
Bakanlıklarda çalıştığımız zamanlarda neler görmedik ki… Alnının akıyla vazifesini yapıp süresi dolduğunda aslanlar gibi vazifeden ayrılanları da gördük, bir makamda kalabilmek için taviz üstüne tavizler verenleri de gördük. Şimdi onların da devri bitti, o tavizlerin hesabını veriyorlar. Mesela başörtüsünün yasak olduğu zamanları hatırlıyorum, eşlerinin başlarını açanlar oluyordu. Yazık değer miydi bu tavizlere?
“Aman makamım gitmesin de ne giderse gitsin” diye hiçbir şeye ses etmeyenler olurdu. Gölgesinden korkanlar, neredeyse masanın altına saklananlar olurdu. Hiç kimseye hiç bir faydası olmadan gidenler, hizmet fırsatını kaçıranlar vardı. Hâlbuki en başta gençlik gidiyor, sıhhat gidiyor, yürüyemez hale geliyorlar, artık elinde baston, kulaklarında cihaz takılı oluyor bir vakitten sonra.
İnsanlardan kaçanlar
Uzak illerden sıkıntılarını çözmek için ihtiyaç sahipleri bey efendinin makamını ziyarete gelirlerdi. Aman Allah’ım, o makam neydi öyle, etrafında ne barikatlar vardı. Zavallı gariban insanlar kapısında günlerce beklerdi. Memurlar merhamet eder de o gariplere öğlende yemek yedirirlerdi. Hatta bazı garibanların köylerine dönecek paraları olmazdı ceplerinde. Para toplayıp gönderdiğimiz olurdu.
Beyefendi görüşmemek için arka kapıdan kaçardı. Geçenlerde bu tiplerden birisini gördüm, Ankara’nın sokaklarında yalnız geziyordu. Yanında ne koruması, ne müdürü ve de partilisi, hiç kimsesi kalmamış. Eyvah, nereden nereye. Ne makam kalmış, ne şöhret kalmış, ne ziyaretçi kalmış, ne imkân kalmış. Giden gidene… O saltanat, o itibar, o alkışlar nereye gitti?
Hele bir de kibir kulelerinde yaşayanlar vardı ki küçük dağları ben yarattım edasındaydılar. Ne milletin, ne ümmetin derdi onları ilgilendirmiyordu. Ahlaken zaaf içinde olan bu insanlar, anca akşam nerede içip sızacaklarını düşünürlerdi. Nursuzluktan yüzlerine bakılmıyordu. İnsan şaşırıyor, böylelerine nasıl devletin önemli makamları emanet ediliyor diye.
Oralarda dolaşanlar
Bir de makam sahiplerinin etrafında dolaşan tipler vardı. Makam sahiplerinin veya şöhretli kişilerin ziyaretine gitmek acayip bir modadır, bazı kişiler bundan çok zevk alırlar. Devletin dairesinde çalışan insanları gider meşgul ederler. Aman Allah’ım, bir sürü gereksiz sözler havalarda uçuşur, saatlerce otururlar, sonunda ya bir menfaate dayalı bir şey olur, ya da yanında bir fotoğraf çekilirler.
O fotoğrafları sağda solda herkese gösterir; “İşte ben falan kişi ile muhatap olmuştum” diyerek hava atar, sağa sola caka satarlar. “İşte ben şöyleyim böyleyim” diyerek nefislerini besler dururlar. Hâlbuki o makamda olanların kullandıkları her şey ümmetin milletin hakkıdır. Onların bir dakikasını bile zayi etmemek gerekir. O adam seninle sohbet ettiği kadar ailesiyle sohbet edebiliyor mu, bunu düşünmez.
Bir gün bir Bakana ziyaretçi gelecekti, Bakan Bey, özel kalem müdürünü çağırmış ona; “Biraz sonra falancalar gelecek. En az 3- 5 kişi olurlar bir tanesi konuşur, ötekiler onu tasdik edecek. Önce bizi methedecekler icraatlarımızı övecekler, gıyabınızda size dua ediyoruz diyecekler. Ardından da bir konuda menfaat bekleyecekler” demiş. Bunu anlatan özel kalem müdürü diyor ki: “Hakikaten de Bakan beyin dediği gibi oldu.”
Birçoğu menfaatleri için, kimisi kendisini göstermek için, reklam için geliyorlar. Bari memleketlerinin, köylerinin, ilçelerinin menfaatine ziyaret etseler neyse… Hele bir de hemşerim veya akrabam diyerek özel menfaatleri için insanların zamanını çalanlar var ki o da çok çirkin bir şey. Bunların kimisi de profesyonel ziyaretçi, giyinmiş kuşanmış zannedersin çok önemli biri. Sonra biraz konuşunca o yağcılardan biri olduğunu anlarsınız.

Avare ederler
Devlet dairesinde çalışanın yanına gidip de onu avare etmek, gereksizce zamanını zayi etmek hoş değildir. Hem de büyük vebali vardır. Ankara’da çalıştığımız yıllarda bir Bakan aynen şunu söylemişti: “Adam bizi ziyarete geliyor, söze başlarken assolistin sahneye çıkması gibi en az 15 dakika giriş yapıyor. Ondan sonra söyleyeceklerini sıralıyor.”
