
Afrika’nın İslam’la tanışması, insanlık tarihinin en anlamlı yolculuklarından birine dayanır. Mekke döneminde yaşanan ilk hicret, henüz İslam yeni filizlenmişken bu kıtanın toprağına düşen ilk rahmet damlası oldu. İki Cihan Güneşi Hazreti Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem’in işaret buyurmasıyla Habeşistan’a hicret eden bir grup mü’min, müşriklerin zulmünden uzaklaşmak için yola çıkmıştı. Onlar, sığınacak bir liman ararken aslında Afrika’ya ilk Kur’an ışığını taşımışlardı.
Hazreti Ömer radıyallahu anh dönemine gelindiğinde Amr bin Âs’ın Mısır’ı fethetmesiyle İslam kuzeye, oradan batıya doğru ilerlemeye başladı. Henüz bir asır dolmadan Trablus’a, Mağrib’e ve nihayet Batı Afrika’ya ulaştı. Hicri 2. yüzyılda Gâne sınırlarına varan Müslüman tüccarlar ve davetçiler, Senegal topraklarına doğru yol alırken yanlarında ne kılıç ne zırh taşıyorlardı. Onların silahı, güzel ahlakları ve adalet anlayışlarıydı.

Selâmla gelen İslâm
Senegal’de İslam, savaşla değil; sıcak bir selam, tebessüm, misafirperverlik ve doğru sözle yayıldı. Halk, yaratıcı bir güce zaten inanıyor; fakat O’na arzuhallerini ancak putlar, ataların ruhları vb. aracılarla iletebileceklerini düşünüyorlardı. İslam’daki “Allah’a aracısız dua etme” anlayışı ise bu insanlara büyük bir ferahlık sundu. Tevhid inancının sadeliği, fıtratı bozulmamış gönülleri hemen cezbetti.
11. yüzyılda Sanhâce Berberîleri ticaret yolları aracılığıyla Senegal’e geldiler. Onların getirdiği yalnızca ticaret malları değildi; namaz vakitlerinde yükselen ezan sesleri, bölge halkının dikkatini çekti. Tüccarların dürüstlüğü, İslam’a karşı merak uyandırdı. Ardından Tekrûr kralı Vâr Câbî’nin Müslüman olmasıyla İslam devlet katında da kabul gördü. Bu olay, Batı Afrika tarihinde bir dönüm noktası oldu. Halk, yöneticisinin izinden giderek İslam’a gönülden bağlandı.

İlim Sancağı
Zamanla İslam, Senegal toplumunun dokusuna işledi. Kadiriyye, Ticaniyye ve Müridiyye gibi tasavvufî yollar, dini ve ahlâkî rehberlik sundu. Zikir halkaları, köylerden şehir merkezlerine kadar uzandı. Her zikir meclisi bir eğitim ocağına, her şeyh bir öğretmene dönüştü. Adeta ilim sancağı mürşidlerin elinde yükseldi.
İslam’ın kökleşmesinde medreseler büyük rol oynadı. Kadı Ömer Fall’ın 1603 yılında kurduğu Pir Medresesi ve Makhtar Ndoumbe Diop’un kurduğu Koki Medresesi, Senegal’in ilim tarihinin temel taşları oldu. Bu kurumlar, sadece ilim öğreten değil, aynı zamanda karakter inşa eden merkezlerdi. Ancak Fransız sömürgeciliğiyle birlikte bu merkezler hedef alındı.
1864 yılında sömürge valisi Louis Faidherbe, Pir Medresesi’ni yıktı ve içindeki kıymetli kitapları yaktırdı. Bu acı olay, Senegal halkının hafızasında derin bir yara olarak kaldı. Buna rağmen İslam’ın ışığı sönmedi. Çünkü her yıkılan medrese, bir kalpte yeniden doğdu.
Sömürgeye karşı
19. yüzyılda Fransız sömürgeciliği, Senegal’in kaderine zorla yön vermeye çalıştı. Fakat İslam bu dönemde halkın hem sığınağı hem de direniş gücü oldu. Bazı önderler silahla direndi; İmam Malik Sy, Abdoul Kader Kane ve Maba Diakhou Ba gibi isimler cihad çağrısı yaptı. Bu çağrı putlara tapan bazı kabilelerin de İslamiyet’i toplu halinde kabul etmelerine vesile oldu. Zira bu dönemde sömürgeciliğe karşı durmak için cihat alaylarına katılmak, bunun için de Müslüman olmak gerekiyordu.
Cihat çağrısı yapan liderlerin çoğu tasavvufi bir terbiyeden geçmiş; ellerinde kılıç, gönüllerinde zikirle mücadele etmiş mürşid karakterli şahsiyetlerdi. Onlar için savaş, yalnızca toprakları koruma değil; iman, adalet ve haysiyeti muhafaza etme çabasıydı. Fakat zamanla askeri imkânların yetersizliği, ilim ve sabır temelli bir direnişin önemini ortaya koydu.
