Konya’nın yiğit hocası Ağazade Osman efendi

Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol Hocamızın hatıralarını rahmete ve Fatihalara vesile olması niyeti ile yayınlamaya devam ediyoruz.

Arkadaşlarımdan birisi Sephavan Mescidi‘nde tecvid ve kıraat dersleri verildiğini söyledi. Orada Şeyhu’l Kurrâ Postalcızâde Hacı Abdurrahim Efendi diye bir zatın olduğunu, onun bu dersleri okuttuğunu anlattı. Merak edip gittim. Hacı Rahîm Efendi’yi tanıyordum. Çünkü Kapu Camii‘nin Cuma imamıydı. Cuma günleri hutbeyi o zat okur ve namazı kıldırırdı.

Çok güzel ve çok tatlı Kur’an okurdu. Kendisi Şeyhu’l-Kurrâ idi. Ama yakından bir tanışmamız olmamıştı. Sıkılgan birisi olsam da cesaretle Sephavan Mescidi‘ne gittim. Kapu Camii’nin batısına düşen tarafında Odun Pazarı denen bir bölge vardı. Onun biraz ötesinde bir mescid.

Hacı Rahim Efendi

O dönemde resmi olarak iki Kur’an kursu vardı. Birisi Bulgur Tekkesi Kur’an kursu, diğeri Odun Pazarı Kur’an kursu idi. Birisinde Hakkı Özçimi Hocam, diğerinde Postalcızâde Hacı Rahîm Efendi bulunuyordu.

Mescidin adı “Sephavan” diye bilinir. Aslı “Seb’a İhvân” dır. Bunlar yedi kardeşlermiş. O mescidin bahçesinde yatıyorlarmış. Halk “Seb’a İhvân” kelimesini dile kolay gelsin diye “Sephavân” şekline getirmiş. Bunun tarihen incelenmesi lazım. Ama benim konum değil.

Mescide geldim. İçeri girdiğimde gördüm ki içerisi öğrenci dolu. Kapıdan girince tam karşıda solda bir hoca var. Onun yanında başka bir hoca var. Ortada mihrabın önünde oturan bir hoca var. En sağda minbere sırtını dayamış yaşlı bir hoca daha var.

Ben de öğrenciler içerisine oturdum. Öğrencilerden birisine; “Hacı Rahîm Efendi hangisi?” diye sordum. “Şu minbere sırtını dayamış olan yaşlı hocaefendi” dedi. “Tamam” dedim ve Hocaefendi’ye vardım. Selam verip elini öptüm. Hafız olduğumu ve tecvid okumak istediğimi söyledim. Hocanın önünde beş tane yaşlı talebe vardı. Bana: “Evladım, bak ben bu hocalara aşere takrib okutuyorum. Çok da yaşlandım. Sen şu mihrabda oturan hocaya var. O benim talebemdir, ondan ders al” dedi.

Ağazade Osman Efendi

Tekrar elini öptüm ve ayrıldım. Gösterdiği o hocaefendiye geldim. Onun elini öptüm ve durumu ona anlattım. “Tamam hafız” dedi. Adımı soyadımı sordu. Kimde hafız olduğumu, nereli olduğumu ve halen bir vazifemin olup olmadığını sordu. Onun önünde de benim gibi gençlerden öğrenciler vardı. Onların arasına beni de aldı ve oturttu.

Bu hocanın kim olduğunu çok merak ediyordum. Cana yakın bir hocaydı. Belli ki hafızları çok seviyordu. Sonra öğrendim ki bu zatın adı Ağazâde Osman Nuri Koçbeker‘miş. Gerçekten de Şeyhu’l Kurrâ Postalcızâde Hacı Rahîm Efendi Hoca’dan çok güzel istifade etmiş. Onun tecvid ve Tashîhü’l Hurûf dersleri yönünden iyi yetişmiş öğrencilerinden bir zatmış. Konya’nın meşhur ağalarından bir zatın oğlu imiş.

İlkokul öğretmenliğinden emekli İslami ilimleri öğretme hususunda olağanüstü bir gayreti olan zattı. Talebeyi çok sever, onların her ihtiyacını karşılama gayreti gösterirdi. Konya halkı içerisinde çok sevilen birisiydi. Hocaefendi ile bizim ilgimiz ve ilişkimiz ölünceye kadar devam etmiştir. Kendisinden tecvid ve Tashîhü’l Hurûf derslerini aldım.

