Zaralı Abdulmuttalib Gökçe Efendi

“Beni kimsecikler okşamaz madem,
Öp beni alnımdan sen öp seccadem.”

Necip Fazıl Kısakürek

Bir zamanlar Zara’da nurlu mu nurlu, mübarek mi mübarek, derin mi derin, masum mu masum bir Gökçe Sultan yaşarmış. Her haliyle edep timsali, vakar abidesiymiş. Tarihteki tasavvuf büyükleri gibi, İslam’ın izzeti için çalışan devlet adamlarına dua ve himmet edermiş. II. Murad’a himmet eden Hacı Bayram-ı Veli gibi, Fatih’e himmet eden Akşemseddin gibi o da Erbakan Hoca’nın duacısıymış.

Müslümanların çok acılar çektiği, sindirildiği, İslam’ın ve ona dair sembollerin yasaklandığı dönemlerde Erbakan Hoca gibi dava adamlarına ekmek gibi, su gibi ihtiyaç olduğunun bilincindeymiş.

Vefat günü gelip de ruhunu Allah’a teslim edinceye kadar Erbakan Hoca’dan hiç kopmamış. Öyle ki sadık talebelerine olan vasiyetini dahi şu cümlelerle yapmış: “Kardeşlerim! Muhterem Erbakan Hoca’mızı bir parti başkanı olarak görmeyin. Onun peşinden gidin, adil düzenden ayrılmayın. Zara’da benim gibi Abdulmuttalibler çoktur amma dünyada Erbakan Hoca bir tanedir… Aman ha ondan ayrılmayın…”

Sevgili Okuyucu. Bu memlekette ne zorluklarla İslam adına, din için nelerin ne şekilde yapıldığından haberdar olanlar, umarız Gökçe Sultan’ın bu hassasiyetine hak vereceklerdir. Kim İslam davasına hizmet ettiyse, kim bu yolda yorulduysa, kim ömrünü bu davaya adadıysa Allah ondan bin kere razı olsun diyor, sizlerin de bu hassasiyeti taşıdığınızı umut ediyorum.

Bayram Amca’dan dinledim

Benim bu kıymetli zatın varlığından haberdar olmam Bayram Mermer Amca ile yapmış olduğum uzun sohbetler sayesinde olmuştu. Bayram Amca’ya bakmak bile şeyhi Gökçe Sultan hakkında bana bir fikir veriyordu. Zira öyle müritler vardır ki onları görünce insan; “Böyle güzel bir insanı ancak güzel bir Efendi terbiye etmiş olabilir” diye düşünür. Bayram Amca bana bu duyguları defalarca hissettiren büyüğümdü. O öyle kıymetli bir insandı ki bana şeyhini hiç görmediğim halde sevdirmeyi başarmıştı.

Gökçe Sultan’ın tanıdığım bir müridi de emekli öğretmen Hasan Basri Amca’ydı. Ne hoş, ne yumuşak kalpli, ne güzel bir insandı… Beni her gördüğünde, fakir bir arkadaşıma iletmem için birtakım eşyalar veya para verirdi. Bir de tanıdığım bizim efsane belediye başkanımız merhum Osman Seçilmiş Bey vardı ki o da bu zatın muhibbânındandı. Bu büyüğümüz de mertliğiyle, dürüstlüğüyle Sivas’ta herkesin sevdiği saydığı bir zattı.

Böyle güzel insanlar yetiştirdiğine şahit olunurdu da insan bu zatı hiç merak etmez miydi? Onu defalarca Bayram Amca’ya sormam işte bu yüzdendi. Ancak onunla ilgili yazılı bir metne hiçbir yerde rastlamamıştım. Bunun üzerine Bayram Amca’ya telefon ettim ve ona; “Bayram Amca bu görev boynunun borcudur” dedim. O da onunla ilgili bazı bilgi ve hatıraları inci gibi yazısıyla yazıp bana gönderdi.

Ben sonra bunları bilgisayara geçirip tarih sırasına göre derlemeye çalıştım. Birkaç değişiklik ve düzenleme yaptım. Bütün bunlar bir iki ayımızı aldı. İşte bu derlememizi şimdi sizlerle paylaşıyorum sevgili okuyucularım.

