Talebesinin dilinden Emin Saraç hoca

İnsanın sahip olduğu bilgiler ve dirayeti onun sağlam bir dini şahsiyet kazanabilmesi için yeterli değildir. Kişiliğin ıslahı ve şahsiyetin inşası için herkesin bir kılavuza ihtiyacı vardır. Bu sebepten dolayı; ilim ile ameli, zahir ile batını mezcetmiş bir yetişmiş zatın rahle-i tedrisinde bulunmak gerekir.

İnsanın müşahhas bir örneğe olan ihtiyacını bilen Rabbimiz, Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha’da sırat-ı müstakime hidayetten bahseder. Ve adeta bu sırat-ı müstakim yolunda kılavuzsuz hidayet bulunamayacağını ifade etmek üzere, onu: Allah’ın nimet verdiği peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin kılavuzluk yaptığı yol şeklinde vasıflandırır.

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem de bu yolu: “Benim ve ashabımın üzerinde olduğumuz yoldur” diye tarif eder. Bu mübarek yolun asrımızdaki rehberlerinden biri de hiç şüphesiz yakın zamanda rahmet-i Rahmana tevdi ettiğimiz Muhammed Emin Saraç Hocamızdı.

Hocamız Peygamber Efendimiz’in sünneti ashabının yolu üzerine bir hayat sürdürme gayretini ömür boyu devam ettirmişti. O arkasında; bu yolda rehberlik yaptığı on binlerce talebe bırakabilmenin gönül rahatlığı ile dar-ı bekâya göç edebilmiş güzel bir kuldu.

Merhum Hocamızı en iyi tarif eden ifade onun yol hassasiyetiydi. Selefi sâlihine tabi olma gayretiydi. Ehl-i Sünnet çizgisinden kıl kadar sapmaya tahammülü yoktu. Her şeyin başı olan istikamet hassasiyetiydi.

Ben, otuz yıl önce Hocamın rahle-i tedrisine oturma şerefine nail olmuştum. Henüz medresenin hengâmından çıkamamışken Iütf-u ilahî asude bir liman göstermişti. Birkaç arkadaşla düzenli olarak Fatih‘te bir kütüphane dairesinde Hocamdan ders almaya başlamıştık. Hocamı sarıp kuşatan ilim hayatının bütün yönlerini, dersin içinde ayrı bir ders olarak iliklerimize kadar hissederdik.

Ali Haydar Efendi

Derslerimizin rutinlerinden birisi çay eşliğinde Hocamın fırından aldığı simitleri yemekti. Simitlerle beraber; hocam bizlere tatlı tatlı hatıralar üzerinden şahsiyet inşa edici dersler verirdi. Bu derslerin ana noktası bir ilim yolcusunun en temel sermayesinin ilim olması gerekliliğiydi.

Talebeliği bırakıp da ticarete yönelmiş bir kişi hocamın gözünden düşer, onu bir daha göresi gelmezdi. Zira bu yol peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yoluydu. İlim ahiret sermayesiydi ve dünyalık hiçbir şey ile değişilmezdi. Nitekim bizzat hocası Ali Haydar Efendi‘nin ifadesi ile Emin Hocamız, ilmi sırf Allah rızası için talep etmiş olduğundan dolayı cennetlik bir insandı.

Bir âlimi âlim yapan en temel özelliği; dinine bağlılığının tam olmasıdır. Bu Emin Hocamızın en bariz yönüydü. Onun göğsünü gere gere “Şeriat-ı Garra-i Muhammediye” cümlesini telaffuz ederken sesinin tonlaması dahi bu bağlılığının en bariz göstergesiydi. Bu yönü ile din asla taviz konusu olamaz, din düşmanları ile sulh kesinlikle düşünülemezdi.

Hocamın hayatı; başından sonuna din düşmanlarına düşmanlık ile geçmişti. Dine ve mukaddesata düşman olanlarla asla dost olmamıştı. Siyaseten veya münafıklığından din düşmanlarına yakın duranlara da asla muhabbet beslememişti.

