Îsâ bin Meryem aleyhis selam’ın yeryüzüne inmesi
Hazreti Îsâ aleyhis selam, sahîh hadîs-i şerîflere göre kıyâmetin kopmasına yakın inecek, Peygamber Efendimiz sallellahü aleyhi ve sellem’in şeriatiyle amel edecek, adâletle hükmedecek, indikten sonra yedi sene kalacak, Deccâl’i öldürecek sonra da ölecektir.
Ebû Hüreyre radıyellahu anh’ın rivayetine göre Rasûlullah sallellahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Nefsim/hayatım elinde olan Allah’a yemin olsun ki yakında Îsâ bin Meryem aranıza âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, mal çoğalacak, hiç kimse mal kabul etmeyecektir. Öyle ki bu zamanda bir tek secde dünya ve içindekilerden daha hayırlı olacaktır.”
Bundan sonra Ebû Hüreyre: İsterseniz şu âyeti okuyunuz: “Ehl-i Kitap’tan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. O (Hazreti Îsâ) da Kıyâmet günü, aleyhlerinde bir şahid olacaktır. (Nisâ Sûresi , 159.)” (Buhârî, “Enbiyâ”, 51, “Büyû’”, 102, “Mezâlim”, 31; Müslim, “Îmân”, 242-243; Tirmizî, “Fiten” 54; İbn Mâce, “Fiten”, 33.)
Bu Konuda Farklı Yaklaşımlar
Hazreti Îsâ aleyhis selam’ın doğuşu, Allah Teâlâ’nın onu Yahudilerden kurtarıp alması, göğe yükseltilmesi ve yeryüzüne indirilmesi gibi olaylar alışılmışın dışında harikulade akıl üstü seviyede gerçekleştiğinden kimileri tarafından garip karşılanmıştır. Bu sebeple bazıları Hazreti Îsâ’nın göğe yükseltilmesi ve yeryüzüne indirilmesi ile ilgili âyet ve hadîslerin yorumuna yönelmişlerdir. Meseleye bu şekilde yaklaşanlar, Hazreti Îsâ’nın nüzulü hakkında ilgili âyetlerde açık bir ifade bulunmaması ve buna dair rivayet edilen hadîslerin tevatür derecesine ulaşmamış olmasından dolayı bunun bir inanç konusu haline getirilmemesi görüşündedirler. Bu görüş sahiplerinin ulaştığı sonuca göre nüzûl-i Îsâ’yı benimsememek dinin temel konularından birini inkâr etmek anlamına gelmemektedir. (Bkz. M. Şeltut, “İsa’nın Ref’i”, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, AÜİFD, Ankara 1978, 23/319 vd)
Bu görüş sahipleri, Kuran’da “mesih” kelimesine Yahudi ve Hristiyanlarda olduğu gibi “beklenen” anlamının yüklenmemiş olmasını gerekçe olarak öne sürmektedirler. Yine bu düşünceye göre, “halen yaşayan ve bir gün dünyaya dönecek olan Îsâ” inancı, Allah Teâlâ’nın tabiatın işleyişi için koyduğu kanunları (sünnetullah) ihmal etmektedir ve bu sebeple Hazreti Îsâ’yı olağanüstü bir konumda yaşatmak isabetli değildir. Dolayısıyla nassın açıkça beyan etmediği hususlarda tabii olanı yani sünnetullahı esas almak gerekmektedir. (Bekir Topaloğlu, Yusuf Şevki Yavuz, İlyas Çelebi, İslam’da İman Esasları, DİB Yay., Ankara 2015, s. 422-423.)
Bunun yanı sıra, Kur’ân’daki ilgili beyanlardan “Hazreti Îsâ’nın Yahudilerden korunduğu, daha sonra eceli gelince vefat ettiği ve ruhunun göğe yükseltildiği” sonucunu çıkaranlar da olmuştur. (Bkz. Zeki Ünal, Hz. İsa’nın Dönüşü Meselesi, TDV Yay., Ankara 2014, s. 129.)
