Eskiden renkli pazar çantaları vardı…

Ne oldum delisi derlerdi, eskiler… Refah seviyesi arttıkça bir sürü değer kaybediliyor, ne oldum delileri çoğalıyor. Çocuklar da bu değerlerden yoksun yetişiyor. Eskiden ”ayıp” kabul edilen davranışlar, bugün normal davranış haline geliyor. Eskitilmiş değerlerimiz bizi biz yapan adab-ı muaşeret kurallarıdır. Bunlar pörsüdükçe biz, biz olmaktan çıkıyoruz. Biraz hassasiyet.

Eskiden pazardan alışveriş yapılır, alınan yiyecekler biri görür de canı çeker diye, heybelere, pazar çantalarına konurdu. Şimdi her şey meydanda… Yeni nesiller bilmez ama bizim kuşak ve öncesi bilir, eskiden plastik bir malzemeden imal edilmiş, dışı renkli şirin, güzel pazar çantaları vardı…

Hatta Hoca eniştemin pazar çantaları siyah renkliydi. Halam siyah, kalın bir kumaştan özel olarak dikmişti. Niye vardı bu pazar çantaları? Pazardan alınan malzemeleri yolda, sokakta teşhir etmemek için. Alan vardı, alamayan vardı… Ya bir çocuk uzaktan aldığınız bir yiyeceği çantadan görüp de imrenirseydi. Yani hassas bir toplumun hassas kuralları.

Eskiden lokantada ailecek yemek pek yenmezdi… Lokantalarda aileler yemek yemeye gelebilir diye, ayrı yerler ayarlanır ve kapıya da ”aile için yerimiz var” diye yazardı. Şimdi sokakta milletin gelip geçtiği açık mekanlarda herkes oturup ağzını şapırdatarak, millete göstere göstere yemek yer hale geldi.

Ya şimdi? İnsanlar her şeyini teşhir etmeye o kadar meraklı ki! Onun için poşetler şeffaf… Lokantalar sokaklarda, kaldırımlarda… Kafeler yolun üstünde. Lokantaların iç kısımlarında oturup da yemek yiyen nadir, herkes cadde üstünü tercih eder hale geldi. Teşhire, imrendirmeye meraklı bir toplum olduk.

Eskiden bir şey yenecekse sokakta yürürken yenmezdi. Şimdi analar-babalar-evlatlar millete göstere göstere yürüyerek bir şeyler tıkınır, sakız patlatır, dondurma yalar hale geldi. Ne olur, bu hassasiyetlerimizi yitirmeyelim! Analar babalar sokakta bir şeyler yemesinler, evlatlarına örnek olsunlar. Bir şey yiyerek giden kızlar, oğlanlar, analar-babalar gördükçe üzülüyor, insan…

Eskiden baba çarşıya gider evin ihtiyacını alır gelirdi. Şimdi ailecek gidiliyor alışverişe, zengini de fakiri de… Nolacaksa… Zengin amca markette iki üç araba eşyayı dolduruyor, yanı başında ailesiyle gelen gariban ailenin çocuğu da o amcanın aldığı bir şeye imreniyor, sonra başlıyor ben de isterim diye mızmızlanmaya. Ondan sonra gariban baba iki kuruşluk şeyi alamamanın ezikliğini yaşıyor.

Konya’da ilk büyük market açıldığında, yaşım 17-19 civarındaydı. Böyle bir manzaraya şahit olmuştum, hala gözümün önünden gitmez. Onun için eski dünya; çarşısı, pazarı, pazar çantası, heybesi ile bir hassas hayat tarzıydı, modern dünya ise savruk, teşhirci, bireyselleştirilmiş hayat tarzını körüklüyor. Bizimkilerin ikinciyi pek sevdiğini söylesek yanlış olmaz, sanırım…

Sami Büyükkaynak/ İrfanDunyamiz.com

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.

Şunlara Gözat

Firavun’un ilahlık iddiası…

Kibirlenmek, büyüklük taslamak, ayetlere karşı aldırışsız davranmak, hakikate kulak tıkamak da fısktır. Kibirlenmek (istikbar); büyüklük gösterisinde …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.