Prof. Dr. Necmeddin Erbakan

Terzi dükkânı

Allah dostlarından, Nakşibendi şeyhlerinden Abdulmuttalib Gökçe Efendi daha küçük yaşlarda iken, babası ordu mensubu Osman Efendi, Nakşi şeyhlerinden Salih Törnük Efendi’nin halifesi imiş. Salih Efendi dünyasını değişince manevi görevi kimseye bırakmamış. Yalnız adres olarak iki zatı işaret etmiş. “Bizden sonra ya Amasya’daki Garip Hafız Efendi’ye ya da Samsun’un Bafra kazasının Taşköyü nahiyesindeki Hacı Hasan Efendi’ye devam edin” demiş.

Abdulmuttalib Efendi ve babası, ders almak için ilk olarak Garip Hafız Efendi’ye müracaat etmişler, fakat o ders vermeyi kabul etmeyince bunun üzerine Hacı Hasan Efendi’ye gitmişler ve ondan ders almışlar.

Üçüncü gitmelerinde Samsunlu Hacı Hasan Efendi halife olarak Abdulmuttalib Efendi’yi görevlendirmiş. Abdulmuttalib Efendi, babası Salih Efendi’nin halifesi olduğu için babasının görevlendirileceğini umuyormuş. Hacı Hasan Efendi o zaman buyurmuş ki: “Baban misafir olduğu için senin yapmanı uygun gördük.” Dört ay sonra babası vefat edince Hacı Hasan Efendi’nin “misafir” derken neyi kastettiği anlaşılmış.

Aradan yıllar geçtikten sonra bir gün Samsunlu Hacı Hasan Efendi Sivas’ın Zara ilçesine ziyarete gelmiş. Abdulmuttalib Gökçe Efendi’ye bütün ihvanını toplamasını emretmiş. Onların hepsinin huzurunda: “Biz de artık misafiriz. Büyükler bu görevi sana emanet etmemi tembihlediler” diyerek ihvanına Abdulmuttalib Gökçe Efendi’yi işaret buyurmuş. Zara’da bir hafta kadar kaldıktan sonra Samsun’a geri dönmüş. Bundan tam kırk gün sonra Hacı Hasan Efendi Hakk’a vasıl olmuş.

Hacı Hasan Efendi vefat ettikten sonra ihvanın dersleri ile ilgilenen Gökçe Sultan adeta kendisini ihvanına adamış. Mübareğin kendi mesleği terzilikmiş. Mübalağa olmasın, her gün dükkânına yüz kişi girer çıkarmış. Dua isteyeninden su okutanına, bir şey danışanından nasihat dinleyenine kadar her gün o dükkân dolup dolup boşalırmış.

Gökçe Sultan dükkânına gelen ihvanına da Erbakan Hoca’yı anlatır ve onu desteklemelerini öğütlermiş. Bir seferinde bir müşterisine Erbakan Hoca’dan bahsederken o an orada bulunan Bayram Amca mübareğin şu cümlelerine şahit olmuş; “Kardeş, biz bu davayı Zara’daki beş on bin kişiye zor anlatıyoruz. Erbakan Hoca tüm Türkiye’ye anlatıyor. O Allah dostlarının cihad imamıdır. Kardeşlere söyleyin onu desteklesinler.”

Osman Seçilmiş

Sadık talebe

Gökçe Sultan’ın Sivas merkezdeki halifesi yani ders verme yetkilisi Sivas eski belediye başkanlarından Osman Seçilmiş Bey’miş. Sene 1977’de Osman Seçilmiş Bey’in Chevrolet marka bir arabası varmış. Birkaç ihvan ve Bayram Amca ile birlikte Zara’ya Efendi’yi ziyarete gitmişler. Yollar stabilize gibi olduğu için arabaya çakıl taşları tak tuk çarpıyormuş. Osman Seçilmiş Bey benzin göstergesinde bir sorun çıktığını görünce arabayı sağa çekmiş. Bakmış ki bir taş sıçramış, benzin deposunu delmiş, şırıl şırıl benzin akıyor.

Arkadaşlarıyla yolun kenarında; “Burayı neyle kapatabiliriz?” diye düşünmüşler. Nereden alsınlar, ellerinde hiçbir şey yokmuş. Osman Bey arabanın tekerine yapışmış bir sakız bulmuş. Onu oracığa yapıştırıvermiş de Zara’ya kadar ulaşabilmişler. Gökçe Sultan’ın huzuruna vardıklarında, kimse bir şey konuşmadan; “Depon sağlam mı Osman Bey?” demiş Hazret. Mübareğin bu tür kerametleri çok olurmuş.   