Bu Konudaki Hadisler Manevi Mütevatir Derecesindedir
Hazreti Îsâ aleyhis Selam’ın yeryüzüne ineceği ile ilgili âyetlerde kesin ve doğrudan ifadeler yerine yoruma açık ve dolaylı ifadelerin kullanıldığı doğrudur. Ancak bu konu ile ilgili hadîs-i şerîflerin ifadeleri ise kesin ve nettir. Kıyamet alametleri bağlamında Hazreti Îsâ’nın nüzulü hakkında haber veren hadîs-i şerîfler tek başına ele alındığında bunların lafzen mütevatir derecesine ulaşmadığı söylenebilir. Fakat Hazreti Îsâ’nın yeryüzüne inişinin bütün hadîs kitaplarında otuz kadar sahabenin diliyle Peygamber Efendimiz sallellahü aleyhi ve sellem’den yaklaşık yüz civarında hadîs-i şerîflerle bildirilmesi, ortada manevî mütevâtir derecesinden söz etmeyi gerektirecek kadar rivayetin bulunduğunu göstermektedir. (Kamil Miras bu hadisler hakkında şöyle der: “Lisan-ı Şâri’den (Hz. Peygamber) şeref sâdır olmuş bu eşrât-ı sâat (kıyamet alâmetleri) haber-i âhad ile menkul olmakla beraber her mümin için bilâ te’vîl kabul ve itikad edilmesi lazımdır.” Kamil Miras, Tecrîd-i Sarih Tercümesi, Diyanet Yay., Ankara 1991, VI, 532.)
Nitekim Şevkânî; “Mehdî ve Deccal hakkındaki hadîslerle Hazreti Îsâ’nın inişi hakkındaki hadîslerin mütevâtir olduğunu” (Bkz. Muhammed Enver Şâh, et-Tasrîh bimâ tevâtere fî nüzûli’l-Mesîh (tah. Abdulfettâh Ebû Gudde), Mektebü’l-Matbûâti’l-İslâmiyye, Halep, 1968, s. 64.; Teftâzânî); “Mehdî’nin çıkışı ve Hazreti Îsâ aleyhis selam’ın nüzûlü, kıyâmet alametlerindendir. Bu konudaki rivayetler âhâdî olsa da sahîh haberler olarak gelmiştir. Bu hadîsler, Deccâl’in çıkışı ile ilgili hadîslerin manen mütevâtir olmasına benziyor.” (Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd, II, 307.)
Kettânî de; “Âlimlerin, ‘Hazreti Îsâ aleyhis selam’ın inişi, Kitap, Sünnet ve İcma ile sâbittir’ dediklerini belirttiktikten sonra şöyle der: Özetle, beklenen Mehdî hakkında gelen hadîs-i şerîfler mütevâtirdir, yine aynı şekilde Deccal hakkında gelen hadîsler de yine Îsâ bin Meryem hakkında gelen hadîsler de mütevâtirdir” (el-Kettânî, Muhammed b. Ca’fer, Nazmu’l-mütenâsir mine’l-hadîsi’l-mütevâtir, Beyrut 1400/1980, s. 147.) demektedirler. Mütevâtir, lafız ve mâna olmak üzere iki kısımdır. Bu hadîs-i şerîfler manen mütevâtirdirler. Çünkü bu konuda mütevâtir haddine ulaşmış çok hadîs vardır.
Bu Konuda Hadisler Nettir
Kur’ân-ı Kerîm’deki nice âyetlerin açıklama yetkisinin Peygamber’e bırakıldığı gerçeğinden hareketle, böyle önemli bir konuda da açıklama yapma yetkisinin Peygamberimize verilmiş olması tabiidir. Örneğin Hazreti Îsâ ile ilgili bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, adaletli bir hükümdar olan Meryem oğlu Îsâ’nın aramıza inmesi yakındır. Haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, mal dağıtacaktır. Mal o kadar çok olacak ki kimse kabul etmeyecektir.” (Buhârî, “Büyû”, 102; Tirmizî, “Fiten”, 54; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 240, 272, 290, 394.)
Öte yandan Kur’ân-ı Kerîm, Hazreti Îsâ’ya mensup olan Ashab-ı Kehf’in 309 sene mağarada uyur vaziyette yarı ölü bir hayat yaşadıklarını daha sonra diriltilip ecellerini tamamladıktan sonra öldüklerini haber vermektedir. (Kehf sûresi 18/ 9-27)
Hazreti Îsâ’ya mensup olanlara lütfedilen böylesi bir nimet, tevhîd davasının asıl sahibi olan Hazreti Îsâ’ya niçin lütfedilmesin ki? Ayrıca Hz. Îsâ’nın göğe yükseltilmesini ve kıyametten önce gelişini ifade eden nüzûl-i Îsâ meselesi, Ehl-i Sünnet’in inanç esaslarından biri olarak kabul edilmiş ve tarih boyunca bu inanç devam etmiştir. (Kevserî, Makâlât, s. 352-353.)
