Zor zamanda yaşıyoruz, etrafımızdaki insanların hemen hemen hepsinin aile problemi var. Her nerede aileden bir konu açılsa, kimisi anne babasından, kimisi çocuğundan, kimisi damadından, kimisi gelininden dert yanıyor. Hele öz kardeşler arasındaki kırgınlıklar had safhaya ulaşmış.
Öyle ilginç sahnelerle karşılaşıyoruz ki konuların hepsi de birbirine benziyor. Bazı arkadaşlar bizi arıyorlar; “Tam da bizim ailemizdeki olayları yazmışsınız” diyorlar. Çünkü aynı ülkenin içerisindeyiz, tabir-i caiz ise aynı tavanın balıkları misali insanların sıkıntıları, dertleri de hep birbirine benziyor.
İlginç bir olay
Şu ilginç sahneye bakın, bir arkadaş diyor ki: 14 yaşlarındaydım, köyümüzün etrafında kuzuları otlatmaya götürdüm. Benim gittiğim yerde yaşlı bir amca vardı. Yaşlı amcayla akşama kadar sohbet ettik. Bana; “Oğlum şu benim hayvanlarımı da buradan getir, şuraya götür” falan dedi, kendisine yardımcı oldum.
Amca bizimle yemeğini paylaştı, sohbetti, koşturmacaydı derken akşam oldu. Doğrusu amcayı çok sevmiştim, akşam olunca köyümüze doğru döndük geliyoruz. Evimize doğru yaklaştık, amca bana dedi ki: “Sen kimin oğlusun?” Ben babamın ismini söyleyince amca kaşlarını çattı ve “Yani sen şu falancanın oğlu musun” dedi. “Evet” deyince hemen yanımdan uzaklaştı.
“Amca ne oldu, bir kusur mu ettik?” dediysem de kızgın bir şekilde; “Hadi benden uzak ol” dedi ve tavır koymaya devam etti. Ben ne olduğunu anlayamadım, şaşırdım kaldım. Acaba ben amcaya ne yaptım ki bana böyle davrandı diye kafama taktım.
Eve geldim anneme olan biteni anlattım. “Akşama kadar amca ile beraber kuzuları yaydık, hoş sohbetler ettik, ne zaman ki babamın ismini duyunca her şey değişti” dedim. Bir anda annem ağlamaya başladı; “O benim babam oğlum” dedi. “Ben nişanlı iken düğünü beklemedim kaçtım, babam da beni evlatlıktan sildi.”
Vay be benim dedem öyle mi? Ben dedemi tanımıyorum, dedem beni tanımıyor. Tabi kaderin cilvesi, sonra bu insan yaşlandı, hasta oldu, yataklara düştü ve yıllarca evlatlıktan sildiği kızı onu evinin baş köşesine aldı ve son nefeslerine kadar ona hizmet etti.
Ne kadar acı
Arkadaşın anlattıkları bu kadar. Kardeşlerim öyle acı sahnelerle karşılaşıyorum ki ne diyeceğimi bilemiyorum. Torununu tanımayan dedeler mi dersin, dedesini tanımayan torunlar mı dersin, yeğenlerini yıllardır görmeyen dayılar, amcalar mı dersin; ne ararsanız var.
Bu tip konuları gündem ettiğim zaman telefonum durmuyor. İnanın o kadar arayanlar oluyor ki… Geçenlerde İstanbul’dan bir hanım kardeşimiz aradı; “Beni de babamla barıştırır mısınız” dedi. Nedir ne değildir anlamaya çalışınca şu açıklamayı yaptı:
“Tam 27 yıldır babamın annemin yüzünü görmüyorum. Genç kızken şeytana uydum beni isteyen delikanlıya kaçtım, şimdi benim torunlarım var. Ne çocuklarım anne babamı gördü, ne de onlar çocuklarımı gördüler. 27 yıldan beri ben kardeşlerimi hiç görmedim. Annem hasta yatağındaymış, ölmeden annemi görebilmem için bana yardımcı olabilir misiniz?”
Çok türlü yollar denedik, ikna etmeye çalıştık, maalesef başarılı olamadık. Bunlar gibi o kadar olaylar var ki anlatmakla bitmiyor. Geçenlerde bir yerde sohbet ederken konuyu buralara getirince karşımda oturan kişinin rahatsız olduğunu anladım. Bir hikaye anlatıyordum, baktım ki kalktı gitti. Sonra öğrendim ki onun da annesiyle babasıyla arası yokmuş.
