İrfan eri Numan Efendi’den bir mektup bir hatıra…

2000’li yılların başı. Tuzla’da yedek subay öğrencisi olarak eğitim görmekteyiz. Hafta sonları İstanbul’u bol bol geziyor, ziyaretler yapıyoruz. Bu arada bir büyüğümün tavsiyesiyle Tuzla’da yaşadığını öğrendiğim Numan Efendi ile tanıştım. Numan Efendi, her Allah dostu gibi sıradan bir insan görüntüsünde ve halktan biri olarak sade yaşıyordu.

Hatırladığım kadarıyla soyadı Yıldız’dı. Kendisiyle bir kez görüşebilmiştim. Maalesef o zaman fotoğraf da çekmemiştik. Frekanslarımız uyuşmalı ki o beni, ben onu sevdiğimizden irtibatımız hiç kopmadı.  Zaman zaman mektuplaşır, tebrikleşirdik. Her nedense sadece bir mektubunu saklamışım. Onu da geçen gün arşivimde başka bir şey ararken bulmuştum.

İrfan ehli

İrfan ehli olduğu mektuplarından anlaşılıyordu. Kendisine yazdığım bir mektuba verdiği cevap, gönlümdeki sevgiyi daha da artırmıştı. Aşağıya alıntıladığım mektubunda bana çok ince ders veriyor, adeta hayatın özetini çıkarıyordu. Mektup aynen şöyleydi:

“Bismillahi’r Rahma’r Rahim. Muhterem, İkinci bayram tebriklerinizi aldım. Allah razı olsun. İkinci tebriğinizdeki matbu huruf ile açıklaması yazılı sure 8 (Enfal) ayet 2 yerinde ve evet çok tesirli bir ikazdır. Bizleri bu yerinde ve anında gafletten uyandırdınız. Şimdi dinlersiniz inşaallah.

Kalbi zikrullah ile olanın kalbi fikrullah bulur ki, fikir düşünmenin ham maddesi, düşünme ise bir imalâthane misali bir durum ki, bu durumda eşya mahluk, mahluk hayvan, hayvan insan, insansa âdem olur. Evet Allah için kardeşim durum bu durumdur. Allah’a emanet eder muvaffakıyetler dilerim. Numan “

Evet mektup bu kadar ama üzerinde bir tez yazılacak kadar derin ve geniş manalar ihtiva ediyordu. Önce konuya me’haz olan ayeti okuyalım: “Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı geçtiğinde yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca Rablerine güvenirler.” (Enfal, 2)

Tefekkür dersi

Bu ayetten hareketle Numan Hoca bize adeta tefsir dersi veriyor ve anladığım kadarıyla şöyle demiş oluyordu: Kalbin zikri, insanı tefekküre sevk etmelidir. Zira Allah’ı tefekkür, düşüncenin ham maddesidir. Düşünceler zihinde kalmamalı, imalâthaneye girip muamele görmeli, o fikir ve ilim amele yansımalıdır. Diğer bir ifadeyle, sosyal, ekonomik, siyasî, sanat, kültürel, sportif…vs. hayatın her alanındaki düşünceler “salih amel” olarak bu imalâthaneden çıkmalıdır.

Allah’ı kalben hatırlayan, aklen düşünen ve bu şekilde hayatını şekillendirmeye çalışan insan, imalâthaneden düzgün ve sağlam çıkar. İşte bu bilinç, iman ve eylem üzere olan insan, hayatın gayesini keşfeder. Artık o makama eren kişi için; “Eşya mahluk, mahluk hayvan, hayvan insan, insansa âdem olur.”

Böyle bir âdem; baştaki “Elif” gibi Allah’ın huzurunda kâim, hak ve hakikat savunucusu olarak küfrün ve zulmün karşısında dimdik ayakta durur. Ortadaki “Dâl” gibi, Allah’a derin bir huşû ile inkıyâd eder, emir ve yasaklarına boyun eğer, rükû eder. Sondaki “Mim” gibi Allah’ın azameti ve sonsuz kudreti karşısında secdeye kapanır, âcizliğini ikrar ve itiraf ile her türlü şirk ve günahtan uzak durur.

Namazda huşu

Ne mutlu böyle “kâmil insan” mertebesine yükselebilenlere! Rahmet olsun böyle “irfan” dersleri veren Numan efendi gibi mürşidlere. Maalesef birkaç hatırası dışında kişisel bilgilerine ulaşamadım. İşte o hatıralardan bir tanesi. İstanbul Pendik‘te ikamet eden Konyalı Başçavuş Hacı Hüseyin (Akgün) Efendi bana şunları anlatmıştı:

“Bir gün Pendik‘te Numan Efendi‘yle camiye gitmiştik. Öğle namazını kıldıktan sonra bana dönerek: ‘Hüseyin Efendi, ben farz namazı iade edeceğim, sen de et’ dedi. İçimden ‘Numan Efendi boş yere konuşmaz ama’ dedim, ancak merakımı da yenememiştim. Camiden çıktıktan sonra kendisine: ‘Efendim’ dedim; ‘Sakıncası yoksa sebebini öğrenebilir miyim?’ Bir müddet sükuttan sonra: ‘İmam, namazda demir ticareti ile meşguldü’ dedi.

Daha önce de Numan Efendi’nin buna benzer işaret ve kerametine şahit olduğum için kendisine inandım ama Hazreti İbrahim aleyhis selam gibi kalbim de mutmain olmak istiyordu, hocadan da ayrıca bunu öğrenmeye niyetlendim. Aynı gün ikindi namazından sonra imamı tenha bir yere doğru çektim ve sordum:

“Hocam, merakımı mazur gör ve lütfen yanlış anlama ama öğle namazında zihninizi meşgul eden bir şey var mıydı?” Beni iyi tanıyan İmam şaşkın şaşkın yüzüme baktı, yüzü kızarmıştı, kısa bir suskunluktan sonra mahcup bir edâ ile: “Hacı Abi dedi, ne yalan söyleyeyim, inşaat için demir almıştım, onun parasıyla zihnim meşguldü.”

Onun hali başka

Hüseyin Abi’nin anlattığı bu olay beni de sarsmıştı. Aman Allah’ım dedim, ne dehşetli bir manzara bu!.. Aynı zamanda hemşerim de olan Başçavuş Hacı Hüseyin Abi, bizzat yaşadığı bu olayı bana anlatırken İmam Gazali‘nin İhya‘sında okuduğum namazın cevazıyla ilgili şu konu aklıma geldi.

Dedim ki: “Hüseyin Abi, Gazali’ye göre; namaz kılarken, bir rükün miktarı da olsa Allah’ın huzurunda olduğunu düşünmek, musallinin namazını kurtarıyor. Aslolan, baştan sona namazı gafletle kılmamaktır, böyle olursa Allah korusun bu namaz maun süresinde anlatılan veyl’e sebeptir.”

Merhum Hacı Hüseyin Abi gibi, benim de sonradan tanışıp görüştüğüm Merhum Numan Efendi’nin ilim, irfan, firaset ve kerameti herkeste olmadığına göre, kıldığımız namazlara çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu vesileyle her ikisine ve İmam Gazali gibi tüm âlimlerimize Rabbim’den rahmet niyaz ediyorum.

Mehmet Emin Parlaktürk/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Süleyman Efendi’nin faiz hassasiyeti…

Süleyman Hilmi Tunahan Efendi’nin önde gelen talebelerinden Eskişehir, Bilecik ve Balıkesir eski müftüsü Mehmet Emre …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.