Hocamız her talebesini değerli görürdü. Onun eğitim usulünde birinci sınıf-ikinci sınıf veya iyi-kötü talebe yoktu, bütün talebeleri Hocam için özeldi. Bir kişi, on kişi, yüz kişi Hocam için sayı da önemli değildi. Nitekim biz iki arkadaş derslere gittiğimiz bir dönemde dahi uzun zaman Hocamdan birebir istifade etmiştik.

Her talebesinin Hocamla özel tatlı hatıraları mutlaka vardır. Herhangi bir talebesini yabancı birine takdim ederken, bu geleceğin şeyhülislamı, diye tanıtırdı. Bu sözleri duyduğumuzda üzerimize ağır bir sorumluluğun yüklendiğinin farkına varır ve onu göre çalışmamız gerektiğini anlardık.

Hocamızdan kadim ulemayı tanıma imkanı bulduğumuz gibi, o bize zamanımızın büyük alimleri ile de tanışma kapılarını açmıştı. Nitekim 1996 yılında Hindistan’a yaptıkları ilmi bir ziyarete bizleri de heyete dahil etmişlerdi. Bu ziyarette onun ile devrin büyük alimlerinden Ebu’l Hasen en Nedvi Hocaefendi arasındaki derin muhabbete şahit olmuştuk.

İslam dünyasından İstanbul’a gelen neredeyse bütün alimler Fatih Camiinde Hocamı ziyaret ederlerdi. Bu sayede biz de onlardan istifade etme imkanı bulurduk. Yakın zamanda ahirete irtihal etmiş olan Şam diyarının meşhur muhaddisi Nurettin ltr Hocamız bunlardan sadece biriydi.

Diğer taraftan döneminin en büyük hadis alimi Abdulfettah Ebu Gudde Hocamız ile tanışmamıza ve istifade etmemize de Hocamız vesile olmuştu. Hocamın ders halkasına dahil olan bir kişi bütün İslam dünyası ile irtibatlanmış olmakta ve güçlü bir ümmet şuuru kazanmakta idi.

Hocamın en belirgin özelliklerinden birisi de kadirşinas ve vefakar bir şahsiyet oluşuydu. Hayrın yayılması için gayret eder iyi ve güzel olan şeyleri duyurur, herkesin istifade etmesini isterdi. Hüdayî yolundan ne zaman bahis açılsa her daim bu yolu; tertemiz akan birkaç pınarımızdan biridir diye takdir eder, bu yolun büyükleri olan Muhammed Esad Erbili, Mahmut Sami Ramazanoğlu, Ali Yekta ve Musa Topbaş Efendilerimizden nakiller, yapar, Osman Nuri Topbaş Hocamıza küçüklüğünden beri hayran olduğunu dile getirirdi.

“Alimin ölümü alemin ölümüdür” denir, ama bu sefer durum biraz farklı. Zahiren bir alim vefat etmiş görünse de yüzlerce alimin hatırasını taşıyan bir köprü şahsiyet göçtü. Onun gidişiyle; görgüsü, ilim edebi, duruşu, yüzüne baktığı yüzle, dizini değdirip halkasına oturduğu dizler, o taşıdığı Osmanlı heybeti ve nezaketi de ellerimizden kayıp gitti.

Arkasında binlerce gözü yaşlı talebe bırakarak Rabbinin “ircii” emrine imtisalen dünya esaretinden ahiret yurdunun selametine geçmiş olan Hocamıza vuslatın mübarek olsun diyoruz.

Rabbim ona rahmeti ile muamele etsin. Hayatını vakfettiği şifanın kaynağı, alemlere rahmet Muhammed Mustafa sallellahü aleyhi ve sellem’e komşu eylesin. Ruhu için Fatiha…

Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım/ Altınoluk Dergisi

BAZİ MÜHİM YAZILAR

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Kur’an’da insanın eşeğe benzetildiği üç durum

Bakalım size de ilginç gelecek mi… Kur’an’da bazı insanların durum ve tavırları üç noktada “eşek” …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.