Tozköy ziyareti

1980 yılında Gökçe Sultan üstadı Hacı Hasan Efendi’nin kabri baraj altında kalacağı için, kabri taşımak amacıyla yanına Bayram Amca ve birkaç samimi ihvanını da alıp Samsun’un Bafra kazasının Toz beldesine gitmişler. Akşam saat sekizde binmişler trene…

Sabah yedi buçuk gibi hafif güneş vurmuş trenin camına. O esnada herkes tütün tarlalarına doğru dalgın dalgın bakarken Gökçe Sultan; “Hele bakın kardeşler, tütün tarlasında tütünlerin o yeşil yapraklarını affedersiniz merkepler bile yemiyor. Ama ne hikmetse bizim bazı kardeşlerimiz içiyor” demiş. Bunun üzerine oradakilerden üç ihvan sigarayı bırakmışlar.

Tozköye varmışlar. Gece bir büyük evde toplanmışlar. Sohbet ve zikir derken saat gece on ikiyi bulmuş. Ev sahipleri oradakileri bölüşmeye başlamışlar. Bazıları kendisiyle kalmak isteyince Gökçe Sultan; “Kardeşler, misafir ev sahibinin danasıdır, istediği yere bağlar” demiş.

Gökçe Sultan, Bayram Amca ve Suşehrili Haydar’la bir evde misafir olmuşlar. Saat gece bire geldiği için hemen yatmışlar. Gökçe Sultan tahta bir karyolada, Haydar Efendi ve Bayram Amca yer yataklarında…

Bundan sonrasını Bayram Amca şöyle anlatıyor: “Saat gecenin üçü olmuştu ki gözlerimi açtım. Karyola bir gıcırdıyor, bir duruyor… Mübarek teheccüte kalkmak için karyoladan inecek ama bizleri uyandırmamak için o kadar yavaş davranıyordu ki inanın beş dakikadan fazla sürdü karyoladan ayaklarını çıkartması.”

İnce hassasiyet

Sevgili Okuyucu! Allah dostları belki de bu hassasiyetleri sayesinde bir mânâ sultanı oluyorlar. Bu misal bize gösteriyor ki aşk-ı ilahi bir kapıyı çalınca hanesindekilere hassas bir gönül yüklüyor. O aşk ki insanda ne köylülük ne de şehirlilik bırakıyor. Gökçe Sultan’ın bu hassasiyetini altın harflerle tarihe not düşüyor ve sözü tekrar Bayram Amca’ya bırakıyorum:   

“Efendi ayağa kalkınca ben de kalktım. Bana; ‘Uyumadın mı’ dedi. ‘Uyudum’ dedim. Dışarı çıkıp tuvaletin ibriğini doldurup hazır ettim. Öbür ibrikle de Efendime abdest alması için su döktüm. Teheccüte başlamadan Haydar’ı uyandırmak için ayağına birkaç kez bastım ama Haydar uyanmadı. İki rekât kıldıktan sonra ayağını büktüm o yine uyanmadı. Abdulmuttalib Efendim; ‘Bırak kardeş! Uyusun. Onun uykusu ibadetinden hayırlıdır’ dedi.

Ben şaşırdım, sabah olunca Haydar’a dedim ki; ‘Amma uykucusun la! Gece böyle böyle oldu.’ O da; ‘Gece uykumu alamazsam akşama kadar sersem oluyorum’ dedi. Efendi’nin ne demek istediğini anlamış oldum. Bazı insanlar hakikaten de uykusuz olunca, bünyeleri bunu kaldırmayabiliyor.”  

Sabah namazından sonra Gökçe Sultan ve ihvanları Samsunlu Hacı Hasan Efendi’nin kabrini ziyarete gitmişler. Zaralı Çil Ağa’nın çay ocağının yanından geçerlerken elinde radyosuyla bir baş çavuş onlara yaklaşarak; “Gidin evlerinize yoksa sizi tutuklarım” demiş. Ona pek kulak asmayıp çay ocağına girmişler.

O esnada Darbeci Paşa radyoda darbe konuşmasını yapıyormuş.  Bayram Amca ve ihvanlar; “Eyvah! Erbakan Hocamızı da içeri atacaklar” diye düşünmüşler. Gökçe Sultan buyurmuş ki; “Kardeşler ona Allah yardım eder. Evet, çok feci bir fırtına oldu. Allah o fırtınada onu korumak için bir müddet hapiste dinlendirir. Allah’ın izniyle o bu kuyudan da kurtulacaktır. Onun sahibi var, yeter ki siz ona asker olun.”

