Sufilere göre tövbe kapısı…

Sâlik, ihlâs ve amel bütünlüğü içerisinde ilâhî rızaya ulaşmayı amaçlayan ve bu amacına ulaşmak için nefis, şeytan, dünya ve şeytanlaşmış insanlar gibi engelleri aşmayı hedeflemiş kimse olarak tanımlanmıştır.1 Sâlik, rızâ-yı ilâhîye ulaşabilmek için manevî bir yolculukla bahsedilen engelleri aşmayı hedefleyen kimsedir ki onun bu yolculuğuna seyr ü sülûk denilmektedir.2

Bu yolculuğa açılan kapı ise kişinin gidişatındaki hataları fark edip hayatını Rabbinin standartlarına endeksleyerek yaşaması gerektiği şuuruyla Rabbine yönelmesi yani aslına dönmesi anlamına gelen tövbe kapısıdır.3 Kur’ân-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz”4 âyetiyle bütün iman sahipleri genel bir tövbeye davet edilmiştir.

Tövbeye davet

Allah Teâlâ, özellikle günaha düşen ve Rablerinin rahmetinden ümidini kesenlere “De ki: ‘Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir”5 uyarısıyla kulluk bilinçlerini tazelemeleri ve Rablerinin rızasına endeksli bir hayata samimiyetle dönmeleri konusunda kullarına yol göstermiştir.6

Yüce Mevla, bu ve benzeri uyarılarıyla7 kişiyi seyr ü sülûke manen hazır hale getirecek, bir başka ifadeyle onu ilâhî sevgiye ulaştıracak anahtarın tövbe olduğunu telkin etmiştir. Kişide değişimin başlangıç noktasını tövbe teşkil etmektedir.8 Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in; “Pişmanlık tövbedir”9 hadîs-i şerîfi, bu noktada bize ışık tutucu bir ifadedir. Bu yönlendirmeleriyle Peygamberimiz günahın rûhun kiri, tövbenin ise rûhun cilası olduğu hakikatini dile getirmişlerdir.

Tasavvufî düşüncede ruhundaki gelişime talip olan kişi, tövbe kapısından bu manevî yolculuğu anlamlı kılma gayretine yönelmiş olmaktadır. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in günde yetmiş (bir rivayette de yüz) defa Allah Teâlâ’dan af dilediğini belirtmesi10 bu konuda müminlerin takınmaları gereken tavrın ne olması gerektiğini gösteren önemli bir ifadedir.

Bazı tanımlar

Düşünce ve eylemlerini ilâhî rızaya endeksleyen sûfîler tövbeyi “Günahını unutmandır” ve “Günahı unutmamandır” şeklinde tarifler yapmışlardır. İlk bakışta çelişkili tariflermiş gibi görünen bu tanımlamalara göre sâlik konumuna uygun bir şekilde günahını unutmalı veya unutmamalıdır. Eğer sâlik, havas durumuna geldiyse günahını unutmalı, avam durumdaysa günahını unutmamalıdır. Bir başka yorumu göre ise ilk tarif, tövbesini bozmayan kimseler ikinci tanım ise tövbesini zaman zaman bozup günaha düşenler için dile getirilmiştir.11 

Tövbeyi; “Geçmiş hataların verdiği iç sancısı ve kötü huyları iyi huylarla değiştirme”12 şeklinde tanımlayan Gazalî13 ve “Allah’a muhalefetten dönmek, kişinin zimmetinde oluşmuş, başkalarının haklarından edaya güç yetirdiğini sahiplerine ödemesi”14 olarak tanımlayan İbn Arabî de tövbenin aslında samimi ve kararlı bir niyetle Yüce Yaratıcıya kulun yönünü dönmesine işaret ettiği hakîkatini dile getirmişlerdir.  