Öyle insanlar vardır ki zamana göre, zemine göre, topluma göre değişkendirler. Bunların eskimeyen bir adları vardır, bunlara eyyamcı derler. Başbakanlıkta çalışırken hayret ederdik, bakanlar değişirdi ziyaretçiler değişmezdi. Çünkü bu eyyamcılar her kişiye göre şekil alırlardı. Bu tiplerin insanlara şirin görünmek için öyle yapmacık davranışları vardı ki..
Birçok yönetici bu boş ziyaretçilerden gına getiriyor; “Vatandaşın işlerini mi göreceğim sizin işlerinizi mi yapacağım?” diyerek bu gibi ölçüsüz davranışlardan rahatsız olduklarını söylüyorlar. Kimisi de gelir, uzattıkça uzatır sözü, ima edilir çıkmaz, kapıda bekleyenleri hatırlatırlar çıkmaz, böylesi de var. Geçekten bu yağcı tipler insanın çok canını sıkar.
Asıl ziyaret
Eyvallah, tabi ziyaret etmek aslında güzel bir şeydir ama Allah rızası için olan ziyaret güzeldir. Değerli bir insanı ziyarete gitmişsiniz ilmi ile amil olan. İşte budur makbul ziyaret. Kamil insanlar vardır, bu tür insanlar ziyaret edildiklerinde konuşmalarıyla, davranışlarıyla, insanlara yol göstermeleri ile ufuk açarlar. Bu gibi insanları ziyaret etmek çok zevklidir.
Bir zamanlar Hacı Bayram Camii’nin civarında Dr. Emin Acar Âbi vardı, -Allah rahmet eylesin- onun ziyaretine giderdik, etrafında her türlü insan olurdu. Elinden geldiği kadar, gelenlerin kimliğine, makamına falan bakmadan hepsiyle uğraşırdı. Garibanlar olurdu, meczuplar olurdu, karısı ile tartışmış gelip akıl soranlar olurdu. Böyle bir insan dünyaya pek az gelir, ne güzel insandı.
Bir program sonrasında İnegöl’e doğru gelirken, baktım ki bir mezarın yanında Kur’an okunuyor. Araçtan indim ziyaretine gittim. Gördüğüm manzara beni yıllar öncesine götürdü. Çünkü mezar, Dr. Emin Acar Âbi’nin mezarıymış. Bir anda hayal dünyama daldım, etrafına gelenler, onun sofrasından yiyenler, sohbetini dinleyenler, hülasa aklıma düştüler.
Sayıları az da olsa toplumda böyle değerli insanlar vardır. Onlar her kiminle görüşürlerse onların bir tane yüzü vardır. Tabir-i caizse taşların hepsi taştır da inciler yakutlar bir başka taştır. O insanlar taşların içerisinde duvara koyulan taş gibi değil de nadir bulunanlardandır. Böyle insanlar, az konuşur öz konuşur, kimseye yağcılık etmezler.
Etrafındaki insanlara baktığı zaman cüzdanlarına, makamlarına, şöhretlerine bakmazlar çünkü onlar yaratılanı yaratandan ötürü severler. İnsanların simalarından ders çıkarmaya çalışırlar; “Acaba bir derdi mi var da böyle düşünüyor” diye içinden geçirirler. Bu erdem sahibi münevverleri her yerde insanların dertleriyle dertlenmiş görürsünüz.
Onlar toplumda pek de tanınmazlar. İnanın, her toplumda muhakkak böyle ahlak-ı hamide sahipleri vardır. Allah celle celaluh nasip etti böylelerini biz de gördük. Yaptıkları nice güzelliklere şahit olduk. Onlardan çok güzel dersler aldık. Ziyaret Allah için olunca onun çok kazançları olur insana. Rabbim bütün ziyaretlerimizi bu şuurla yapmayı nasip eylesin.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İyi Haberler ↗
İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.
Hatıra Arşivi ↗
Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.
Ziyaret Allah için olursa faydalı ve güzeldir. Ancak ziyaret edenin ve edilenin niyeti başka olunca zararlı ve kötüdür. Dünyalık, torpil, iltimas, yağcılık.. gibi dünyalık niyetlerle yapılan ziyaretlerde hayır ve bereket olmaz. Hele bu ziyaretlerde ikramlar Beytü’l-malden müsrifane yapılıyorsa, mesai saatlerinde iş ve hizmetler aksatılıyorsa vebali daha da büyüktür. Ziyaretleri duyuru ve tanıtım amacı dışında sosyal medyada boy boy resimlerle paylaşmak ise gösteriş ve riyadır.
Müslüman her konuda olduğu gibi ziyaret konusunda da fıkıh ve ahlâkın ilkelerini dikkate almalıdır. Resmi ve zorunlu ziyaretler dışında kişisel ziyaretleri özelden yapmalıdır. Ziyaretleri samimi bir niyetle ve sünnete uygun yapmalıdır…