İnsanlık tarihi hak-batıl, küfür-İslam mücadelesiyle geçmiş ve günümüzde de bu mücadele tüm hızıyla devam etmektedir. Tarihte bu mücadelede çoğunlukla taraflar belli, niyetler açık olurdu. Yani mertçe bir mücadele yapılırdı.
Zaman zaman küfür ve batıl tarafı, İslam ve hak tarafıyla baş edemeyeceğini anladığında kaleyi içerden yıkmak için nifak/münafıklık metoduyla İslam’ı içerden vurma yoluna gitmiş, ya kendi adamlarını aralarına sokmuş veya Müslümanlardan adam satın almıştır.
Kiralık kalemşorlar
Bu desisenin bir parçası olarak son iki asırda “İslam’ı İslam’la vurma” “Müslümanı Müslümana kırdırma” politikasını güden küresel küfür güçleri bir taraftan; kurdukları silahlı veya silahsız taşeron örgütlerle ümmet arasında fitne-fesat ve savaş çıkartırken, Müslüman gençleri kandırarak birbirine düşürürken, diğer taraftan kiraladıkları hatip ve kalemşorlardan oluşturdukları fikirsel örgütlerle İslam’a saldırmakta, Müslüman evlatlarının zihinlerini bulandırmakta, ayrışma ve tefrika tohumlarını ekmektedirler.
Ne acıdır ki çoğu zaman; silahlı örgütler sözüm ona İslam adına cihat ettiklerini zannederken, fikirsel örgütler dahi İslam’a hizmet ettiklerini, tebliğ ve irşat faaliyeti yaptıklarını sanmaktadırlar.
Şurası da bir hakikattir ki fikirsel örgütlerin İslam’a ve ümmete verdikleri zarar silahlı örgütlerin verdiği zarardan daha çok değilse daha az değildir.
Bizler ilim ve din hizmetkârları olarak işin fikirsel boyutu üzerinde durmak ve hususta mesuliyetimizin gereğini yerine getirmek istiyoruz.
İşleri güçleri ulemaya saldırmak
Bu fikir bozguncularının, zihin cellatlarının çalışmalarına baktığımızda hemen hiçbirisinin ne küfürle, ne İslam dışı herhangi bir …izmle, ne ümmetin içinde bulunduğu bu girdaptan kurtuluşu için çare aramakla ve ne de ümmetin duçar olduğu sosyal ve ahlaki dejenerasyondan nasıl kurtulacağına dair bir ıslah yolu aramakla uğraşmadıklarını görüyoruz.
Hemen hepsinin ittifak etikleri yegâne hedefleri; İslam’ın tek sahih itikadı olan Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat itikadına ve bu itikadı derleyen ve günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmesine vesile olan İslam müçtehitleri ve ulemasına saldırarak onları itibarsızlaştırmaktır.
Evet, Ehl-i Sünnet, Kur’an ve sünneti merkeze alan; itikadî olarak Eş’ari-Maturidî, ‘amelî olarak da dört mezhep tarafından tedvin edilen, sahabe ve tabiinin inandığı ve yaşadığı tek doğru İslam anlayışıdır.
Sahih İslam anlayışı
Binaen aleyh Ehl-i Sünnet, bir mezhep olmaktan öte sahih İslam, doğru İslam anlayışının kendisi demektir. Bundan dolayıdır ki tarihte olduğu gibi bu günde Müslümanların % 90’ı Ehl-i sünnet yolunu seçmiştir.
Sevad-ı azam ve ümmetin cumhuru olan bu ana kitleye mensup Müslümanları ayrıştırmak, itikatlarını sarsmak, inançlarında şüphe oluşturmak ve aralarında fitne-fesat çıkarmak için birer proje olan bu fitne güruhları her türlü basın, medya ve sosyal medyayı da kullanarak, İslam düşmanlarının da desteğiyle, tahribat ve tahrifatlarını hayâsızca yapmaya devam etmekteler.
Meydanı boş bırakıyorlar
İşin garip tarafı savunmasız ve sahipsiz bir kale gibi ortada duran bu sahih İslam’a ne umera ne ulema sahip çıkmamakta, bu fitnebazlara gereken cevabı vererek haddini bildirmemekte ve aslanların yokluğundan istifade edip kendini orman kralı zanneden tilkilere meydanı boş bırakmaktalar.
Bu tür güruhları bizlere şu ayet-i kerime ne güzel tasvir etmektedir. “Onlara “Yeryüzünde fesat çıkarmayın.” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz.” derler. İyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değiller. (Bakara/11-12)
Evet, filhakika onlar bozguncuların ta kendileri veya bilmeden maşalarıdır.
Bu delalet fırkalarından, genelde tüm ümmet coğrafyasında, özelde ülkemizde aktif olan bazılarını şöyle sıralayabiliriz.