Sûfîler, tövbenin Allah Teâlâ katında geçerli bir tövbe olabilmesi için üç şart gerektiğinden bahsetmişlerdir. Onlara göre, ilk olarak kişi işlediği günahtan pişmanlık duymalı, ikinci olarak o hatayı ya da günahı derhâl terk etmeli, üçüncü olarak da o günaha dönmemeye azmetmelidir.15

Tövbenin aşamaları

Sûfîler, tövbenin aşamalarına da değinmişlerdir. Onlara göre tövbenin ilk aşaması pişmanlık, ikinci aşaması günahı kesin olarak işlememeye karar vermek, üçüncüsü ise işlenen haksızlıkları telafi için çaba göstermektir.16 Dikkat edilirse burada geçerli bir tövbe için ve aşamaları olarak dile getirilen hususlar bireyi bilişsel, duyuşsal ve davranışsal açıdan bir bütün olarak değişim ve dönüşüm eylemine sahip olmaya iten etmenlerdir.17

Sehl et-Tüsterî ise şu açıklamalarla tövbeyi tanımlamıştır: “Tövbe kötü hareketlerden kaçınıp Kitap ve Sünnet’te övülmüş olan iyi hareketlere yönelmektir. Helal yemedikçe o kul için tövbe hatasız değildir. Helal yemenin doğru olması da Yüce Allah’ın hukukunu gözetip onları eda etmekle mümkün olur. Bu söylediklerimizden her biri kulun Allah’a sığınıp O’ndan yardım dilemesiyle mümkündür.”18 Burada Tüsterî’nin helal lokma mevzuuna vurgu yaparak tertemiz bir yönelişin temelinin helal lokma hassasiyetine sahip olmaktan geçtiğini dile getirdiği göze çarpmaktadır.19

Tasavvufta tövbenin üç makamından da bahsedilmiştir. Buna göre büyük günahlardan arınmayı ifade eden “tövbe” ilk aşamayı; küçük günahlardan uzak durmayı ifade eden “inabe” ikinci aşamayı; nefsten Allah’a dönmeyi karşılayan “evbe” ise üçüncü aşamayı temsil etmektedir.20

Sûfîlerin tövbeyle ilgili bu aşamaları dile getirmeleri, her bir aşama için daha fazla motivasyon gerektiği ve en üst seviyede bir tövbeye ulaşmak için kişinin dur durak bilmeden bir gayretin içerisinde olması gerektiği fikrine sahip olduklarını gözler önüne sermektedir.21

Kur’ân-ı Kerim’de çeşitli şekilleriyle gündeme getirilen “inabe” ve “evbe” kavramları,22 sûfîlere göre seçkin kulların ve peygamberlerin ilâhî yardımla ulaştıkları makamlardır. Bu noktada sâlikin hedefi bu yüksek derecelere ulaşmak için tövbeyle başlayan sürecin kontrolünü sağlayabilmek olmalıdır.

Tövbe kapısı

Sûfîler tövbeyi, sâlikin seyr ü sülûk süreci için bir kapı mesabesinde görmüşlerdir. Onlara göre bu kutlu kapıdan girebilmek günahı terk etmek, pişman olmak ve günaha bir daha dönmemeye azmetmek gibi bazı şartlara bağlıdır. Tasavvuf psikolojisi açısından tövbenin aşamalarından bahseden sûfîlerin bu konudaki görüşleri sâlikin uyanıklık halini korumaya yönelik telkinlerle şekillenmiştir.

Tövbenin her bir aşaması için daha üst düzey bir motive sürecine vurgu yapan sûfîler, tövbeyi günlük hayat içerisinde elle tutulur gözle görülür haliyle anlamaya ve hayatı bu şekilde anlamlı kılmak olarak takdim ederken bir yönden de tövbenin psikolojik yönüne dair tespitlerde bulunmuşlardır. Bu anlamda tövbenin kalple münasebetini ifade eden ihlâs kavramı ve tövbenin gerçek anlamda tezahür edeceği mekân olan kalp ile tövbe makamını izah etmeye çalışmışlardır.

İnsanın çevresi ve iç dünyasıyla ilgili bu önemli tespitler, günümüz insanı açısından da önem arz etmektedir. Kendisine yabancılaşan ve madde ile doyuma ulaşabileceği düşüncesiyle türlü hırsların esiri olan çağdaş insanın ruhun merkezi kalpte ihlâsla gerçekleşecek tövbe hâdisesine geçmişten daha fazla ihtiyaç duyduğu açıktır.

