescitlerle ve cemaatle uğraşmışlardır.

Bazı durumlarda ise fiili baskı yerine çalışma saatlerini namaz vakitlerini kapsayacak şekilde hazırlayarak ya da insanı, tutkularının esiri olacak biçimde inşa ederek Allah Teâlâ ile insan arasına engeller koymuşlardır. Necip Fazıl’ın dediği gibi; “Camiler açık ama yolları bize kapalı” türünden hileler hazırlanmıştır. Yüce Allah Müslümanlar yeryüzünde iktidar olacak olurlarsa namazın ikame yollarını açmak başta olmak üzere temel görevlerini ayette şöyle belirlemiştir: “Müslümanlara yeryüzünde iktidar/ egemenlik verdiğimizde, namazı (cemaatle) ikame ederler, zekâtı verirler, maruf ile emrederler ve münkerden de insanları men ederlerdi. Bütün işlerin sonucu Allah’a aittir (hüküm ve takdir Allah’ındır).”39

Peygamber’in Medine’ye varır varmaz mescid yaptırması, cemaatle namazın hayatın en önemli parçası olması ve hicri II. Yılda ezanın teşri edilmesi namaz iktidar ilişkisinin en önemli kanıtıdır. İnsanın Müslüman kimliğini korumasında ve Muhammedî ahlakla donanmasında çok özel bir yeri olduğu için namaza aksatmadan devam etmek bir Müslümanın en önemli niteliğidir/ görevidir.

Daha önemli iş yok

Dünyalık herhangi bir meşgale insanı Allah Teâlâ ile buluşmaktan engelleyemez. Nerede olursa olsun Müslüman namaz kılmak için vakit bulur ve Rabbiyle buluşur. Bunun için Allah Teâlâ ayetinde şöyle buyurmuştur: “(Allah’ı tesbih eden) kişileri ne bir ticaret ne de alış veriş (Rablerini) zikirden, namazı ikame etmekten ve zekâtlarını vermekten oyalayıp engelleyemez. Bu kimseler (kıyametin dehşetinden dolayı) kalplerin ve gözlerin döndüğü bir günden korkarlar.”40

Bu ayet namaza Müslümanlar çağrıldığında tezgâhlarını bırakıp hemen mescide koşan sahabe hakkında nazil olmuştur. Namazı vaktinden ertelemek ikame olmadığı için Müslümanlar kazaya namaz bırakmamaya çalışırlar.41 Namazdan ve cemaatten kopmanın neticesiyle ilgili şu hadis çok önemlidir. “Resulullah ‘ümmetim üzerine en çok korktuğum şey; Kitap ve süttür’ buyurunca, sahabe kitap ve sütün ne olduğunu sormuştur. Resulullah, Kitap; münafıkların Kur’an’ı öğrenip sonra da onunla Müslümanlara karşı mücadele etmeleridir. Süt ise; sütü seven insanların mallarının peşine düşüp cemaati terk edip toplu namaza katılmamalarıdır.”42

Biz bunların tamamına günümüzde tanık oluyoruz. Dinin usulünü/ dini ilimlerin metodunu bilmeyen kişiler âlim kesilerek fetvalar yağdırmakta ve ilim ehliyle yersiz münakaşalar yapmaktadırlar. Bazıları ise öğrendiği en küçük bilgiyi Müslümanların aleyhine ve firavunların iktidarlarının lehine kullanmaktadırlar. Herkesin sütü/ sevdiği malı farklıdır. Günümüz ticaret erbabının çoğu mal biriktirmek için cemaati terk ettiği gibi, din ile aralarına mesafe de koymuşlardır. Kur’an’ın deyimiyle “Geberene kadar mal biriktirme”43 tutkusuyla oyalanan kimsenin varacağı yer budur.