Miras meselesi
“Kardeşini mirastan sonra tanırsın” diye bir laf vardır, aynen öyledir. Avrupa’da olsun, Türkiye’de olsun, insanların büyük çoğunluğu kardeşleri ile kırgın. Miras meselesi olmaz olsaydı, her şeyi bitirmiş. Geçmişte tam 40 yıl bir araya gelmeyen iki kardeşin barışması için bayağı uğraşmıştık, bizim gibi başkaları da devreye girdi, neticede barıştılar ama çocukları birbirleriyle samimi olamadılar
40 yıl kardeşinizin hep kötü yönlerini söylemişsiniz artık amca çocukluğu falan sevgisi kalmamış. Akrabalık duygusu denilen şey sanki çok eskilerde kalmış. Onlardan bir tanesi öldü, diğeri yaşıyordu ama çocukları birbirine yaklaşmıyordu. En son sohbet yaptığımız yerden ayrılırken; “Arkadaşlara her gittiğiniz yerde Lokman ve Ahkaf surelerinin 15 ayetini gündem yapın” diye hatırlatmada bulunmuştum.
İslami hassasiyeti olan kardeşlerimiz bile bu konularda maalesef sınıfta kaldılar. Bu konular Kur’an-ı Kerim’de işlenmiş hassas konulardır. Anne baba hakkı konusu, kan bağı ve akrabalık konuları öne alınması gereken meselelerdir. Mesela “sıla-ı rahim” meselesi önemli ama insanların çoğu ne demek olduğunu bilmiyor.
Bu gibi konular ile uğraşmak da çok zor oluyor. Çok sevdiğim iki kardeşi barıştırmak için günlerce uğraştım, onlara dedim ki: “Bakın ölümlü dünyadayız yarın biriniz vefat edince cenaze namazına gitmeseniz uygun olmaz. Gitseniz o zaman ne derler, tabut ile konuşmak için mi geldiniz derler.” Her ne yaptımsa başarılı olamadım. Nasihat ettiğim için bana da bozuldular. Nihayet kırgın bir şekilde öldü gittiler.
Hatasını anladı
Neyse bu tatsız konunun sonu gelmez, en iyisi yazımızı güzel bir anekdot ile bitirelim. Aylarca kırgın olan bir aileye gittik. İki çocuk var, erkek çok konuşkan, hanımefendi hiç konuşmuyor. Evin beyine; “Bak kardeşim, sen eşinin ağırlığınca altın versen böyle asil insan bulamazsın, evinizin problemlerini sır olarak saklayan bir hanımınız var.”
Alenin sıkıntılı olduğunu bildiğimiz için oraya gitmiştik. Kadın her şeye rağmen bir cümle konuşmuyordu. “Mertçe konuşun bu evdeki problem nedir?” diye beyefendiye sordum. Beyefendi; “Hocam ben çocukluğumdan beri alışmışım, konuşurken ağzımdan sin kaflı kelimeler çıkıyor, huzurumuz böylece bozuluyor” dedi.
“Siz ne iş yapıyorsunuz?” Esnafım… “Yani gün boyunca müşteriler ile haşir neşir oluyorsunuz.” Evet öyledir. “Yani bu güne kadar hiçbir müşterine sin kaflı bir cümle konuştuğunuzu hatırlıyor musunuz?” Hayır, öyle şey olur mu? Bu minvalde meseleye direk daldım.
“Hııı demek öyle, elinde bin lira olana da, bir lira olana da buyurun efendim diyeceksin. Gül gibi iki yavrunuzun annesine, Allah’ın emaneti eşinize de çirkin sözler söyleyeceksin. Bak kardeşim Allah sekiz milyar insan yaratmış, onların içinde bu hanımefendiyi size eş olarak yazmış. Allah o kadar insanın içinde onu sana yazmış ve emanet etmişse ağzına sahip çıkacaksın.”
Bu minvalde 15 dakika konuştuk beyefendi ile. Sonun da beyefendi; “Yeter abi müsaade ederseniz elinizi öpeceğim. Sizin huzurunuzda bir daha çirkin söz söylemeyeceğime yemin ediyorum. Çünkü siz bizim evin fotoğrafını çektiniz. Bize birbirimizin değerini hatırlattınız” dedi ve mesele tatlıya bağlandı.
Evet böyle güzel neticeler de oluyor bazen ve bizleri çok mutlu ediyor. Elhamdülillah bu gibi sahneleri bize yaşatan Rabbimize hamdolsun gönülleri çeviren Mevla’mıza secde etmeyi unutmamalıyız. Son olarak kardeşlerimize şunu söylemek istiyorum.
Bu devirde yaşayan insanlar etrafındaki insanlarla irtibatı koparmamalı, iletişim yollarını açık tutmalı. Kibirle, inatla, tek taraflı bakarak aile içindeki sorunları çözmek mümkün değildir. Bilin ki şeytan ailelerin dağılmasından çok mutlu olur. Akrabalık bağlarını koparmak için her yolu dener. Uyanık olun.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.