Saatçi Osman Amca’dan tevekkül dersi

İrfan insanın sahip olabileceği en güzel nimetlerden biridir. İrfan sahiplerine yakın olmak da çok büyük bir nimettir. Bana; “En nasipli insan kimdir” diye sorsanız; “Çocukluğunu ve gençliğini tecrübeli ve bilgili insanların yanında geçiren kimsedir” derim. Hamdolsun çocukluğum işte böyle insanların yanında geçti. Onların her hallerinde bir ders, her hallerinde bir edep vardı.

Saatçi Osman Amca vardı; tasavvuf erbabı bir amcamızdı. Görünüşte saat tamirciliği yapardı ama aslında insanın gönül saatinin çalışması için uğraşan bir gönül tamircisiydi. Dükkânına bir gün bir köylü geldi. Elinde bir masa saati vardı, ondan tamir etmesini istiyordu. Ramazan ayı yaklaştığı için eski masa saatini yaptıracak ve sahura kalkacaktır.

Söz dönüp dolaşıp fakirliğe gelir. Köylü amcamız sahip olduğu tarlasının kıraç olduğundan yani sulanmadığı için bereketinin az olduğundan bahsederek şunları söyler: “Ustam, tarlamızı zaten iki yılda bir ekiyoruz, fakirlik diz boyu. Rabbim de bize böyle nasip etmiş ne yapalım. Bizde tevekkül ediyoruz. Şikâyet etmemeye çalışıyoruz.”

Saatçi Osman Amca, birden tamir ettiği saatten gözünü ayırarak ayağa kalktı ve adama bakarak şunları söyledi: “Be adam hem hazinenin üzerinde oturuyorsun. Hem de bire yedi bire on verecek tarlanı ekmiyorsun. Bir de Allah’a tevekkül ediyorum, diyorsun. Tevekkül bu değil. Git çalış Allah’ın sana verdiği hazineyi çıkart. Kulluk Hakkın var. Allah’ın kul olduğun için sana verdiği haklar var git onu kullansana.”

Adam şaşırdı ama saatçi Osman Amca’yı tanıdığı için sustu. Saygı ve edeple; “Peki efendim. O hazineyi çıkartacağım” dedi ve çıktı gitti. Ben o esnada yanındaydım, şaşırdım. İki kelimeye takılmıştım. Önce; “Kulluk hakkı ne demek” diye sordum. Sakin sakin gülümseyerek anlatmaya başladı:

“Bak evladım sen devlet memurusun diyelim. Devlet sana ne veriyor çocuk parası veriyor. Yakacak parası veriyor. Hastalandığın zaman ilacını veriyor. Evi olmayana lojman veriyor. Yani devlet memuru olduğun için birçok sosyal hakkın var. Sosyal devletin gereği budur zaten. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı isen vatandaş olduğun için bazı hakların var senin. Ama sen bu haklarını bilmezsen, bilmediğin için de kullanamazsın. Kullanamayınca da kendini değil başkasını suçlarsın.

İşte kul olmanın getirdiği bazı haklar vardır evladım. Allah aklını kullanan her kula vermiştir bu hakkı. En büyük devlet yani güç Allah Teâla’nın elindedir. Allah Rum Suresi 47. ayette buyuruyor ki. ‘Mü’minlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.’ Demek ki kul olarak biz doğuştan bunu kazanırız. Farkına varıp kullandıkça ve bu hakları vereni takdis yani teşbih ve şükür ettikçe ilave olarak Rabbimiz bize ikramiyeler de veriyor. Tıpkı memurun, işçinin yılda iki defa ikramiye alması gibidir.

Kulluk hakkımızı kullandıkça Cenab-ı Allah bize yeni açılımları da ikram eder. En büyük kulluk hakkı hür bir şekilde düşünebilmektir. Aklını kullanmaktır. Allah celle celaluh düşünme iradesine hiçbir şekilde müdahale etmez. Toplum kanaatine göre yaşam hakkı kulluk hakkı olarak görülür ama esasında verilen tüm özgürlükler kul hukukuna aittir. Hak ve hukuklarının farkında olan insan daha verimli ilerler. Tekâmül etmek en temel kulluk hakkıdır mesela. Farkında olduğumuz andan itibaren kulluk haklarımız da hep devrede olacaktır. Bu bize yani bakış açıları kazandırır.”

Bu sözlerden Osman Amca’nın nasıl irfan sahibi bir insan olduğunu anlamışısınızdır. Bunlar derin manaları olan özlü sözlerdi. O gün hafızamda yer eden bu sözleri tam anlayamamıştım. Ama bir hafta sonra yanına gittiğimde ne demek istediğini daha açık anladım. Osman Amca’nın dükkânında geçen hafta gelen o köylü amcayı gördüm. Yüzü gülüyordu. Daha ben sormadan Osman Amca anlatmaya başladı:

İşte Fahri oğlum, bu kardeşimiz sahip olduğu tarladan şikâyet ediyordu. Kıraç yani susuz diyordu. Fakat altında bir hazine olduğundan habersizdi. Gitmiş tarlasına artezyen kuyusu açtırmış şimdi tarlasından adeta altın çıkıyor. Su altın gibi hazinedir. Su o kadar bereketliymiş ki adeta tarlanın altında göl var. Yanındaki komşularının tarlalarına da bu suyu belli bir ücretle satıyor. Hem tarlasını suluyor. Hem de sudan para kazanıyor. İşte Allah Teâlâ’nın ona verdiği akıl nimetini güzelce değerlendirdi. Çalıştı, kazandı ve şükretti. Şükrederse Allah daha da artırır. İşte kulluk hakkı budur. “

Fahri Sarrafoğlu/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Halil Atalay hoca yüreklere dokunmuştu…

1959 yılı Ramazan ayının Kadir gecesinde Eskişehir’in Mihalıççık ilçesi Çalkaya köyünde doğdu. İlkokulu Çalkaya Köyü …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.