Benim odunlarım ne olacak?

Bir köylü için anlatılan “benim odunum ne olacak” hikayesini bilir misiniz? Bilmeyenler için kısaca anlatayım: Malum olduğu üzere, evlerde doğal gaz ve tüplerin olmadığı zamanlarda ısınma, banyo, yemek, çamaşır hepsi odun yakılarak yapılıyordu. Bu sebeple hemen her şehir veya ilçede odun pazarı vardı.

Ve bu isim hala bir çok yerleşim yerinde mevcuttur. Genelde orman köylüleri de ormanlardan toplayıp kestikleri odunları şehre getirirler ve rızklarını temin ederlerdi.

Soğuk bir gün köylü eşeğine yüklediği odunları şehre/kasabaya götürüp satmak için yola çıkar. Ayağında çarıklarla eşeğin yularından çekerek gitmektedir. Yerler ıslaktır ve çarıkları ıslanmıştır.

Hep anlatırlar

Yolda atıyla gelen zengin bir şahıs köylüye acır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:

– Odunları nereye götürüyorsun?

– Şehre götürüp satacağım.

– Bana satar mısın?

– Satarım

– Kaç para?

– Şu kadar lira. Adam parayı verir ve derki:

– Tamam şuraya yık odunlarını ve köyüne dön. Köylü şaşırır ve der ki:

– Peki benim odunlarım ne olacak?

– Ne olursa olsun. Sen paranı aldın ya.

– Peki ama benim odunlarım ne olacakk?

Adam ne söylediyse köylü “benim odunlarım ne olacak” sözünü tekrarlamış. Hikaye burada bitiyor.

İşin aslı

Bu hikayeyi her dinlediğimde köylünün anlamasında bir problem olduğunu veya zeka seviyesinin düşük olduğunu düşünürdüm ki bunu anlatanlar da bunun için anlatırdı. Yaşımız ilerleyip, emeğin önemini kavradığımda, yardımın nasıl yapılması gerektiğini kavradığımda köylü abimize hak verdim.

Düşünün! siz bir şeye emek verdiniz bir ürün elde ettiniz. Sizin bir işe yaradığınız düşüncesi, birilerine faydalı olduğunuz düşüncesi sizi değerli ve mutlu yapar. Bu köylü abimiz, odunları toplarken, keserken ya da getirirken sadece parayı mı düşünmüştür acaba? Mesela bu odunların satın alan kişinin hanımı tarafından sobada yakıldığını dışarıdan üşüyerek gelen aile fertlerinin ısınıp mutlu oluşlarını hayal etmiş olabilir.

Evin hanımı tarafından odunların incelerinden ocak başında ocak yakıldığını, üzerinde çorba pişirildiğini, onu yiyenlerin karnının doymasından dolayı mutlu olduklarını ve şükür ettiklerini hayal etmiş olabilir.

Evdeki ihtiyarın ılık suyla abdest alıp sobanın yanında namazını kıldığını, odunların yaratıcısı Allah Teala’ya şükür ettiğini ve onların evlerine gelmesine vesile olduğu için kendisine de gıyaben dua ettiğini hayal etmiş olabilir.

Veya odunlarının sebep olduğu daha değişik güzel şeyler hayal etmiş olabilir. Bütün bu mutluluklarda kendisinin de payı olduğunu düşünüp işini zevkle yapmış olabilir.

İşte siz parasını verip odunları tabiri caizse çöpe attırdığınızda o köylünün bütün hayallerini yıkmış ve sadece para kazanmak için çalışan basit bir kimse konumuna sokmuş oluyorsunuz. Bu sebeple köylü amca soruyor; “Benim odunlarım ne olacak?”

Demek istiyor ki: “Birisinin bir ihtiyacını görmeyecek mi? Benim emeğim boşuna mı? Bu kadar emek vererek topladığım odunlar boşuna mı gidecek?”

Hem kendisine karşılıksız yardım yapılması onun onurunu da kırmış olabilir. Zengin şahıs şöyle diyebilirdi: “Bu odunları satın aldım. Şimdi sen köyüne dön havaların iyi olduğu bir zaman bunları benim evime getiriver veya bir fakirin evine yıkıver.” O zaman köylünün de hayalleri yıkılmaz, onuru kırılmazdı. Kendisinin insanların yararına çalışan değerli bir insan olduğu düşüncesi zarar görmezdi.

Ali Uslu/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.