İlk namaz eğitimi

Namazla ilgili ilk ciddi eğitim çocukluk dönemiyle başlar ki ileriki yaşlarda namaz çocukta bir meleke hâline gelebilsin. Bunun için de anne- babanın namaz ehli olması gerekir. Çünkü çocuk taklit döneminde ebeveynini namaz kılarken gördüğünde kendisi de namazı kavrar ve hayatında namaza yer verir. Çocukların sapıtmaması için namaz mutlaka emredilmelidir. Rabbimiz namazı terk etmekle sapıtmak arasındaki ilgiyi şu ayette kurmuştur: “Daha sonra onların arkalarından gelen nesil namazı terk edip (kötü) şehvetlerinin tutkusuna kapıldıklarından dolayı cehennemin dibini boylayacaklardır.”44

Bu ayetteki namazın edası ifadesinden kasıt, namazlarını tehir ettiler; geciktirdiler demektir. Ulema; “şayet terk edecek olsalardı küfre girerlerdi” demişlerdir.45 Çocuklarının sapıtmasından ve kendilerinin de kâfir ebeveyni olmalarından korkanlar, ideal bir dua olan Hazreti İbrahim aleyhis selam’ın şu duasını içselleştirsinler ve fiili bir dua olarak da gereğini yapsınlar: “Rabbim! Beni ve soyumu namazı hakkıyla ikame edenlerden kıl. Ey rabbim! Dualarımı kabul buyur.”46

Fiili dua bağlamında Hazreti İsmail aleyhis selam, çocuklarına küçük yaşta namazı emretmek suretiyle bütün Müslümanlara örnek olmuştur: “Rabbinin kendinden razı olduğu (bir peygamber olan İsmail), aile bireylerine namazı ikame etmelerini ve zekât vermelerini emrederdi.”47 Eserde varit olduğuna göre çocuk sağını solundan ayırt ettiğinde namaz kılması emredilir.48

Bu uyarılara rağmen Kur’an kültüründen ve bilgisinden uzak aileler, güya çocuklarına şefkatlerinden veya zorlama yapmak istemediklerinden dolayı onlara namazla ilgili hiçbir uyarı yapmazlar. Hâlbuki ahiret hayatı hem ebedi hem de çok zordur. Bu münasebetle asıl merhametsiz anne-babalar çocuklarını namazla tanıştırmayan veya namazlarını geçirmelerine göz yumanlardır.

Şu husus da iyi bilinmeli ki dinde zorlama baştan itibaren tercihini kâfirlikten yana yapanlar içindir. Eğer kişi Müslüman olduğunu ikrar ederse, Müslümanlığın tekliflerine uymak zorundadır; uymayacak olursa zorlama yapılır. Kimse “dinde zorlama yoktur” ayetini bağlamından kopuk okuyarak kendini bilmeden kâfir yerine koymasın.

Namazda huşu

Kılınan namazların insanı önce iman yönünden kemâle erdirmesi, sonra da ahlaken Peygamber Efendimiz’e benzetmesi için huşu içerisinde ikame edilmesi şarttır. Rabbimiz namazın huşu ile kılınmasını şu ayette Müslümanlardan istemektedir: “(Ahirette kurtuluşa erecek olan Müslümanlar) namazlarını huşu içerisinde ikame ederler.”49

Peygamber Efendimiz, “Horozun yem yediği gibi acele olarak kılınan namazın münafık namazı olduğunu” beyan etmiştir.50 Böyle bir namaz huşudan yoksundur ve sahibine olumlu bir katkısı olmaz. Namazda huşuyu temin etmek her Müslümanın idealidir. Fakat bu hâlin gerçekleştirilemediği de bir gerçektir. Araştırdığımıza göre namazda huşuyu sağlamak için dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

1- Hadesten ve necasetten arınmak şarttır. Manevi ve maddi pisliklerle malul bir kimse yaptığı ibadetten yarar sağlamaz; insani değişimine olumlu bir katkısı olmaz.

2- Abdest, farz ve sünnetlerine riayet edilerek kâmilen alınmalıdır. Azalar tam yıkanmalı ve iğne ucu kadar bile kuru yer bırakılmamalıdır.

