Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir ders, bir konferans, bir seminer tarzında da olabilir. Ölçekler farklı olsa da yüz yüze iletişimde, iletişimin psikolojisi, yöntemi ve ahlakı da vardır.
Bir iletişimde sadece söz ve yazı etkili değil aynı zamanda üslup, beden dili ve davranış kalıpları da çok etkileyicidir. Estetik ve ahlaki boyut ihmal edilirse ne kadar etkin ve etkileyici yöntemler kullanılırsa kullanılsın iletişimin zemini sağlam temeller üzerine kurulmamış olur. Yüz yüze iletişimde çok etkili olan on altın kuralı maddeler halinde sıralayalım:
1. Samimiyeti öncelemeli:
Samimiyette doğallık vardır, içtenlik vardır ve hasbilik vardır. Hesabilik yoktur. Adeta muhatabın, kendisini sende görmeye başlar. Her türlü resmi makam-mevki, kariyer farklıkları ve psikolojik bariyerler kalkar.
Muhatabın gözleri, zihinsel fonksiyonları, kulakları ve kalbi verilecek mesaja hazır haldedir. Dil-kulak, dil-zihin, dil-kalp ve dil-ruh ilişkisinin kapıları ardına kadar açıktır. Samimiyet öyle bir şeydir ki ispata ihtiyacı yok, ancak o yaşanır ve hissedilir.
Sokrates’in savunmasının temelinde samimiyet olduğu için asırlardır farklı kültürlerde ve farklı sosyal katmanlarda saygıyla anılmaktadır. Savunmasında Sokrates şunları söyler: “Ey Atina erleri! Özenle seçilmiş sözleri bir dolu lakırdıyla, sözcüklerle bezenmiş bir konuşmayı değil, konuşurken ağzımdan çıkan rastgele lafları işiteceksiniz (ki söylediklerimin hakça olduğuna inanıyorum). Sizden hiç kimse başka türlüsünü beklemesin benden… Dikkatlerinizi konuşma tarzıma değil, hakça olanlara mı yoksa olmayanlara mı yöneltin, ona bakın. Bir yargıcın erdemi de budur, tıpkı bir hatibin erdeminin doğruları söylemek olması gibi. Gitme saati geldi çattı, ben ölmeye gidiyorum, sizse yaşamaya. Ancak hangisinin daha iyi olacağını kimse bilemez, tabi ki Tanrı dışında.”
Böylesi samimi ve doğal bir tavır ne kadar da etkileyici! Konuşmalarımızda, tutum ve tavırlarımızda böylesi içtenlikli bir samimiyet kuşanarak, hep kendimiz olmalıyız.
2. Mesajımız şahsiyetimizle bütünleşmeli:
Muhatabımıza ileteceğimiz mesaj ve düşünce, içselleştirilmiş olmalı. İnanmadığımız bir mesajın muhatabımız üzerinde hiçbir etkisinin olmayacağı bir gerçektir. Kısa süreli bir etki bırakacağını düşündüğümüz bir söz, bir mesaj, uzun vadede oluşturacağı olumsuz algıyı bertaraf etmek mümkün değildir.
Mevlana der ki: “Ağızdan bir kere çıkan söz, bil ki yaydan fırlayan ok gibidir. Oğul, o ok gittiği yerden geri dönmez, seli baştan bağlamak gerekir.”
3. Öz disipline hâkim olmak:
Hangi toplumsal katmanda olursak olalım; öz disiplin, öz güven, iç barış, iç denge ve düşünce ahengine sahip olmak durumundayız. Bu özellikler, sahip olduğumuz bilgi birikimiyle birleşince kendimiz oluruz.
İletişim sürecinde soğukkanlılığımızı kaybetmeden, vakarımızı ve muhatabımızın onurunu koruyarak, en sert tartışmaları bile sükûnetle ve sühuletle sonuçlandıracağımız muhakkaktır. Zira bu tür tartışmalarda amaç, muhatabımızı mağlup etmek değil, hakikatin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Güçlü argümanlarla hilmi, hikmeti ve yumuşak sözü esas alan bir üslupla ve tevazuyla her türlü mesaj hedefine varır.
4. Düşünceleri demlemeye bırakmak:
İletişimde başvuracağımız tüm kavramları ve düşünceleri tıpkı çayın demlenmesi gibi zihin dünyamızda, tasavvurumuzda ve kalbi derinliklerimizde iyice demlemeli ve sistematize edilmelidir. Bu demleme sürecinde tefekkür boyutunu devreye sokarak varmak istediğimiz hedefe ulaşmak için vermek istediğimiz mesajın temel parametreleri gözden geçirilerek, artıları ve eksileri değerlendirilerek mesaj-konuşma tekâmüle erdirilmeli.