1.Rafiziler
Şüphesiz bunlardan ilk akla geleni RAFIZİLERDİR. Nitekim daha İslam’ın ilk döneminde bir Yahudi oyunu neticesinde oluşan bu akım, tarihleri boyunca İslam’ın her zaman kanayan yarası olmuştur. Ehl-i Beyt maskesini kullanmış ve yayılmacı politikalarıyla ümmeti hep huzursuz etmiş ve halen etmeye devam etmektedir. Tek düşman gördüğü Ehl-i Sünet’e karşı yeri geldikçe kâfirlerle ortak hareket etmiş ve sonuna kadar küfrün desteğini almıştır. Bu gün hala İran devletinin İslam ülkelerinde izlediği politika bu gerçeğin bariz şahididir.
2. Yeni Selefilik- Vahhabilik
Bin küsur sene devam edegelen Ehl-i Sünnet anlayışı tasavvufî edeple yoğrulmuş bir anlayıştır. Ehl-i Sünnet düşmanlarının bir kısmı da kendine hedef olarak İslam’ın önemli şubelerinden olan ve hadis-i şerifteki “ihsan” kavramında özetini bulan tasavvuf kurumunu ve mutasavvıfları hedef edinerek, onları şirkle itham ederek, İslam çerçevesinin dışına itmeye çalışmaktadır. Bunlar; Tekfirci ve dışlayıcı Hariciliğin son iki asır içerisinde yeniden gün yüzüne çıkartılmış versiyonu olan yeni selefilik/ vahhabilik mezhebinin temsilcileridir.
3. Mutezile
Rasyonellik, akılcılık gibi kavramların arkasına sığınıp; kader, mucize, keramet, kabir azabı vb. sığ akıllarının kavrayamadığı müsellem hakikatleri inkâr eden Mutezile fırkası da bu zararlı akımlardan biridir.
4.Tekfirciler
İslam’ı sadece cihad ve İslam devleti kurma meselesine indirgeyen, küfürle savaşmak yerine kendileri dışında herkesi tekfir edip katlini mubah sayarak öldürebilen ve dünyada İslam’ı terörle anılır hale getirip küresel çapta İslamofobi için bahane üreten Tekfirciler emparyalist güçlerin maşası olan bir hiziptir.
5. Mezhepsizler
Her müminin ayet ve hadisleri kendine göre anlayıp yorum yapabilme ve dinini ona göre yaşayabilme gücüne sahip olup herhangi bir mezhep veya müçtehidin re’yine uymak zorunda olmadığını, imam Ebu Hanife gibilerine “o da adam ben de adamım” diyebilecek kadar haddini aşan sözler söyleyebilen Mezhepsizler dini tahribatta öncülük etmektedir.
6. Sünnet İnkarcıları
Mezhep inkârcılarından bir adım daha ileri giden, bırakın müçtehitleri ve onların içtihatlarını, Resulüllah’ın uygulamalarını dahi inkâr edip sahih hadis kaynaklarında geçen hadisleri reddederek bunların uydurma olduğunu öne süren, İslam’ı anlamamız ve yaşamamız için Kur’a’nın bize yettiğini ve hadislere ihtiyaç olmadığını iddia eden ve “Kur’an İslam’ı” gibi süslü kavramlarla niyetini gizleyip ifsadını sürdüren ve 1400 senedir süregelen sünni İslam anlayışına “uydurulan din” tabirini yakıştıran Sünnet İnkarcıları günümüzün en tehlikeli zararlı akımlarından birini oluşturmaktadır.
7. Tarihselciler
Allah resulünden farklı Kur’an’ı anlayabileceklerini, Allah resulünün uygulamalarının, hatta Kur’an’daki bazı ahkâmın o döneme mahsus olduğunu, günümüzde bunlara uymak zorunda olmayıp farklı uygulamalar yapılabileceğini öne sürerek İslam’ın bütünlüğünü bozup hevâlarına göre şekillendirmeye cesaret edebilen Tarihselciler de günümüzdeki din tahripçilerinin başında gelmektedir.
8 Cemaat karşıtları
İslam’a hizmet noktasında tarih içerisinde farklı fikir veya şahıslar etrafında kümeleşen insanlar zaman içerisinde organize olup cemaat haline gelmişler ve kimi lokal kimi uluslararası düzeyde hizmet yapmışlardır. Günümüzde STK’ların önemine ve etkinliğine baktığımızda İslam hizmeti için bu tür organizasyonların önemi ve lüzumu bir kez daha anlaşılmaktadır. Nitekim büyük hizmetlerin ferdî olamayacağı izahtan varestedir. Binaen aleyh farklı sahalarda hizmet yürüten ve bir kısmı devletin yükünü hafifleten STK’lar gibi cemaatler de din hizmeti, din eğitimi ve bir takım sosyal alanlarda hizmet yürütüp devletin yükünü hafifletmektedir. Bu noktadan hareketle, başka STK’lar için olumlu düşünen kesimlerin cemaat düşmanlığının iyi niyetten değil İslam ve Ehl-i Sünnet karşıtlığından kaynaklandığı aşikârdır. Dolayısıyla Cemaat Karşıtları da ya cehaleten ya da kasten İslam’a hizmet edenlere zarar vermeye çalışmaktalar.