Kul hakkına riayet

Gökçe Sultan’ın işaretiyle çay ocağından çıkıp Samsunlu Hacı Hasan Efendi’nin bahçesine geçmişler. Bahçenin ve su arklarının kuru olduğunu görünce tenekelerle kuyudan su çekmeye başlamışlar. Orada olanlardan Nurettin isminde bir ihvan yanlışlıkla ayağıyla bir tezek parçasını komşunun bahçesinden suladıkları bahçeye doğru itelemiş. Gökçe Sultan’ın gözünden kaçmamış bu hadise… Onlara tezeği komşunun bahçesine geri koymalarını emretmiş. Ufak da olsa hak geçmesine müsaade etmemiş.

Öğle namazını kıldıktan sonra Samsunlu Hacı Hasan Efendi’nin kabrini taşımak üzere kabre doğru tekrar yönelmişler. Kabre ulaştıklarında evvela dualarını okuyup sonra da kazmaları vurmuşlar. Fotoğraf makinesi olanlar kabir kazılırken sürekli fotoğraf çekmişler. Gökçe Sultan üç kere; “Flaşlar yanacak” buyurmuş. Aynen de öyle olmuş.

İyice kazıp mevtaya ulaştıklarında kimileri “Hacı Hasan Efendi’nin cesedi çürümemiştir” demişler. Fakat öyle olmamış, sadece kemiklerine rastlamışlar. Onu incitmeden alıp kefenleyip yüksek bir yere gömmüşler. Gökçe Sultan buyurmuş ki: “Mübarek eti ile çıksaydı hâşâ Allah’a değil de bu zata koşardınız.”

İhtilal yılları

İhtilalden sonra 1982’de Refah Partisi kurulunca Bayram Amca’yı ilden Zara’ya teşkilatı kurması için göndermişler. Sivas’ın çıkışında Seyfe Beli mevkiinde arabalarının vantilatör kayışı kopmuş. Şoför; “Bayram Abi ne kayış var ne de anahtar?” deyince Bayram Amca hiç tereddüt etmeden: “Kardeş, biz bugün hayırlı bir işe gidiyoruz. Abdulmuttalib Efendi’min duası da üzerimizde, sen merak etme” demiş.

İnsanın niyeti halis olmaya görsün, aşağı inip kaputu açıp beklerken iki dakika geçmeden bir araba gelip yanlarında durmuş. Arabadan on sekiz yaşlarında bir genç inmiş. Bayram Amca’nın rozetini görünce; “Aha bizim Refahçılar” demiş ve ona sarılmış. Gence vaziyeti anlatmışlar. Genç; “Ben Gökdin köyündenim. Sivas’a üniversite sınavına girmek için gidiyorum. Aha size anahtar, aha da kayış” deyip yanlarından ayrılmış.

Zara’ya ulaşmışlar ve Zara teşkilatını kurmuşlar. Sonrasında terzi dükkânına gidip Gökçe Sultan’ı ziyaret etmişler. Bayram Amca ona teşkilat çalışmalarından ve bu çalışmaların öneminden bahsetmiş. Gökçe Sultan anlatılanlardan memnun olmuş ve şöyle demiş: “Şeyhin müridi üzerinde nasıl hakkı varsa, müridin de şeyhi üzerinde öyle hakkı vardır.” Bayram Amca’nın yorumuna göre müritlerin de bazı konuları mürşidine hatırlatma hakkı varmış. Gökçe Sultan müritlerini bu anlayışla yetiştirdiği için, Bayram Amca da ona bazı konularda dert yanmaktan geri durmamış.

Bir gün Zara’nın teşkilat görevlisi Bayram Amca’ya telefon etmiş ve ilçe kongresi için yeteri kadar kimseyi bulamadığını söylemiş. Bayram Amca Zara’ya gitmiş ve Efendi’ye durumu arz etmiş. Tabiri caizse gevşek duran teşkilat mensuplarını ona şikâyet etmiş. Gökçe Sultan; “Bana Baki’yi bulun” demiş. Hacı Baki Ağabeyi bulup getirmişler. Ona demiş ki: “Baki Efendi, bu kongre ikindiye tamam olmazsa hepinizi siler, yeniden ihvan dizerim.” Bir saate kalmadan kırk beş kişi toplanmış ve kongre gerçekleşmiş.

Bayram Mermer

Bir rüya

1982’de darbe sonrasında Erbakan Hoca’ya geçmiş olsun ziyareti için Bayram Amca ve bir arkadaşı otobüsle Sivas’tan Ankara’ya gitmişler. Kışın en soğuk günleriymiş. Bayram Amca Kırıkkale’den sonra uyumuş ve şöyle bir rüya görmüş.