3- İç ve dış elbiselerde, vücutta, namaz mahallinde namaza engel miktarda necaset artığı olmamalıdır.

4- Niyet esnasında dil, kalp ve ruh bir araya gelmeli, kalp başka şeyle oyalanıp dil bir başka şeyi söylememelidir.

5- Allah Teâlâ’yı görüyormuş gibi bir bilinçle/ihsan hâlinde namaz kılınmalıdır.

6- Peygamberimizin kıldığı gibi kılınmalı; onun yapmadığı bir şey namaza eklenmemeli veya çıkarılmamalıdır.

7- Her kılınan namaz veda namazı bilinciyle eda edilmelidir.

8- Tadil-i erkâna riayet edilmeli; her rüknün hakkı verilmelidir.

9- Namazın edası anında yapılan hareketlerin anlamları; sembolik manaları bilinmelidir.

10- Okunan tesbihat ve duaların manaları bilinmeli, anlamlar üzerinde düşünülmelidir.

11- Fatiha başta olmak üzere namaz esnasında kıraat edilen sure ve ayetlerin de anlamları
bilinmelidir.

12- Cemaate devam edilmelidir. Bireysel namazdan hem daha faziletli hem de cemaat huşuyu
yakalamaya daha elverişlidir.

13- Az günah işlemelidir, zira günahlar zihinsel dağınıklığın en baş nedenlerindendir.

14- Namaz esnasında sağa sola bakılmamalı; kişi kendinde olup secde mahallinden başka yere bakmamalıdır.

15- Büyük ve küçük abdeste sıkışık olmamalıdır.

16- Aşırı açlık ve tokluk namazda huşuyu olumsuz etkiler.

17- Helal gıda ile beslenilmeli ve şüpheli gıdalardan uzak durulmalıdır. Haramlar ve mekruhlar namazda zihni dağınıklığa sebep olurlar.

18- Gözler mümkün olduğunca harama bakmaktan engellenmelidir.

19- Aşırı uykusuz kalınmamalıdır.

20- Vakit varsa yemek hazır iken namaza durulmamalıdır.

21- Aşırı soğuk ve sıcak yerler namaz için zorunlu olmadıkça tercih edilmemelidir.

22- Cemaatle kılınan namazlarda imam istikamet ehli olmalı; ideolojik takıntıları olmamalıdır.

23- Aile içi huzursuzluk olmamalı, anne-babanın duaları her an alınmalıdır.

24- Peygamberimizin sünneti üzerine bir hayat yaşanmalıdır.

Bu sayılan maddeleri elbette artırmak mümkündür. Amaç huşu içerisinde namaz kılarak neticesinden yararlanmak olduğuna göre, yukardaki hususlara azami ölçüde riayet etmek lazım.

Gece namazı

Kur’an, insanın pozitif değişiminde huşu içerisinde kılınan bir namazla beraber gece namazına da önem atfetmiştir. İslâm’ın ilk yıllarında gece namazı Müslümanlara emredilmiştir. Bu namazla Müslümanlar ruhen takviye olmuşlar ve kazandıkları manevi güçle kâfirlerin karşılarında savrulmadan ve mevzi değiştirmeden durmuşlardır. İlk vahiyle beraber başlayan namazın içerisinde gece namazının olması çok manidardır. Şu ayet gece namazının hikmetini açıklamaktadır:

“Bir kısmı hariç, geceleyin kalk! Yarısı kadar veya bundan biraz daha kısa. Veya biraz daha uzun (bir süre kalk.) Kur’an’ı özenle oku. Çünkü biz sana ağır bir söz vahiy edeceğiz. Geceleri kalk(ıp Kur’an oku)mak daha etkileyicidir. Bu okuyuş daha sağlam ( ve verimli) olur. Çünkü senin gündüzleri çok işin olacak.” 51 Gündüzün yoğun bir çalışma ve davet temposu olan Peygamber Efendimiz’den Yüce Allah, gece kalkarak ruhen hazırlanmasını ve kalben yakine ermesini istemektedir.

