Anne babasına iyi davranan insanları gördüğümüzde hemen şöyle diyoruz: “Helal olsun şu Ahmet’e veya Ayşe’ye, annesine babasına çok güzel hizmet ediyor, onlara nasıl da değer veriyor.”
Hâlbuki evlatlar anne-babaya değer vermez, olsa olsa onların değerlerini anlamış olur. Çünkü anne-babaya değeri Yaratan vermiştir. İsra Sûresi 23. ve 24. âyetleri okuduğumuzda görüyoruz ki Allah celle celalluh, insanlara ibâdet yapmalarını emretmesinin hemen devamında anne-babaya iyi davranmayı emrediyor ve “ikisi veya bir tanesi sizin yanınızda ihtiyarlarsa onlara öf bile demeyin” diyor. Türkçemizde “öf” kelimesinden daha hafif bir kelime var mıdır acaba?
Çok düşündüm
İnanın saatlerce düşündüm. İnsanların anne-babalarına karşı kullandıkları cümleler, onlarla konuşurken elleri, yüz hatları ile yaptıkları tavırlar gözümün önüne geldi. Onlara karşı yapılan tüm hoş olmayan hareketlerden sonra anne babanın ölümü sonrası tabutun başında “annem, babam” diye ağlamanın veya mezar taşını “mermer mi yoksa demir mi yaptıralım?” diye düşünmenin ne kadar komik olduğunu gördüm.
Bizler çocuk yaştayken Kur’an terbiyesiyle büyümüş olsaydık anne-babaya hizmet etmenin, onlara iyi davranmanın bizim iyi insan olmamızdan kaynaklanmadığını idrak etmiş olurduk.
“Peki neyden kaynaklanmaktadır?” derseniz derim ki; “İyi bir kul olmamızdan yani Allah celle celaluh’un kitabını iyi anlamamızdan kaynaklanır. Yoksa günde beş vakit namaz kılacak, yaz aylarında 16-17 saat aç kalıp oruç tutacak, hem maddi hem de manevi birçok zorluklarla mücadele edip hacca gideceksin, ondan sonra da eve gelince annene ve babana karşı uygun olmayan davranışlar sergileyeceksin, bu mümkün mü?”
Amire, patrona gelince
Bir amir memuruna bir şey söylerken memur amirinin gözünün içine bakar, “aman hata yapmayayım, sonra söylediklerini iyi anlayamazsam fırça yerim” düşüncesiyle…
Bir patron işçisine “buraya gel veya şuraya git” dediği zaman işçi hemen nasıl gider veya “şunları şunları yap” dediğinde patronun bu emirlerine karşı işçisinin alacağı tavrı bir hayal edin.
Bir komutan askerine emir verdiğinde, askerin o andaki duruşunu, hareketlerini bir düşünün; bir de 9 ay onu karnında taşıyarak ne zorluklarla dünyaya getiren annesinin sözlerine karşı o kişinin takındığı tavırları…
Çocuk anne karnında iken annenin çektiği zorlukları ve çocuğun dünyaya gelmesi esnasında annesindeki sancıları Allah celle celaluh Kur’an’da âyet yapmış. Bütün bunlara rağmen bu nasıl bir evlat ki anne-babası konuşurken tenezzül edip yüzlerine bile bakmıyor, onlara diplomalarına göre değer veriyor.
Zavallı anne-babadan bir tanesi ölünce geride kalan da canlı cenaze haline geliyor, bundan sonra artık ağzına mühür vurulmuşçasına konuşmasını kısıtlıyor. Garibim evlattan evlada gidiyor, neticede merhamet eden olursa onun şemsiyesi altında garip kuşlar gibi bekliyor. Koklayarak büyüttükleri onun kokusundan hoşlanmaz oluyorlar.
Bütün bunlara rağmen yolun neresinden dönsek kardır. “Öf” kelimesi ile alakalı olarak bir müfessirin yapmış olduğu açıklamayı da buraya aktarmak istiyorum: “Anneniz babanız sizin yanınızdayken hasta olsa ve günlerce hasta yatağında yatsa, hatta yanları delinecek hale bile gelse, o zor durumlarında idrarlı ıslak çamaşırlarını altlarından alırken sakın ha burnunuzu tutarak “öf” demeyin. Çünkü annenin babanın hakkını bir evladın ödeyebilmesi mümkün değildir.”
Şimdi hep birlikte İsra Sûresi 23. ve 24. âyetlerin meâlini okuyalım ve düşünmeye başlayalım. Düşündükçe ufkumuzun açıldığını göreceğiz.
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: ‘Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı’.”
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com