Münafıklara dikkat edin!

Kur’an-ı Kerim, Medeni surelerde münafıklıktan sakınmanın önemi ve nifak ehlinin vasıfları üzerinde çok durmuştur. Özellikle; Bakara, Âl-i İmran (Uhud Savaşı sahnelerinde), Nisa, Enfal, Tevbe ve Münafikûn surelerinde onlardan sıkça bahsetmiştir. Tevbe Suresi’nde münafıkların sıfatları ve rezaletleri ayrıntılı olarak ortaya konduğu için bu sureye “Münafıkların çirkinliklerini açığa çıkaran” anlamında Sure-i Fadâha da denilmiştir.1

Münafikûn Suresi ise müstakil olarak münafıklardan bahseder ve ilginç tahliller yaparak mü’minleri bu inkârcı gruba karşı uyanık tutar. Hatta Resullullah sallellahu aleyhi ve sellem, Münafikûn Suresi nazil olduktan sonra cuma namazlarında bu sureyi okumuş ve sahabelerini nifak ehline karşı teyakkuz hâlinde tutmuştur. Çünkü onlar Müslümanları içerden vurmak isteyen dalalet ehlidirler.

Alt geçit

Arapçada, münafık kelimesinin türediği “nefequn” kelimesi, alt geçit ve tünel anlamlarında kullanılır. Nasıl tünelin bir tarafından girilip diğer tarafından çıkılırsa; istiare yollu münafıklar için de kullanılan bu kavramla, nifak ehlinin dine bir taraftan girdikleri diğer taraftan da çıktıkları hatırlatılmıştır. İstiare yollu bu tanım, münafıkların kâfir olduklarını da beyan etmektedir. Nitekim münafığın tanımında da bu durum göz önünde bulundurulmuş ve şöyle tarif edilmiştir: “İslâm’a (şeriata) bir kapıdan girip, diğer bir kapıdan da çıkmak suretiyle dini inkâr eden kimsedir.”2

İmanlarını dille söyleyip küfürlerini kalpte gizlemek; hayır yönlerini gösterip şerlerini saklı tutmak3 diye de tanımlanan münafıklık, en anlaşılır biçimiyle Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmıştır: “İnsanlardan öyleleri de vardır ki (kalpleriyle) iman etmedikleri hâlde (dilleriyle) Allah’a ve ahiret gününe inandıklarını söylerler.”4 Konjonktür gereği inanmış gibi gözüken ama gerçekte kâfir olan münafıklar, itikadi fırkalar içerisinde en tehlikeli olanlarıdır.

Derinlik boyutu

İman ettiğini söyleyen kimse hem inancında samimi olup yalnızca Allah’ın rızasını gözetmeli hem de imanının gereği olarak Allah  için salih ameller yapmalıdır. Bu durum; iman ve salih amellerin yalnızca Allah’a özgü kılınması anlamına gelen dinin derinlik boyutuyla alakalıdır. Dinin derinlik boyutu olmadan, sadece dille ikrar edilen bir inançla kişi kurtulacağını iddia ederse yanılır. Şu ayet konuyu yeterince vuzuha kavuşturmaktadır: “Hâlbuki onlara her türlü batıl inançtan uzak olarak tüm kalpleriyle yalnız Allah’a kulluk / ibadet etmeleri, namazı özenle kılmaları, zekâtı hakkıyla vermeleri emredilmişti. Zaten dosdoğru din de budur.”5

İman sadece bir temenni veya dille ifade edilen bir söz olsaydı münafıklık belki de hiç olmayacaktı. İman, inançtaki samimiyetin salih amellerle hayata yansımasıdır; Allah’ın emirlerine ve yasaklarına içtenlikle teslimiyettir. Bu teslimiyet amelî olarak ispat edilmelidir. “(İbadetler dahil) sıkıntı ve zorluklarla sınanmadıkça, mü’minler sadece ‘inandık’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar.”6

Ayeti iman için ödenmesi gereken zorunlu bedele işaret etmektedir. Bu bedeli ödemek istemeyen münafıkların imanı pragmatiktir. Allah’a karşı pazarlık (!) hâlindedirler. İmanları, işlerinin rast gitmesine bağlıdır. Onların bu hâlini şu ayet-i kerime veciz bir şekilde ortaya koymaktadır: “Kimi insanlar da vardır ki bunlar Allah’a şartlı kulluk ederler. (Dolayısıyla böyle bir insanın inancı pamuk ipliğine, ibadeti de hayatta rahat etme şartına bağlıdır.) Bu yüzdendir ki işleri rast gittiğinde bu durumdan; Allah’a kulluktan memnuniyet duyar, bir sıkıntıya maruz kaldığında ise Allah’a küsüp ona ibadetten vazgeçer ve böylece hem dünyayı hem ahireti kaybetmiş olur. İşte esas kayıp da budur.”7