Bunun da gece namazıyla mümkün olacağını belirten Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz üzerinden bütün Müslümanlara da gerekli mesajı vermiştir. Müslümanların gece namazına olan iştiyaklarını ise Rabbimiz şöyle tasvir etmiştir: “Uykularını (ibadet için) terk ederek yataklarından kalkarlar. Rablerine korku ve ümitle dua ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de (hak sahiplerine) harcamada bulunurlar.”52

İslâm’ın tebliğ döneminin başlangıç yıllarında bütün Müslümanlara emredilen gece namazı, miraç gecesindeki namazın beş vakit düzenlenmesinden sonra Peygamber Efendimiz’e farziyeti devam etmiş, diğer Müslümanlara ise Sünnet olarak kalmıştır ki şu ayet bu konudaki delilimizdir: “Gecenin bir kısmında uykundan (ibadet etmek için) kalk ve zatına mahsus olmak üzere farzlardan ayrı olarak namaz kıl. Yüce Allah, (yaptığın bu ibadetler vesilesiyle kazandığın liyakate bağlı ) seni Makam-ı Mahmuda ulaştıracaktır.”53

Gecenin sükunu

Gecenin sükûna erdiği vakitte uykudan kalkıp Allah rızası için ibadet etmesi, Kur’an tilaveti yapması, tesbihatta bulunması ve dua ederek insanın rabbiyle iletişim kurması ve bunu hayatının her gününe yayarak içselleştirmesi kişinin yetişmesine, ruhen olgunlaşmasına, sabır ahlakı kazanmasına, küfre karşı direncinin artmasına ve gönül dünyasının aydınlanıp basiretinin açılmasına yardımcı olur. Bu nedenle gece namazları peygamberlerin ve Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir. İman ve ibadette kemali bulan marifet ehli büyüklerin yoludur.

İnsanın gönül dünyasını katılıktan ve gözyaşlarını kurumaktan korur. Bu nedenle davetçi Müslümanların ve ülkesiyle ilgili hesabı olan nitelikli zevatın bu namaza sarılmaları gerekir. İnsanlığın gidişatından ve Allah Teâlâ’ya isyanından “kemikleri kırılırcasına”54 rahatsız olan Peygamber Efendimiz, “gelmiş geçmiş zelleleri af olmasına”55 rağmen ayakları şişene kadar geceleri namaz kılmıştır. Kendisine bu çabası hatırlatıldığında; “Şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını vermiştir.56

Peygamber Efendimiz’in hayatını en iyi bilen Hazreti Aişe annemiz, hasta olsa bile Resulullah’ın gece namazını terk etmediğini söylemiştir.57 Ayakta duramayacak durumda iken oturarak da olsa gece namazını kıldığı nakledilmiştir.58 “Gece namazını mü’minin şerefi” olarak gören Peygamber Efendimiz;59 ümmetine şu önemli tavsiyeyi yapmıştır: “Sizlere gece namazına devam etmenizi tavsiye ederim. Çünkü bu namaz sizden önceki salihlerin tuttuğu güzel yoldur. Sizi rabbinize yakınlaştırır ve günahlarınıza kefaret olur.60 Ayrıca vücuttaki hastalıklara da şifadır.”61

Gece namazına devam eden takva sahibi Müslümanlara Peygamberimiz şu müjdeyi vermiştir: “Cennette, içinden dışı, dışından içi gözüken harika köşkler vardır. Allah Teâlâ bu köşkleri fakirleri doyuran, konuştuğunda kibar konuşan, oruca devam eden ve insanlar uykuda iken kalkıp namaz kılan Müslümanlar için hazırlamıştır”62

Zikir ehli

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, bu nimetten sadece kişinin bireysel olarak yararlanması yerine ailecek istifade etmesini önermiş ve aile reislerine şu öğüdü vermiştir. “İnsan geceden kalkar eşini de uyandırır ve beraberce iki rekât namaz kılarlarsa Allah’ı çok zikreden erkekler ve hanımlar grubundan olarak kaydedilirler.”63 Allah katında farz namazlardan sonra en faziletli namaz gece namazıdır.64

