Kur’an-ı Kerim’de Allah celle celaluh Musa aleyhis selam’a, Firavun’a gidip hakkı-hakikati tebliğ etmesini söyler. Firavuna hakkı tebliğ ederken, kavl-i leyyin/ yumuşak söz ve hikmetle yaklaşmasını emreder. Firavun ki halkına; “Ben sizin en büyük Rabbinizim” diyen adamdır. Varlık dünyasının Mutlak Yaratıcısı olan Allah celle celaluh’a kafa tutan kişidir.
Yüce Allah elçisine, kendisine kafa tutan ve Rablik iddiasında bulunan kişiye yumuşak sözle ve hikmetle yaklaşmasını emrediyor. Böylece Hakkın tebliğinde yöntem ve teknik de verilmiş oluyor. Bu yaklaşım tarzı oldukça önemlidir. Bu mesaj sadece Musa aleyhis selam ve dönemiyle sınırlı değildir. Bütün zaman ve mekânlarda müminler için tebliğde yöntem ve teknik, bu tarz olmalıdır.
Evrensel ilke
Toplumsal katmanlara ulaşmak ve tebliğ görevimizi bu yöntem ve tekniği esas alarak yola revan olmak durumundayız. Zira Kur’an tüm çağları aşan ezel ve ebed nizamı Aziz İslam’ın temel kaynağı ve müminlerin hayat pusulası hükmündedir. İnsanlarla ilişkilerimizde, tebliğ görevimizde “yumuşak söz” ve “hikmetle” yaklaşmamız bir gerekliliktir. Zira en etkileyici söz hikmetle söylenen “yumuşak söz” dür.
Hoca Ahmed Yesevi şöyle der: “Yüce dostun dostluğu gönül incitmekle kazanılmaz. Yumuşak huy sahipleri ve öfkelerini yutanlar, merhamet ağacının gölgesinde Kevser şarabını tadacak, Habibullahın komşuluğuyla müşerref olmanın lezzetiyle buluşacaklardır.”
Hilim yani yumuşak huy kazanıldığında görülecektir ki İslam’ın o diriltici mesajını alan nice çorak gönüller dirilecek ve hayat bulacaktır. Sezai Karakoç der ki: “İslam’ı öyle canlı ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin.” Yürüyen Kur’an hükmünde olan Peygamber Efendimiz’i öldürmeye gelen Ömer bin Hattab’ın nasıl dirildiğine ve Hazreti Ömer olduğuna tarih şahitlik etmektedir.
Usûl ve üslup
Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi; ‘Her dediğin doğru olmalı, ama her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir. Her dediğin hak olmalı, ama her hakkı her yerde söylemeye hakkın yoktur.’ Bu da bize usul ve üslubun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla iletişimde usul ve üslubu dikkate alan bir anlayışla yaklaşmak durumundayız.
Tarz, stil anlamına gelen üslup, doğruyu yanlıştan ayırt edebilme fonksiyonunu icra etmede önemli bir faktördür. Usul ise yöntem demektir. Hukukta temel bir ilke vardır: Usul, esastan mukaddemdir. Yöntem her zaman önceliklidir. İletişimde usul ve üslup son derece önemlidir. İnsan haklı olduğu halde, iletişimdeki usul ve üslupta yaptığı hatadan dolayı haksız duruma düşülebilir.
“Söz ola kestire başı, söz ola kese savaşı” atasözünün beyan ettiği gerçeğe dikkat etmeyen birçok kimsenin ‘kaş yapma’ gayretleri ‘göz çıkarma’ ile sonuçlanıyorsa, bu bize birçok faktörle birlikte öncelikle üslubun gözden geçirilmesi gereğini hatırlatır. (Bkz. Yılmaz Çakır, Eleştirinin Önemi ve Yol Göstericiliği)
Padişahın rüyası
Bir anekdot anlatılır: “Bir gün padişah bir rüya görür. Vezirini çağırır. Memleketin en iyi rüya tabircisini getirmesini emreder. Rüya tabircisi gelir. Padişah rüyasını ona anlatır. Hikâye bu ya, rüya tabircisi; “Efendim sizler çok yaşayacaksınız ve çok çocuğunuz olacak. Ancak siz, bütün çocuklarınızın ölümlerine şahit olacaksınız” der.
Padişah bu rüya tabirine kızar ve rüya tabircisinin zindana atılmasını emreder. Tekrar vezirini çağırır ve bir başka rüya tabircisini çağırmasın emreder. İkinci rüya tabircisi gelir, padişahın rüyasını dinler. İkinci rüya tabircisi Padişah’a der ki: “Efendim Allah sizlere uzun ömürler versin. Çok yaşayacak ve çok çocuğunuz olacak. Ancak sizler bütün çocuklarınızdan daha çok yaşayacaksınız.” Padişah açıklamaya çok sevinir ve iki kese altını verilmesini emreder.
Bu iki rüya tabirini analiz ettiğimizde, aslında bu her iki Rüya tabircisi de aynı şeyi söylüyor. Ancak birincisi; “Bütün çocuklarınızın ölümlerine şahit olacaksınız” derken, yorumunu “ölüm” üzerine inşa ettiği için, zindana gönderilirken, ikincisi; “Bütün çocuklarınızdan daha çok yaşayacaksınız” derken; yorumunu “hayat” üzerine inşa ederek ödüllendirilmektedir.
Bu anekdot bizlere şu dersi vermektedir: Bizler hayatımızı pozitif değerler üzerine inşa ederek ve geleceğe dair umutlar yeşerterek, çevremize de pozitif enerjiyi ve umudu yayarak bir hayat sürmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Olumsuzluk üzerine inşa olunan fikirlerin ve negatif enerji yaymanın yararımıza olmadığını bilmek durumundayız.
Erdemi kuşanmak
Ahlaki erdemleri kuşanmadan bir davet dili inşa etmemiz mümkün değildir. Davet ancak hasbi insanların omuzlayabilecekleri bir vazifedir. Hesabi değil hasbi olmak, insanların kendilerine değil davranışlarına karşı duruş sergilemek, gerçekçi aklı kalbin yörüngesinden koparmadan kullanmak, ahsen-i takvim üzere yaratılan insanı Esma-i Hüsna (En güzel isimler) ile irtibatlandırarak bir hayatı inşa emek durumundayız. Müslüman olmamız bunu gerektirir.
Rahman ve Rahim olan Allah, insanın merhametli olmasını arzular. Âlim olan Allah, insanın âlim olmasını ve Aziz olan Allah, insanın da aziz olmasını arzular.
Bir yazar diyor ki: “İnsanoğlu tabiatında ve özünde iyidir ve güzeldir, çünkü özünde Esma’ın varoluş âlemine yansıyan özelliklerini taşır. Bunun içindir ki ne olursa olsun, hiçbir insandan ümit kesilmez. Her insanda Peygamber’i öldürmeye giderken kendini keşfeden Hazreti Ömer’den bir öz vardır.”
Peygamber Efendimiz; “İnsanlar madenler gibidir. İslam’dan önce iyi olanlar, İslam’dan sonra da iyidir. Yeter ki dinlerini iyi (doğru) kavrasınlar” diyerek insanın fıtratını ve sosyolojik yapısını en veciz şekilde ifade etmiştir.
Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com
Şahsiyet Gelişimi↗
Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.
Adab-ı Muaşeret↗
Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.
Hocam, emeğinize sağlık. Allah razı olsun sizden.