Ayette tasvir edilen bedbaht kişi sadece, Allah’a nimet verirse ibadet eder. İmtihan edildiğini fark etmez. Zahirde ve batında, sıkıntı ve sürur anında, genişlik ve darlık hâllerinde Müslümanca bir tavır sergilemez.8 Ayet evrensel bir betimleme yapmaktadır.

Güce taparlar

Bugün de birçok kişi Müslümanların gücüne göre İslâm’ın yanında yer alıyor ve her hangi bir zayıflama anında bu kişiler saf değiştiriyorsa böyle bir imanın sahibi elbette münafıktır. Nimeti görürse inanmış gibi gözükür nimeti kaybederse küfreder.

İslâmî olmayan siyasalarda bile iktidarlardan pay alamayan birçok kişi bir dar’ul İslâm ayırımı yapacak basireti olmadığı için sisteme düşman olmak yerine İslâm’a düşman olmuyorlar mı? İslâm’a düşman üretilmesinden memnun olan emperyalist dünya sistemi bu işten keyif aldığı gibi, kendilerine İslâmi bir yafta vurulmasından keyif alan oy avcısı sağcı iktidarlarda aynı işten çok hoşnutturlar. Bu anlamda Müslümanların yoğun olduğu yerlerdeki gayri İslâmî siyasa bolca münafık üretmektedir.

Cihat ibadeti olmasa ve İslâm dini, iman ettiğini iddia eden kimselerden yerine göre canda ve malda fedakârlık istemeseydi belki de münafıklar zümresi tarihte hiç olmayacaktı. Onları ortaya çıkaran esas neden, cihadın mukatele boyutunun farz kılınması ve dinin onlardan canlarıyla ilgili fedakârlıkta bulunmalarını istemesidir. Pragmatik bir anlayışa sahip olan kimse elbette ki bu isteğe olumlu cevap vermemiştir ve vaziyeti idare etme yoluna gitmiştir. Cihad samimi Müslümanlarla münafıkları birbirinden ayırt eden bir mihenk taşıdır. Münafık hep almaya alışkın iken, Müslüman canı dahil her şeyini Allah için vermeye de hazırdır.

Pragmatist iman

Münafıkların pragmatik imanları şu ayette daha da açık anlatılmıştır: “Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah’tan bir fetih nasip olursa: ‘Biz de sizinle beraber değil miydik?’ derler. Eğer savaşta kâfirler kazanırsa, onlara: ‘Biz, size üstünlük sağlayıp sizi mü’minlerden kurtarmadık mı?’ derler. Kıyamet gününde Allah, aranızda hükmedecek ve mü’minlere karşı kâfirlere asla üstünlük tanımayacaktır.”9

Bu ilahi buyruk; mü’minleri egemenlikleri altına sokmak, onların hâkimiyet mücadelesini baltalamak, kendilerini zillete düşürmek, maneviyatlarını bozmak, birliklerini çökertmek, servetlerini talan etmek, özgürlüklerini kısıtlamak, Allah yolunda davette bulunanları yasaklamak için çalışan kâfirlere karşı Müslümanların takınması gereken siyasi, sosyal ve ekonomik tavrı belirlemektedir.10 Yüce Allah Müslümanlara karşı hain plânlar hazırlayan münafıklara karşı somut hedefler göstermiş ve onlarla ortak meclisleri paylaşmayı bile yasaklamıştır:

“Allah, size Kur’an-ı Kerim’de şu hükmü bildirmiştir: ‘Allah’ın ayetlerinin inkâr edilip alay ve eğlence konusu yapıldığını işittiğiniz zaman, bu çirkefliği yapanlar başka bir konuya geçmedikçe onların yanında oturmayın.’ Aksi takdirde siz de onlar gibi olur, onlarla aynı kefeye konursunuz. Hiç şüpheniz olmasın ki Allah, münafıkları da diğer bütün kâfirleri de topluca cehenneme tıkacaktır.”11

