Dünyevi çıkarlar için ne iman ne de ibadet edilir. İnsanın Allah Teâlâ ile her an irtibat hâlinde olması çok önemlidir. Zira insan ile Allah Teâlâ arasındaki irtibat Allah tarafından kesilirse hidayet kararması olur ve insan zayıf hâliyle baş başa kalır; ilahi lütuflardan mahrum olur.
Şayet irtibatı insan kesecek olursa, yaşayacağı düşüş ile fıtratını bozar ve insaniyet makamını kaybeder. Kur’an-ı Kerim’in deyimiyle hayvanlardan bile beter olur. (Bak: A’raf 7/179.)
Ayrıca unutulmamalı ki Allah Teâlâ’yı sadece darda kalınca hatırlamak ve genişlik/rahatlık anında unutmak müşriklerin hayat tarzıdır. Şu ayet bu gerçeğe işaret etmektedir: “(Güvenli bir ortamda Allah’ı unutan zalimler/kâfirler, bir gemiye binip engin denizlere açıldıklarında,) gölgeler gibi kapkaranlık dalgalar denizde onları sarıp kuşatınca, işte o anda, bütün içtenlikleriyle ve sadece Allah’a bağlanarak O’na yalvarıp yakarırlar. Fakat Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, içlerinden yalnızca bir kaçı verdiği söze bağlı kalarak aşırılıktan uzak durur, ölçülü ve dengeli bir yol izler. (Diğerleri ise, yeniden inkâra döner.) Zaten Bizim ayetlerimizi ve yol gösterici delillerimizi, verdiği söze ihanet eden böyle nankörlerden başkası bile bile inkâr etmez!” (Lokman 31/32.)
Ayet kâfirlerin Allah Teâlâ ile kurdukları irtibatta ne kadar pragmatik olduklarına işaret etmektedir. Başlarına bir musibet gelmeseydi belki de Allah celle celalüh’ü hiç akıllarına getirmeyeceklerdi.
Müşriklerin ve bilumum kâfirlerin imanlarının menfaat temelli oluşu şu ayette oldukça çarpıcı bir ifadeyle anlatılmıştır: “İnsanlardan öyleleri de var ki Allah’a kıyısından kenarından/imanla küfür. arasında kulluk eder. Öyle ki kendisine Allah tarafından bir iyilik ulaşsa, gönlü onunla huzura kavuşur (Fakat fakirlik, hastalık, başarısızlık gibi) bir imtihanla yüz yüze gelecek olsa, hemen gerisin geriye (eski hâline)dönerek Allah’a kulluğu terk eder. Böyle bir insan, hem dünyayı, hem de ahireti kaybetmiş demektir ki işte en büyük felâket budur!”(Hac 22/11)
Cehaletleriyle maruf bedeviler çölden gelip Müslüman olduklarında, şayet nimetlere kavuşurlarsa girdikleri yeni dini övmüşler; eğer bu dine girdikten sonra bazı musibetlere maruz kaldılarsa o zaman da bu dini uğursuz saymışlardır. Sonunda irtidat ederek; yeniden küfre dönüp ahiretlerini berbat edenler bile olmuştur. (Ebu’s-Suud, İrşad’ı akı selim, C. VI, s. 14-5.)
İmanı ve ibadeti/itaati menfaatleri uğruna kullanmaktan çekinmeyen niteliksiz be hastalıklı zevat yerine göre ayet okumaktan, hadis nakletmekten ve maalesef yetersizliklerine rağmen tefsir dersi bile vermekten sakınmazlar.
Duruma göre bazen hacı, hoca akrabalarının şecerelerini saymaktan çekinmezler. Amellerini arz ettikleri makamın huzurunda riya namazlarında endam etmeyi çok severler. Ödülleri ise dünyada bol paralı ve güzel yerlerde olmaktır.
Ayet onlar üzerinden bizleri uyarmakta ve menfaate dayalı bir iman ve itaat yerine, samimiyete dayalı bir iman ve itaati emretmektedir.
Bürokratik ve maddi çıkarlar uğruna Müslüman gibi gözükenler, iman zayıflığı veya yokluğunda bu nitelikleri sayılan müşrik bedevilerden farklı değildirler. İmanda ve ibadette makam mevki için pratik yapmak mutlak münafık davranışıdır. Bu durumu feraset ve basiretten mahrum olanlar göremezler.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.