Böyle bir namazdan yukarıda beyan edildiği üzere ailecek istifade edilip Allah Teâlâ’nın rızası aranmalıdır. Hatta karı koca birbirlerini bu namaza teşvik etmelidirler.65 Peygamber Efendimiz, “Ümmetimin en değerlileri Kur’an’ı hıfzedenler ve gecelerini ibadetle ihya edenlerdir”66 buyurarak gece namazının önemine vurgu yapmıştır. Geceyi namaz ve ibadetle ihya etmek isteyen kişiye eğer uyku galip gelirse Peygamberimiz şu teselli içeren müjdeyi vermiştir: “Âdeti olduğu şekilde gecelerini ihya etmek isteyen kimse, uykusuzluğa dayanamaz ve uyuyacak olursa Allah ona namaz kılmış gibi sevap yazar, uykusu da onun için sadaka olur.”67

Bazı Müslümanların geceleri okudukları Kur’an bölümleri vardır. Uyku veya başka bir mazeretle okuyamayacak olurlarsa terk etmek yerine başka bir vakitte okumaları gerekir. Resulullah da zaman zaman tekerrür bu durumlar için bir başka vakti çözüm olarak önermiştir. Terk etmeyi onamamıştır. Bu meyanda şöyle buyurmuştur: “Kim ki geceden okuması gereken hizbini okumadan uyuyacak olursa, sabah namazı ile öğle namazı arasında okusun. (Ara sıra zuhur eden böyle vakalarda) insan geceden okumuş gibi sevap alır.”68 Müslümanların “kaylûle” yapmaları bile gece namazına kalkabilmek için gündüz uykusundan yardım almalarıdır.69 Salt uyku için tembelce bir yatış değildir.

Şunu unutmayalım ki evlerimizin bile üzerimizde hakları vardır ancak içerisini bazı nafile namazlarla değerlendirecek olursak haklarını ödemiş oluruz. Bu nedenle Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, “Bazı namazlarınızı (nafileleri) evlerinizde kılınız ve oraları kabirlere
çevirmeyiniz.”70

Seherler ve rahmet

Dinimiz gece namazına Mekke döneminin başından beri önem atfetmiş ve Medine döneminde de bu önem verişini sürdürmüştür. Çünkü geceler sükûnet vaktidir. İnsanın zihni daha rahatlar, gürültülerden uzak kalarak idrakini toplar. Muhasebe ve murakabe için en uygun vakitler olan geceler ve onun sabaha yakın kısmı seherler, Allah’ın yardımının ve rahmetinin de nüzul zamanıdır. Eğer samimi ve içten davranabilirsek Yüce Allah’tan her an destek alabiliriz. Bu nedenle gayreti ve cihadı zirveye taşıyan peygamberler71 ve Peygamber Efendimiz, rahmetin iniş vakti olan seherleri fevt etmemişlerdir.

Dinin mübelliği ve temsilcisi olan Resulüne gece ibadetini farz kılan Allah Teâlâ, peygamberinin gündüz yapacağı cihada gece ibadetleri sayesinde daha dayanıklı olmasını sağlamıştır. Bu anlamda gecelerini en verimli hâle getiren Peygamber Efendimiz, Müslümanların da gecelerini ihya etmelerini istemiştir. Hatta Müslüman gençlerin bile gece namazlarıyla vaktinde tanışmalarını önermiş ve Abdullah bin Ömer ile ilgili şu uyarıyı yapmıştır: “Abdullah, bir de gece namazına kalkacak olsa ne güzel insan olur.” Abdullah bin Ömer bu uyarıyı duyduktan sonra daha az uyuyup gecelerini ihya etmiştir.72

Babası Hazreti Ömer radıyellahu anh da Peygamberimizden öğrendiği şekilde kendi aile fertlerini gece namazlarına uyandırmıştır.73 Peygamber Efendimiz, özellikle kış aylarının mü’minlerin baharı olduğuna dikkat çekmiş ve uzun kış gecelerinin namazla ihya edilmesini istemiştir.74 Daha çok hadis hafızı olmasıyla tanıdığımız âlim sahabi Ebu Hureyre de geceleri, üzerinde bin tane düğüm olan bir ip ile bin defa tesbihatta bulunmadan uyumamıştır.