Bu dönemde öne çıkan âlimler, “barışçı cihad” diyebileceğimiz bir yöntemi benimsediler. Onlara göre asıl fetih, kalplerde olmalıydı. Bu anlayışın en güçlü temsilcilerinden biri, hiç kuşkusuz Şeyh Ahmedü Bamba Mbacke idi.
Kalemle direndi
1850 yılında Baol bölgesinde dünyaya gelen Ahmedü Bamba, ilimle ve takvayla yoğrulmuş bir âlimdi. Kadirî şeyhlerinden ders aldı, ardından Müridiyye adını verdiği kendi yolunu kurdu. Kurduğu Tarikatın temelinde sabır, çalışma ve hizmet anlayışı vardı. O kalemle direnişi seçen bir dervişti.
Fransızlar, onun halk üzerindeki etkisinden endişe duydular. Çünkü Bamba, hiçbir zaman sömürgecilerle iş birliği yapmadı. Haksızlık karşısında sessiz kalmadı. 1895 yılında tutuklanarak Gabon’a sürüldü. Yedi yıl boyunca sürgünde kaldı. Bu dönemde “Mesâliku’l-Cinân”, “Cezbü’l-Kulûb” gibi eserlerini kaleme aldı. Sürgün yerinde bile ilimden ve zikrinden vazgeçmedi.
Sürgünden döndüğünde halk onu büyük bir sevgiyle karşıladı. Bu sevgiden tedirgin olan Fransız yönetimi ise Ahmedü Bamba’yı tekrar sürgüne gönderdi. Ne var ki Bamba’nın direnişi, kılıçla değil kalemleydi. Onun “Tûbâ” adını verdiği köy, hem bir ilim merkezi hem de bir ruh terbiyesi mekânına dönüştü. Bugün Senegal’de milyonlarca insan, her yıl Bamba’nın sürgün edildiği tarih olan Safer ayının 18’inde Magal adı verilen devasa merasimde Tûbâ’ya giderek onun hatırasını yaşatmaktadır.
Bütün bu yıldırma politikalarının ters teptiğini gören Fransız yönetimi, Şeyh Ahmedü Bamba’yı kazanmak amacıyla ona “Légion d’Honneur” nişanı vererek “onurlandırmak” istedi. Ancak Bamba, nişanın üzerinde haç işareti bulunduğu için bu madalyayı reddetti. Bu tavrı, onun sömürgeye boyun eğmeyen onurlu duruşunun ve imanındaki hassasiyetin açık bir göstergesiydi.
Ahmedü Bamba, Müslümanların ekonomik olarak da güçlü olmaları gerektiğini savundu. “Çalışmak ibadettir” anlayışıyla müridlerini tarım ve üretime yönlendirdi. Onun öğretileri sayesinde Müridiyye, dinî olmanın yanında ekonomik gücü olan bir topluluk hâline geldi. Bamba’nın adı, bugün Senegal’in iman, azim ve vakar sembolü olarak anılmaktadır.
İlimle korunan kimlik
20. yüzyılın başında Fransız yönetimi Müslümanların faaliyetlerini kısıtlamaya çalışsa da, halk bu baskılara karşı yeni eğitim kurumları açarak kimliğini korudu. 1930’lu yıllarda İslam Kültür Derneği ve el-Felah gibi kurumlar kuruldu. Ardından 1960’larda bağımsızlık süreciyle birlikte İslâmî eğitim yeniden canlandı.
Bugün Senegal’de binlerce medrese ve yüzlerce İslami eğitim kurumu faaliyet göstermektedir. 2018 verilerine göre yalnızca devlet kayıtlı 1359 okulda 224 binden fazla öğrenci Arapça ve İslami ilimler öğrenmektedir. Bu rakamlar, Senegal halkının inancına ve medeniyetine ne kadar sıkı sarıldığının açık göstergesidir.
Sessiz zafer
Senegal’in İslam tarihi bize önemli bir hakikati hatırlatır: Gerçek fetih, toprakların değil; kalplerin fethidir. Bu topraklarda İslam, kılıçla değil, kalem ve kelâmla; savaşla değil, sabırla yerleşti. Fransızların yaktığı medreselerin külleri arasından yeni mektepler doğdu. Ahmedü Bamba’nın sürgünlerinden yeni bir direniş ruhu yükseldi.
Bugün Dakar sokaklarında ellerinde tesbihlerle günlük evrâdını tamamlayarak işlerine giden insanlar görmeniz çok olağandır. Bu manzaralar, Senegal’in mayasını çalan erenlerin nefesinin halen halkın üzerinde olduğunu gösterir. Ezan sesi Fransızca tabelalar arasından yankılansa da, halkın kalbi hâlâ Kur’an’la atıyor. Çünkü Senegal, tarih boyunca bir hakikati hiç unutmadı: İman, zorla değil gönüllere girerek yayıldı.
Faruk Uslu/ İrfandunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Dünyamız Kendi İrfanımızı Keşfet!