5. Dil-üslup hassasiyeti olmalı:
Düşüncelerimizi muhataplarımıza en güzel bir üslupla ve tatlı bir dille aktarmamız gerekmektedir. Gerek beden dili gerekse sözel dil, en iyi şekilde kullanılmalı. Beden diliyle sözel dil uyumlu olmalı. Sözel dil ile mesajımızı en güzel ifadelerle ve fakat asık bir suratla sunarsak, hiçbir tesiri olmaz. Zira asık surat, bütün güzel sözleri tekzip eder.
“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” ve “Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” özdeyişleri, kelamın büyüsünü ifade etmektedir.
Davet ve mesaj iletişiminde güzel söz ve tatlı dilin beden diliyle bütünleşerek ortaya konması durumunda, çok iyi bir iletişimin olacağı muhakkaktır. Muhatabımız kim olursa olsun; güzel söz, güler yüz ve güzel davranma uyumu dikkate alınarak iletişim sağlanmalı.
Kur’an-i Kerim’de Rabbimiz Peygamberimize ve onun şahsında bütün insanlığa şu mesajı vermektedir. “(Ey Muhammed!) Sen Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl, 125)
6. İletişim sürecini yönetmeli:
Süreci sen yönetmelisin süreç seni yönetmemeli. İletişim süreci boyunca birçok engel, bariyer çıkabilir. Sabırla, metanetle ve hikmetle bu bariyerleri tek tek kaldırarak akl-ı selimin rehberliğinde yoluna devam etmelisin.
Aklı iptal eden dürtüler seni yönetmemeli. Dürtü dili tehlikeli bir dil olup, bütün iletişim sürecini tahrip etme ihtimali vardır. Zira dürtü dili, öfkeye dayalı tepkisel bir dildir. Bundan azami derecede kaçınılmalıdır.
7. Uyum sağlamak:
Aktaracağımız mesaj, muhatabımızın seviyesine, zihinsel fonksiyonlarına uygun ve uyumlu olmalı. Eğer anlatacaklarımız muhataplarımızın seviyesine uygun değilse, mesaj hedefine ulaşamaz. Bütün çaba boşa gider. Bazen de faydadan çok zarar verir.
Bediüzzaman’ın dediği gibi; “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir.”
Burada da görüleceği üzere iletişim sürecinde; zaman, mekân, ortam ve muhatabımızın psikolojik durumu son derece önemlidir.
8. Fikirdaşlıktan ziyade duygudaşlığı öne çıkarma:
İletişim sürecinde hiç kuşkusuz aynı fikirde olma bir artı değerdir. Ancak aslolan aynı duyguyu paylaşmak. İletişim esnasında bir rakip gibi değil, zihin ve duygu birlikteliğini öne çıkararak ve ortak paydayı çoğaltarak zihni yolculuğuna çıkmak, zihinsel fonksiyonların güçlenmesine ve duygudaşlığın artmasına katkı yapacaktır. Muhatabımız rakibimiz değil, yol arkadaşımızdır. Rakip psikolojisiyle iletişime girdiğimizde, süreç zayıflar hatta tamamen tahrip olabilir.
9. Gerektiğinde revizyona gitmeli:
İletişim süreci içinde çıkabilecek yeni durumları tekrar gözden geçirerek bir revizyona gitmek gerekmektedir. Yanlış-hatalı bir iletişim stratejisinde ısrar etmemek gerekir.
Hiçbir komplekse kapılmadan, yanlış görülen noktaları revize ederek ve yeni stratejiler oluşturarak daha sağlıklı yol almak gerekir. Çok konuşmak ve sürekli aynı vurguyu tekrar-tekrar vurgulamak, iletişim sürecine zarar verir ve beklenen etkiyi tersine çevirir.
10. Mütevazı olmalı ve kibirden sakınmalı:
Şu bilinmelidir ki ne kadar bilgili ve birikimli olursan ol, hangi etkin ve etkili yöntem ve teknikle donanmış bir strateji takip edersen et, tesiri halk eden Yüce Allah’tır. İletişimdeki başarıyı kendinden bilip kibre kapılma ve tevazuyu elden bırakma.
Günümüz dünyasında hızı, cazibesi ve etki gücü yüksek olan araçlar bizleri yoldan çıkarmamalı ve sırat-ı müstakim üzere olmaya azami dikkat göstermeliyiz. İletişim stratejilerinde bir kılıç hükmünde olan kelamı algı savaşları için değil, hakikat arayışları için kullanmak, insani ve İslami yöntemin gereğidir.
Lokman Hekim der ki: “Sevgili oğlum! Kuşkusuz dil hayrın da şerrin de anahtarıdır. O halde sen altın ve gümüşü mühürleyip sakladığın gibi, hayır dışında ağzını mühürle!”
Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com
Şahsiyet Gelişimi↗
Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.
Adab-ı Muaşeret↗
Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.
Samimi ve Guzel olarak söylenen hwr söz karşısındaki muhatabi ı yogurmaya hazır yumuşak bir hamur haline getirir. Güzel konuşmayı tavsiye eden Rabbimiz onların elbetteki hızmetleri vardır.
Yazı güzel ölmüş ellerinize yüreginize sağlık Canım mübarek olsun