İnsanın ilk yaratılışındaki hikmeti kavrayamayan melekler Allah Teâlâ’ya durumu şöyle arz etmişlerdi: “Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? (diye işin hikmetini sordular.) Biz Seni, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.”75

Abdullah bin Mesud’dan gelen rivayette Allah Teâlâ, “Yaratılışın başlangıcında insanın hikmetini kavrayamayan meleklerine, geceleyin soğukta kalkıp namaz kılan kullarıyla övündüğü ve bu seçkin insanların korkulardan emin olup umduklarına nail olacaklarının müjdesi” bildirilmiştir.76

Gecelerini namaz ve diğer ibadetlerle ihya eden Müslümanlar için Peygamberimizin şu muştusu çok önemlidir: “Gecede öyle bir an var ki kulun hayırlı talepleri ve duaları o vakte tevafuk ederse Allah Teâlâ, kulunun o isteğini verir. Bu durum her gece böylece devam edip gider.”77 “Bu istek dünyaya ait de olabilir, ahirete ait de olabilir.”78 Rabbimiz dünya ahiret ayırımı yapmadan dualarımıza icabet eder. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, şu hadislerinde de bizlere Allah’ın rahmetinin nazil olduğu vakti izah buyurmuştur: “Gecenin son üçte biri olduğunda Allah Teâlâ rahmetini dünya semasına indirir; semanın bütün kapıları açılır ve mutlak cömertliği ile tecelli ederek şöyle buyurur: “Yok mu isteyen/dua eden, isteği verilsin/ duasına icabet edilsin.” Bu lütuf sabaha kadar devam eder.”79

Farzlardan ayrı olarak gece namazları dâhil nafilelerle Allah’a yaklaşan kimseleri Allah Teâlâ sever; onu veli edinir.80 Yalnız burada şu incelik unutulmamalıdır, nafileler farzların mütemmimidirler. Hiçbir nafile farzın yerine geçmez. Gece ibadetleri, tilavetleri ve namazlarında asıl olan samimiyettir. Zira nafilelere karışan riya ameli ifsat eder. Peygamber Efendimiz bu çerçevede riyanın bir başka yönüne işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Sizleri gizlice şirke düşenlerin durumuna düşmemeniz için uyarırım. Onlar ki kalkarlar ve kendilerine bakan kimselere karşı zorlayarak namazlarını sureta süslerler; riyakârca namaz kılarlar. İşte gizlice işlenen şirk budur.”81

