Sözün düzgün ve tesirli olsun

Öyle konuş ki sözün “kavl-i beliğ” yani “düzgün ve tesirli söz” olsun. Açık olmayan, anlaşılmayan tesirsiz sözlerle gönüllere giremezsin. Hakikat tohumlarını sinelere ekemezsin. Dolayısıyla beliğ söz davetçinin lisanıdır.

Belagatlı söz söyleyebilmemiz için belli bir seviyemizin olması gerekir. Akl-ı selim ve kalb-i selim ile sözü yoğurarak söylemeemiz gerekir.  Kavl-i beliğ, Kur’ân-ı Kerîm’de sadece bir yerde, münafık karakterli kimselere karşı nasıl davranılacağını öğreten şu ayette geçmektedir:

“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin” denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün. Öyleyse nasıl olur da önceden yapıp ettikleri yüzünden başlarına bir felâket gelince hemen; ‘Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik’ diye yemin ederek sana gelirler! Onlar, kalplerindekini Allah’ın bildiği kimselerdir. Onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara durumları hakkında tesirli/beliğ söz söyle.” (Nisâ :61- 63)

Bu ayetten tebliğ ve irşâdın, sıradan sözlerle değil, beliğ yani ruha tesir edecek, güzel, hikmetli, edebî ve titizlikle seçilmiş özlü ifadelerle yapılması gerektiği anlaşılmaktadır ki bu da ilâhî emirler cümlesindendir. Ayet-i kerimede: “Resulüm! Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle dâvet et!” (Nahl 16/125) buyrulmaktadır.

“Kur’ân-ı Kerîm’de “kavl” kelimesi ile birlikte geçen kelimeler incelendiğinde üslup farklılıklarını şöyle özetleyebiliriz. Dedikoduya, yanlış anlamaya ve istismara açık olan ortam ve şartlarda iletişime girildiğinde muhataplara karşı meşru, makul, örfe uygun, ciddi, ölçülü ve ağırbaşlı bir üslupla hitap edilmesi istenmektedir.

İhtiyaç sahibi, zayıf ve aciz ya da birtakım beklentiler içinde olan muhataplara karşı gönül alıcı, hoşnut edici, nazik bir üslupla hitap edilmesi istenmektedir. Eğer makul ve meşru gerekçelerle bu tür kişilerle yeterince ilgilenme imkânı bulunamazsa o zaman da onlara yatıştırıcı, teselli edici, yumuşak bir üslupla konuşulması istenmektedir.

Kanaatlerini, inançlarını, açıkça ortaya koymayan, kimliklerini ve fikirlerini gizleyen, kalpleri ile sözleri ve davranışları arasında çelişkiler bulunan muhataplara karşı durumlarını yüzlerine vurmadan ve ikiyüzlü tavırlarına aldırış etmeden terğib ve terhib motiflerini de kullanarak içlerine işleyen, düşündüren, iç dünyalarındaki çelişkileri gösteren ve vicdanlarını harekete geçiren dokunaklı bir üslupla hitap edilmelidir.

Kimliğini açıkça ortaya koyan, gizli-saklı tutum ve davranışlar içine girmeyen ama aynı zamanda açıkça muhalefet gösteren muhataplara karşı kaba ve sert olmayan, incitici olmayan ama içlerine ürperti verecek ve akıllarını başlarına getirecek yumuşak bir üslupla hitap edilmelidir.

Anne-baba gibi özel hukuku olan kişilerle ise kibar, saygılı, yüceltici, minnet duyan vefalı bir üslupla konuşmak, tavır ve davranışları buna göre tanzim etmek gerekmektedir.” (Ahmet Koç, “Dînî İletişim Bağlamında Kur’ân’da Kavl/ Söz Çeşitleri”, s. 48-49.)

Etkileyici söz olarak görülen “kavl-i beliğ” ifadesinin “kavl-i ma’ruf”tan ve bu kavramın anlam kapsamından ayrı olarak değerlendirilmesinin sebebi, bu tabirin içinde bulunduğu ayetin münafıklara yönelik olmasından dolayıdır.

Münafıklara hitap edilirken özellikle “beliğ” söz kullanılmasının talep edilmesi, aslında Kur’an’ın, muhataplarından, inanç konusunda sahtecilik yapan bu kimselerin içinde bulundukları sosyolojik ve psikolojik durumları göz önünde bulundurarak, bir irşad dili oluşturmalarını talep etmesine yönelik olabilir.

Bir başka ifadeyle, dünya hayatı hakkında söyledikleri hoşa giden (Bakara, 204) ve görüldüğü zaman kalıpları beğenilen, konuştukları sözleri dinlenen (Münafikun, 4) bu kişilerin, ilahi vahiyden etkilenebilmesi için, onlara, kendi konuşma üsluplarından daha güzeliyle, yani “beliğ” bir şekilde hitap etmek gerekmektedir. Çünkü ayetlerden anlaşılmaktadır ki, bu kişiler, kelimeleri ustalıkla kullanan kimselerdir.

Bu ifadelerden sonra denebilir ki, “kavl-i beliğ” tebliğ ve davette kullanılması gereken, onların sosyo-psikolojik durumları göz önünde bulundurulmak suretiyle, yalnızken veya topluluk içerisindeyken onlara söylenmesi icap eden, etkileyici ve sonuca ulaştırıcı beliğ sözlerdir.

Kur’an’ın “kavl-i beliğ” tabirini özellikle bir topluluk için zikretmiş olması, aslında, irşad edilecek olan muhatapların hepsine, aynı sözün aynı biçimde söylenmemesi gerektiğine, aksine, muhatap kitlenin belirgin özelliklerine göre bir irşad dili oluşturmanın lüzumuna işaret etmektedir.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfandunyamiz.com

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.