Bu ayete göre, münafık meclislerinde oturup onların küfürlerine razı olanlar da küfre girerler. Bir günahın işlenmesine rıza gösterip bu günahı işleyenlerin içine karışan kimse de günahta onlar gibidir.12 Çünkü münafıklar günah işleme hususunda birbirlerini ayartan kimselerdir. Kur’an-ı Kerim onların bu çirkin niteliklerini mü’minlere şöyle anlatır: “Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirinden (yanadır ve hepsi aynı)dır. Onlar birbirlerine dince uygun görülmeyen davranışları emrederler, iyi ve güzel olanları ise yasaklarlar. Çok da cimridirler. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları kendi hâllerine terk etti. Şüphesiz ki münafıklar, (Allah’a) itaat etmeyen (azgın) kimselerdir.”13

Yalan söylerler

Günah noktasında; “Konuştukları zaman yalan söylemek, vaat ettiklerinde caymak, emanete ihanet etmek”14 onların karakteri olmuştur. “Ahdine riayet etmeyenin dini yoktur, emaneti yerine getirmeyenin imanı yoktur.”15

Bu gerçeği kavrayamayan münafıklar, din ve dinî sembollerle alay etmeyi çok severler. Şu ayet onların bu çirkin davranışlarını ortaya koymaktadır: “Müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem plânları ve eylem yapan münafıklar, kafalarındaki, kalplerindeki nifakı ve ikiyüzlülüklerini ortaya dökecek bir surenin mü’minlere indirilmesinden çekinirler. ‘Siz dilediğiniz şekilde alay edin! Allah çekindiğiniz şeyi, ikiyüzlülüğünüzü kesinlikle açığa çıkaracaktır.’ de. Eğer onlara niçin alay ettiklerini sorarsan ‘Biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk.’ derler. Allah ve O’nun ayetleriyle; O’nun peygamberiyle mi alay ediyorsunuz.’ de.”16

Ayet-i kerimede de görüldüğü gibi ayetlerle alay etme gibi bir günahı bile çok basite indirgeyen münafıkların bu kötü durumunu Abdullah bin Mes’ud radıyellahu anh şöyle tefsir etmiştir: “Mü’min, günahlarını (o kadar büyütür ki) sanki üzerine düşecek bir dağ gibi görür. Facir bir kimse ise günahlarını burnunun üzerine konan küçücük bir sinek gibi görür.”17 Münafıklar konuşmuş oldukları o mizahi kelimeler nedeniyle Nebi (sav)’nin diliyle ayıplandığının18 ve “Doğu ile batı arasından daha uzaklıktaki cehennem çukuruna yuvarlanacağının”19 farkında bile değildirler.

Yüce Allah, mü’minlerle alay eden ve onları dillerine dolayan münafıkları şu rivayette olduğu gibi bazen tehdit etmiştir: “Ey dilleriyle iman edip fakat kalplerine imanın girmediği güruh! Müslümanların gıybetini etmeyin ve onların mahrem durumlarını araştırmayın. Sizden kim onların gizli şeylerini araştırırsa, Allah da onun gizleyip bilinmesini istemediği hâllerini ortaya çıkarır ve evinin ortasında rezil eder.”20

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Es-Sâbûnî, Kibes min Nûri’l-Kur’ani’l-Kerim, IV / 8.
2 İsfehanî, Müfredât, s. 819.
3 Cürcânî, et-Ta’rifât, s. 245.
4 Bakara 2 / 8.
5 Beyyine 98 / 5.
6 Ankebut 29 / 2.
7 Hac 22 / 11.
8 Maturidî, Te’vilât, VII / 395.
9 Nisa 4 / 141.
10 Fadlullah, Hüseyin, Min Vahyi’l-Kur’an, VIII / 317.
11 Nisa 4 / 140.
12 Hazin, Lübâbu’t-Te’vîl, II / 111.
13 Tevbe 9 / 67.
14 Buharî, 25, İman
15 İbni Hanbel, Müsned, III / 135.
16 Tevbe 9 / 65-66.
17 Tirmizî, 38, Kıyamet, 49, h. no: 2497, IV / 658.
18 Ebu Davud, Edep, h. no: 4990, V / 265.
19 Müslim, 54, Zühd, 6, h. no: 2988, III / 2290.
20 Ebu Davud, Edep, h. no: 4880, V / 195.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.