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Araf 7/179
2 Lokman 31/17
3 Ankebut 29/45
4 Hud 11/87
5 Bak: Bakara 2/125, Meryem 19/55
6 Bak: Hud 11/87
7 Bak: Bakara 2/82; Maide 5/12; Taha 20/ 14
8 Bak: Lokman 31/17
9 Bak: Ali İmran 3/39
10 Bak: Meryem 19/31
11 Bak: Bakara 2/82
12 Bak: Hasan e- Basri, Tefsir, c. I, s.409; Maturidi, Te’vilat, c.VI, s.193-4; Ebu’s Suud, İrşad’ü-l akl’ı-s Selim, c.
IV, s.383.
13 Bakara 2/238
14 Maturidi, Te’vilat, c. II, s. 209.
15 Buhari, 59, Bed’ü-l Halk, 6, c. IV, s. 81; Nesai, Mevakıt, c. I, s. 245-6
16 Ahmed, Müsned, c. V, s. 317.
17 Ahmed, Müsned, c. IV, s. 267.
18 Heysemi, Zevaid, c. I, s. 293.
19 Ebu Davud, 2, Salat, 47, had.no: 550, c. ı, s. 373.
20 Buhari, 59, Bed’ü-l halk, 6, c. IV, s. 81; Nesai, Mevakıt, I, c. I, s. 245-6.
21 Ahmed, Müsned, (Tah: Muhammed Şakir, Had. no: 3081) c.V, s.34.
22 Kıyame 75/31
23 Müddessir 74/42-43
24 Bakara 2/143
25 Hasan, el-Basri, c. I, s. 62;
26 Bagavi, Tefsir (Muhtasar), s. 54.
27 Hakim, Müstedrek, c. I, s. 48.
28 Hud 11/87
29 Şevkani, Muhammed b. Ali, Dar’u-r Risale el- Alemiyye, 2009, s.834.
30 Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es- Sünne, s. 105.
31 Abdürrezzak, Musannef, c.III, s.125.
32 Nisa 4/102
33 Bak: Nisa 4/103
34 Tevbe 9/11
35 Bak: Tevbe 9/58
36 Nisa 4/142; ayrıca bak: Tevbe 9/54
37 Heysemi, Zevaid, c. II, s. 40.
38 Yunus 10/87
39 Hac 22/41
40 Nur 24/37
41 Bagavi, Tefsir, s. 655
42 Heysemi, Zevaid, c. II, s. 194.
43 Tekasür 102/1-2
44 Meryem 19/59
45 Nahhas, Ebu Cafer, Mean!i-l Kur’an, c. IV, s. 341.
46 İbrahim 14/40
47 Meryem 19/50.
48 Abdürrezzak, Musannef, c. IV, s. 153.
49 Mü’minun 23/2
50 Ahmed, Müsned, c.III, s.247.
51 Müzzemmil 74/2-7
52 Secde 32/16
53 İsra 17/79
54 Bak: İnşirah 94/3
55 Fetih 48/2
56 Abdürrezzak, musannef, c.III, s. 50; Müslim, 50, salat’ü-l Misafirin, 18, had. no: 2820, c. III, s.2172; Beyhaki,
Nikah, 2, Had. no: 13273, c. VII, s. 62.
57 Ahmed, Müsned, c. VI, s. 126.
58 Buhari, Edeb’ü-l Müfred, s. 219.
59 Suyuti, Celaleddin, Cami’u-s Sağir, c. I, s. 300.
60 Tirmizi, 102, Deavat, had. no: 2549, c. V, s. 552.
61 el-Hanbeli, İbni Recep, Cami’u-l Ülum, c.II, s. 141.
62 Heysemi, Zevaid, c. II, s. 254.
63 Hakim, Müstederek, Tefsir, c. II, s. 452.
64 Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir, had. no:8340), c. XVI, s. 154.
65 Ebu davud, 2, Salat, 348, had.no:1450, c. II, s. 147.
66 Acluni, Keşf’ü-l Hafa, c. I, s. 129.
67 Suyuti, Cami’u-s Sağir, c. II, s. 489.
68 Abdürrezzak, Musannef, c. III, s. 50.
69 Abdürrezzak, Musannef, c. IV, s. 229.
70 Abdürrezzak, Musannef, c. I, s. 393.
71 Ahmed, Müsned, c. IV, s. 32.
72 Buhari, 19, Teheccüd, 2, c. II, s.42.
73 Abdürrezzak, Musannef, c. III, s. 49.
74 Acluni, Keşf’ü-l Hafa, c. II, s. 5.
75 Bakara 2/30
76 Heysemi, Zevaid, c. II, s. 256.
77 Ahmed, Müsned, c:III, s. 313.
78 Müslim, 6, Salat’ü-l Misafir, 23, had. no: 757, c. I, s. 521.
79 Ahmed, Müsned, c. I, s. 403.
80 Heysemi, Zevaid, c. II, s. 247.
81 Beyhaki, salat, had. no: 3585, c.II, s. 413.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.