Sonuç
Bir kısmını saymaya çalıştığımız bu akımların önü alınmazsa ümmet arasındaki bölünme ve yekdiğerini dışlama tehlikesi gitgide artacak; birlik, beraberlik, ülfet, muhabbet vb. kavramlar bizlere hayal olacaktır. Dışlama ve ötekileştirme zamanla tekfire ve sonunda mezhep ve meşrep çatışma ve savaşlarına dönüşecektir, hatta dönüşmüştür.
Bu meş’um durumu önlemek ve zihinsel manada ümmet birliği sağlamak için;
- 1400 senedir süregelen sahih Ehl-i Sünnet anlayışının neşri için stratejiler geliştirip bu tür alanlarda hizmet eden kişi ve kurumları desteklemek.
- Başta Kur’an Kursları, İmam-Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri olmak üzere İlkokuldan üniversitelere kadar tüm eğitim kurumlarındaki din derslerinde Ehl-i Sünnet çizgisinin muhafaza edilmesine dikkat etmek.
- Yukarıda saydığımız ve sayamadığımız ifsat güruhlarını deşifre etmek ve hukuk içerisinde faaliyetlerini engellemek gerektiğine inanıyor, ulema ve ümerayı bu hususta göreve davet ediyorum.
Sahabilerin Tarihselciliğe Reddiyesi yazısını okumak için buyurunuz.
Tayyip Elçi/ İrfanDunyamiz.com
BENZER YAZILAR
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.
Tayyib elçi hocama bu yazısından dolayı teşekkür ediyorum ve destekliyorum
Teşekkürler güzel tesbitler
Fakat STK kar sivil oluşumlar gönüllü kuruluşlar
Ve vakıf ve dernekler olmalı ve olacak ama bunların adı cemaat değildir hele bunlar için cemaatler demek hiç doğru değildir.cemaat tevhid toplumunun temel kavramıdır İslâm literatüründe cemaatLER diye bir kavram yoktur cemaat vardır.cemaatLER kavramı son 50 yılda zihinlerde ayrışmayı beslemek için sinsice kullanılmaya başlanmıştır.lütfen bu hususu Dini mübini İslam’a hizmet ettiğini düsunenlerin dikkatine sunarım.
Herkes benim fikrim, mezhebim hakikattir diyor..şiilere sorsan biz hakikatteyiz diyor, sünnilere sorsan ehli sünnet hakikattir diyor.Peki gerçek nedir? Ehli sünnetide ,şiayı da kuran’a arzetmek.Kurana uygun görüşler alınır, aykırı görüşler terkedilir.yani biz ehli sünnet veya biz şii değiliz.biz müslümanız..
Yani şimdi sürekli ehli sünnet anlayışını ön plana çıkaranlar iran’da yaşasaydılar şii propagandası yapacaklardı.
Allah bize kuranda müslüman adını vermiş.ek tanımlamalar kutuplaşmaya yol açıyor
Tayyip Elçi hocamızdan Allah razı olsun. Emek sarf etmişler, alın teri göz nuru ile çok mühim konuları gündeme getirmişler. Rabbim sihhat ve afiyette, izzetü ikbalde daim eylesin. Allah’a emanet olsunlar..
İslami tasavvufi anlayışı olan ehli sufe çizgisinden uzak, islamda yeri olmayan tarikat anlayışındaki bugün kü sözde tasavvufi akımlar bidat, sahih hadis cehaleti, hurafa, çıkarcılık batıl akide anlayışı, çoğu zayıf münker mevzu hadislerle beslenme sebeplerle kitap, sünnete tabi olan ehli sünnet çizgisinden sapmışlardır. Günümüzde çıkarcılık, hurafacılıkla beslenen İslami zühd(tasavuf) çizgisinden uzak olduğu çıkarcılık, bidat ve hurafelerden uzak müttaki ilim ehli tarafından bilinir. Rabbim bizleri selef alimlerimizin gösterdiği kitap ve sünnet çizgisinden şaşırtmasın.
Ya ehli sünnetiz diyen bizlere ne düşüyor,malesef değerli hocamız hıç değimemiş,bu isler sadece dikte ile,,bilmek ile olmuyor,yaşamak,güzel yaşamak,güzel örnek olmak,güneş hiç balçıkla sıvanır mı?
Çok faydalı bir yazı Tayyib elçi hocamızı tebrik ediyorum.