“Bir otobüs dolusu Mili Görüşçü ile hocamızı karşılamaya giderken, otobüs yoldan çıktı ve keven denilen bitkilerin üzerinden yokuş yukarı çıkmaya durdu. Ama o kevenler o kadar yüksekti ki otobüs ha devrildi ha devrilecek bir durumdaydı. Bir müddet bu yokuş yukarı gittikten sonra düz bir ovaya çıktık. Ovada da siyah mandaları sanki zehirlemişler, ova siyah manda ölüsüyle dolu. Otobüs onların üzerinden gidiyor ama sarsılsa da devrilmiyor. Hocamızın uçağı top sahası gibi bir yere iniyor. Otobüsün içinde bağrışmalar oluyor. Biri diyor ki; ‘Bu mandalardan geçip de Hocamızı böyle karşılayamayız, inip koşalım.’ Otobüsten iniyoruz ama bu sefer de otobüstekilerin hiçbirisi hocamızın yanına gitmiyor. ‘Niye gelmiyorsunuz’ diye bağırıyorum ama hocama doğru benden başka giden yok… Hocam büyük beyaz bir köşke doğru ilerliyor. Ben de tam Hocama yetişmiştim ki yol arkadaşım Nail Polat, ‘Ne uyuyorsun kalk, karda kıyamette kaldık’ dedi.”

Bayram Amca bu rüyayı Sivas’a dönünce bazı kardeşlere anlatmış. Onlar da gidip Gökçe Sultan’a anlatmışlar. Bir gün Gökçe Sultan, Bayram Amca’ya; “Şu rüyanı bir de sen anlat” demiş. Bayram Amca rüyayı olduğu gibi anlatınca; “Bayram kardeş, sen daha yol arkadaşlarını tanıyamıyorsun” buyurmuş. Bu rüyanın tabirini Bayram Amca yirmi yıl sonra milli görüş iki büyük kopma yaşayınca anlamış.

Tuz kamyonu

1983 genel seçimlerine girebilmek için Türkiye genelinde üçte iki teşkilat kurma şartı getirmişler. Osman Seçilmiş’in Sivas il başkanı olduğu o dönemde Bayram Amca ilden görev alarak Zara’ya teşkilatı kurmak için gitmiş. Zara’dayken il başkanını aramış ve “Zara tamam başkanım” demiş. O da ona; “Koyulhisar’a görevlendirdiğimiz arkadaşımız hastaneye yatırıldı, orada teşkilat kurulmadı. Suşehri’nde de bir gelişme yok, o arkadaştan da haber alamıyoruz. Zara’dan hemen Koyulhisar’a git, oradan da Suşehri’ne git, teşkilat kuruluş belgelerini al ve hemen getir” demiş.

Osman Seçilmiş Bey’den emir alan Bayram Amca o yıllarda her zaman vesait bulmak kolay olmadığı için acele etmesi gerektiğini çok iyi bilmekteymiş. Tam da Cuma salası okunuyormuş. Gitmek için harekete geçen bayram Amca’ya Gökçe Sultan; “Kardeş hele dur, namazımızı kılalım, karnımızı doyuralım, ondan sonra gidersin” demiş. Üstada karşı gelmenin mümkün olmadığını bilen Bayram Amca, otobüs veya minibüs bulabilecek miyim işlemleri yetiştirebilecek miyim diye kara kara düşünmeye başlamış.

Cumaya gitmişler, namazı kılmışlar. Caminin imamı Mehmet Hoca da gittiği halde Gökçe Sultan camiden ayrılmamış ve nafile namaza devam etmiş. Üstelik o kadar yavaş ve tadil-i erkâna uygun kılıyormuş ki Bayram Amca iyiden iyiye geç kaldığını düşünerek endişelenmiş. Gökçe Sultan sağ tarafına selam verir vermez ona; “Ben gidiyorum Efendim” demiş. Gökçe Sultan, sol eliyle Bayram Amca’nın sağ bileğini tutmuş, sağ eli ile tespihini çekip duasını etmiş. Dua bitip Fatiha’yı okuduktan sonra Bayram Amca’ya bakarak; “Kalk gidelim” demiş.