Ehl-i Sünnet’in bu kabulü, geleneğin ortak kabulüne aykırı davranmamak adına sürdürülen bir inanç değildir. Dolayısıyla mesele hakkındaki güncel tartışmalar her ne kadar bu konunun zayıf birtakım deliller üzerine bina edilmiş olduğu izlenimini verse de işin aslı öyle değildir. Çünkü Ehl-i Sünnet belgelenmemiş, ispatlanmamış bir hususu inanç konusu yapmaz.
Sünnî âlimlerin çoğunluğuna göre bir kıyamet alameti olarak Deccal’in ortaya çıkmasından sonra Hazreti Îsâ gökten inecek, Deccal’in etkilerini ortadan kaldıracak, 7 veya 40 yıl Hazreti Muhammed’in şeriatına bağlı olarak hak dini hâkim kılacak, bundan sonra da kıyamet kopacaktır. (Bkz. Bekir Topaloğlu, a.g.e., s. 422-423.)
Matüridi ve Eş’ari’nin Görüşü
Ehl-i Sünnet’in konu hakkındaki görüşü akaid eserlerinde “kıyamet alametlerinden nüzûl-i Îsâ haktır, inanırız” şeklinde yer almaktadır. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l Ekber, s. 58; Pezdevî, Ehli Sünnet Akaidi, çev. Ş Gölcük, İstanbul 1980, s. 352.)
Eş’arî’ye (ö. 330/941) göre, Allah Teâlâ’nın Hazreti Îsâ’yı göğe yükseltmesi hakkında ümmetin icması bulunmaktadır. Yine ona göre Deccal’ın çıkacağını ve Hazreti Îsâ’nın onu öldüreceğini tasdik etmek gerekmektedir. (Eş’arî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, s. 295.)
Mâtürîdî’ye (ö. 333/944) göre, Yahudiler Hazreti Îsâ’yı öldürmek amacıyla ona tuzak kurmuşlar, fakat Allah Teâlâ onu göğe çıkarmak ve içlerinden birisini ona benzeterek öldürmelerini sağlamak suretiyle tuzaklarını başlarına çevirmiştir. (Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 307-308, VIII, 342.)
Konu hakkındaki rivayetlere dayanarak Hazreti Îsâ’nın kıyametten önce ineceğini ve kendisine tabi olanlarla birlikte kâfirlerle savaşacağını söyleyen Mâtürîdî’ye göre, Allah Teâlâ Hazreti Îsâ’yı düşmanlarının arasından ruh ve bedenle birlikte almıştır.489 (Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 316-317, VI, 202-203.)
Nesefî (ö. 710/1310), Peygamberimizin bildirdiği Deccal’in ortaya çıkışı, Dâbbetülarz, Ye’cüc ve Me’cüc, Hazreti Îsâ’nın dünyaya dönüşü, güneşin batıdan doğuşu, on kişinin cennetle müjdelenişi haberlerinin hak olduğunu söylemiştir. (Nesefî, el-Umde, çev. Temel Yeşilyurt, Malatya 2000, s. 66.)
Teftâzânî (ö. 793/1390), Hazreti Îsâ’nın göğe yükseltildiğini, bir çeşit canlı olduğunu, kıyametten önce Hazreti Muhammed sallellahü aleyhi ve sellem’in dinini yaşamak için tekrar geleceğini kaydetmiştir. (Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd, II, 310.)
Kevserî (1879-1952) Teftâzânî’nin “Ye’cüc ve Me’cüc’ün hurucu, Îsâ’nın nüzulü, güneşin batıdan doğması, Dâbbetülarz’ın hurucu haktır” görüşünü bu görüşe katılarak nakletmiştir. (Kevserî, Nuzulü İsa Meselesi, s. 97.)
Nüzûl-i Îsâ meselesi, Ehl-i Sünnet akaidinde müdellel bir kabule dayanmaktadır. Zira bu inancın delili olan âyetler ve hadîsler, Ehl-i Sünnet inancına dair temel kaynaklarda yer almaktadır. Bu delillere göre Hazreti Îsâ öldürülmemiş, asılmamış, bir başkası ona benzetilmiş, Allah Teâlâ Hazreti Îsâ’yı teveffi ederek kendine yükseltmiştir ve Hazreti Îsâ ölmeden önce bütün Ehl-i Kitap ona iman edecektir.
İbrahim Cücük/ İrfanDunyamiz.com