Bu meyanda adabı muaşeret diye ifade edilen halkla ilişkiler konusunda kendisinden çok faydalandım. Konyalıyı tanıdım geniş bir çevre edindim. Birtakım protokol terbiyesini ve kurallarını öğrendim. İmam Hatip okuluna pek çok öğrenci yerleştirdi. Yaşı ilerlemiş öğrencileri öldü diyerek kütükten düşürdü. Sonra ketm-i nüfus olmuş diyerek yeniden nüfus cüzdanı çıkartıp okula gönderdi.

Emekli öğretmendi

Konya‘nın Gödene Köyü’nde öğretmenlik yaptığı sırada, resmi ders saatinden bir saat evvel çocukları toplar ve onlara hem ilmihal bilgisi verir hem de Kur’an öğretirmiş. Bu çalışmayı sabota etmek için o günün CHP zihniyetli insanların ihbarı yüzünden çok teftiş geçirir ve ihtar alırmış. Bir defasında gelen müfettiş Hoca’yı fazla sıkmış ve terletmiş. Hoca zaten güçlü kuvvetli birisiydi.

Bir ilkbahar mevsimiymiş. İdare odasının penceresi de açıkmış. Hoca çok sinirlenmiş. Müfettişin bu hareketine karşı “ulan!” demiş; “Biz bu memlekette ezanlar susmasın, Kur’an’lar kesilmesin, Camiler kapanmasın, Müslümanlar tükenmesin diye göğsümüzü düşmana siper ederek geldik buraya! Eğer sizin gibi ne idüğü belirsiz insanların karşıma çıkacağını bilseydim, düşmana ne göğsümü gererdim ne de kurşun sıkardım!” demiş ve adamın yakasından paçasından tutmuş pencereden dışarı fırlatmış…

Adam yuvarlanmış gitmiş ve bir daha gelmemiş. Ama, Hoca’yı o köyden başka bir yere sürgün etmişler. Lâkin Hoca durmamış, gittiği yerde de aynı çalışmayı sürdürmüş. Hoca’nın çok talebesi vardı. Bazen çok yaşlı bir köylü gelir Hoca’nın elini öperdi. Bizler ona bakarken, bize döner ve “bu benim talebem” derdi. Bu olaydan olağanüstü haz alırdı… Hani bir tabir vardır ya: Yediden yetmiş yediye diye. Bu Osman Efendi Hocam için aynen doğru bir deyimdi.

İrtibatımız kopmadı

Bendeniz uzun yıllar Osman Hoca’yla yakınlığı devam edenlerden birisiyim. Beni çok severdi. Yeri gelmişken anlatayım. Başka nerede anlatacağım ki. Başta en önemli işimiz olarak “Tashihül Hurûf ve Tecvid” derslerini okumaya devam ettik. Zaman zaman mevlid merasimlerinde buluşurduk. Zaman zaman Hoca’nın Meram‘daki bahçesine gider, oradaki işleri yapar, ve sonra da piknik yapar gelirdik.

5-6 arkadaş vardık, bizi yanından pek ayırmazdı. Bazı büyük zevatı ziyaret için bizi götürürdü. Görgümüz ve terbiyemiz artsın diye. Sene 1950. Ben Kapu Camii‘nde Ramazanın dışında öğle namazından önce mukabeleye başladım. Hocam zaman zaman gelir hem kontrol eder, hem dinlerdi. Konya‘nın yerleşik adetlerindendir. Ramazan ayı gelince, seçkin hafızlar mukabele okurlar.

Biz bir grup arkadaş Kapu Camii’nde okurduk. Ama bu iş Ramazan bitince biter, herkes işine giderdi. Fakat bendeniz namazdan önce tekrar başlar yıl boyu devam ederdim. Bu durum ben İstanbul’a ve sonrasında askere gidene kadar devam etti. Askerden geldikten sonra tekrar başladım. Sonra resmi imamlık görevini alınca bıraktım. Bütün bu faaliyetlerden Hoca’nın haberi vardı ve bizimle beraberdi.

Hasan Hüseyin Varol

İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Duvarlar değil köprüler yapmalı…

Eğer insanlar ayrıştırılmışlarsa, aralarında duvarlar var demektir. Duvar, ayrıştırmayı tahkim eder. İnsanları ayrıştıran ve he …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.