İlmî geleneğin bilgiye ulaşmadaki kolaylıklar vesilesiyle bir şekilde devam ettiği günümüzde irfanî geleneğin insanımızın iç âlemine yapacağı yolculuğuna sağlayacağı katkının ilk adımı olan tövbeyi bir de bu açıdan düşünmek gerektiği kanaatindeyiz.

Dr. Fatih Çınar/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Seyyid Cafer Seccâdî, Tasavvuf ve İrfan Terimleri Sözlüğü, Çeviren: Hakkı Uygur, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007, s.398-399.
2 Ali Ramazan Dinç, Manevi Yolculuk: Seyr ü Sülûk, Mavi Yay., İstanbul 2002, s.1-125.
3 Cüveynî, Ebi’l-Meâlî Abdulmelik, Kitabü’l-İrşâd İlâ Kavâti’l-Edilleti fî Usûli’l-İ’tikâd, thk. Esad Temim, Beyrut, 1413/1992, s. 337; Taftazânî, Sa’deddin, Mesub b. Ömer b. Abdillah, Şerhu’l-Makâsıd, thk. Abdurrahman Amira, Beyrut, 1409/1989, c. V, s.163.
4 Nur 24/31.
5 Zümer 39/53.
6 Kur’ân-ı Kerim’de tevbe türevleriyle birlikte seksen yedi yerde geçmektedir. M. F. Abdulbaki, el-Mu’cem, s. 156-158.
7 Tahrim 66/8; Tevbe 9/112; Bakara 2/222; Araf 7/23; Müminun 23/109.
8 Mehmed Münib, Tuhfetü’l-mülûk fî irşâdi ehli’s-sülûk, İstanbul 1268, s.19.
9 İbn Mace, Zühd 5.
10 Buhari, Daavat 13; Müslim, Zikir 41. Günahından tövbe edenin günah işlememiş gibi olduğunu belirten hadis-i şerif de bu konuda sûfîlere ilham kaynağı olmuştur. İbn Mace, Zühd 30.
11 Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, s.158; Himmet Konur, Sûfî Ahlakı, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007, s.32.
12 Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Din, Tercüme: Ahmed Serdaroğlu, İstanbul 1974, c.IV, s.10.
13 İbrahim Çelik, “İmam Gazalî’nin İhya-u Ulûmî’d-din Adlı Eserinde Tevbe Kavramına Yaklaşımı”, International Journal of Social Science,  Number: 25-I Summer I 2014, p. 445-459.
14 Muhyiddin İbn Arabî, el-Futuhâtü’l-Mekkiyye, Thk: Osman Yahya, Kahire 1988, c.XIII, s.298.
15 Kuşeyrî, Risale, s180;  Sühreverdî, Avârifü’l-Meârif, (Tasavvufun Esasları) Çeviren: H. Kamil Yılmaz-İrfan Gündüz, İstanbul, 1990, s. 592.
16 Kuşeyrî, Risale, s.181-182.
17 Hasan Kayıklık, Sûfî Psikolojisi, Akçağ Yay., Ankara 2011, s.127.
18 Sühreverdî, Avârifü’l-Meârif, s.605.
19 Sûfîler açısından tevbenin gerçekleşmesi ve tevbenin diğer fonksiyonları için bkz., Erdoğan Fırat, Şahsiyet Gelişiminde Tevbenin Fonksiyonu, (Basılmamış Doçentlik Tezi), Ankara, 1982, s. 99 vd. 
20 Ebu Ali Dekkâk da böyle bir ayrımı dile getirmiştir. Kuşeyrî, Risale, s.48.
21 Gerhard Böwerıng, “Zulme Uğrayan ve İlhâdla Suçlanan İlk Sûfîler”, Çeviren: Abdurrezzak Tek, UÜİFD, Cilt: XII, Sayı:2, Bursa 2003, s. 368.
22 Abdurrahman Kasapoğlu, “Kur’an’da ‘İnâbe’ Kavramı: Dinî Tecrübe Açısından Bir Yaklaşım”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl: 9 [2008], Sayı: XXII, s.137-159.

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret↗

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.