Bundan sonrasını Bayram Amca şöyle anlatıyor: “Kalkıp eve gittik. Kızılırmak tarafında dört yüz elli metrekarelik bir bahçesi vardı. Çok büyük bir sini ortaya kurulmuş üzeri de çeşitli yemeklerle doldurulmuştu. Benim gözümde yemek filan yoktu. Sadece ‘geç kalıyorum’ diye düşünüyordum. Buna rağmen Efendime itiraz edemiyordum. Karşılıklı yemeklerimizi yedik ve doyduk. Ben, imalı bir şekilde; “Elhamdülillah” deyince yüzüme baktı ve gülümsedi. Yanıma geldi, bir çocuğa yemek yedirirmiş gibi yediğimin en az iki katını bana yedirdi. Karnımın yan taraflarının bile şiştiğini hissedince bir an boş bulunarak; “Daha yiyemiyorum” diye bağırarak sanki isyan ettim. Güldü, kolumdan tuttu. Beraber örtmeyi geçtik. Ön bahçeye gelince elini öptüm. Elimi bırakmadı ve şöyle dua etti: ‘Ya Rabbi şahit ol, Senin yolunda ve Senin davanın hâkim olması için çalışan bir mücahidin karnını doyurduk. Bizi de bu sevaptan alıkoyma.’ Bu duayı yaptıktan sonra ağladı ‘Haydi şimdi git, Rabbim işini kolay kılsın’ dedi.

İnanın sanki bir rüzgâr gibi yola koştum. Yolda bir tuz kamyonunun beklediğini gördüm. Kamyonun şoförü Tatlıcak köyünden Karga soyisimli bir adamdı. Bindiğim kamyon hem Suşehri’ne hem de Koyulhisar’a tuz yıktı. O ilçelerdeki teşkilat işlerini hallettim, belgeleri aldım ve o kamyonla tekrar Zara’ya geri döndüm. Saat gecenin on buçuğu olmuştu. Zara’da Efendimin dükkânına gittim. Orada Tekke köylü Nurettin Abi pilavı yapmış beni bekliyormuş. Efendim ona demiş ki: ‘Şu Bayram var ya, görevi bitene kadar karnını doyurmaz, ona git yemek hazırla.’ İşte benim Efendim böyle bir zattı.”

Zaralı Abdulmuttalib Gökçe Efendi

Kadir gecesi

Hemen her Kadir Gecesi’nde, Osman Seçilmiş en az iki yüz-iki yüz elli kişi ile Zara’ya gider ve orada diğer ilçelerden gelenlerle birlikte iftar yaparlarmış. Hem iftar edilir hem de bu mübarek gece orada ihya edilirmiş. Sahura da Sivas’a geri dönülürmüş.

Yine bir Kadir Gecesi’nde malzemeleri arabasına yükleyen Osman Seçilmiş Bey Bayram Amca’yla beraber Zara’ya gitmişler. Gökçe Sultan’ı ziyaret edip sonra da yemek hazırlıklarına başlamayı planlamışlar. Gökçe Sultan onlara; “Kardeşler önümüz kış, siz üşüyorsunuz. Hem de size çok zahmet oluyor. Bu hazırlıkları bir daha yapmayın” demiş. Bayram Amca ve Osman Seçilmiş Bey; “Efendim ne zahmeti, bizim için vallahi rahmettir” diyerek itiraz etmişler. O senenin yazında yani 1994 yılında Gökçe Sultan Allah’ın rahmetine kavuşmuş. Hakikaten de onun dediği gibi bir daha bu hazırlıklar yapılmamış.

Sevgili Okuyucu. Bayram Amca’nın bu notlarını derlerken aklıma takılan bir sorunun da cevabını bulmuş oldum. Fakir, Bayram Amca’nın bu derece davasına sadık olmayı nasıl başardığını hep düşünüp dururdum. Bir insanın gözlerinde bu derece “inanmışlık” ifadesi nasıl olur diye hep merak ederdim. Bu derlemeleri hazırlarken anladım ki insanın kendi tecrübe ve hatıraları o insan için belirleyici oluyor.

Bayram Amca’nın da Gökçe Sultan ile olan anıları, onun sağlam bir duruşa sahip olmasına sebep olmuştu. Nitekim onun bu güzel Allah dostu ile hatıraları varken, davası hakkında başka kimselerin yorumlarına ihtiyacı kalmamıştı. O da teslimiyeti sayesinde büyük nimetlere nail olan “Zincirli Misafir” gibi bir kapıya bağlanmış ve o kapıdan şaşmamıştı.  

Bayram Mermer amca ile ilgili yazımızı okumak için buyurunuz.

Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com

SİVAS ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.