Bir varlık tasavvurunuz var mı?

Düşünmek, varlığın anlamını idrak etmek, kavramak ve algılamaktır. Düşünmek, eşyanın zahiri niteliklerini tanımak için duygularımızın ötesine geçerek, fiziki dünyadan elde edilen verileri zihinsel fonksiyonlar marifetiyle zihin dünyamıza kodlamaktır. Aklımızı, kalbimizi, duyularımızı, hayal gücümüzü ve irademizi birlikte eşgüdümlü olarak kullanarak mesafe almaktır.

Düşünmek, olayları ve olguları anlamak, kavramak ve algılamak için yol almaktır. Her yolun, bir zorluğu, bir derinliği, bir tuzağı, bir cefası, bir sefası, bir nimeti vardır. Yol vardır engebelidir, yol vardır doğrusaldır, yol vardır eğriseldir. Bütün bu farklı yollara uygun bir azık hazırlığımız olmalı. Zihinsel ve fiziksel olarak bütün bu farklı yollara hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Bütün bunları tefekkür ve tezekkür ederek yol alırız.

Sağlam zemin

Amaç varlık tasavvurunu sağlam bir zemin üzerine oturtmaktır. Doğru bir varlık tasavvurumuz olmalı ki, sahih ve emin bir bilgiye ulaşalım. Varlık ve birey tasavvurumuz parçalı değil, bütünsel olmalı. Zira parça, bütünü temsil edemez, ancak bütüne ait olur.

İbrahim Kalın; “Atomize edilmiş modern birey, parçalara ayrıldıktan sonra bir araya gelemeyen ve bu yüzden de sürekli arıza veren bir makine mertebesine indirgendi. Psikoloji, sosyoloji, ekonomi, istatistik gibi modern bilimler bu parçalardan birini esas alarak insanı tanımlamaya ve kendince tedavi etmeye çalışıyor fakat ürettikleri parçacı yöntemler, insanı giderek daha paramparça ve kırılgan hale getiriyor. Beş duyu organı arasındaki bütünlüğü kaybettiği zaman en basit fiziki eylemleri bile yerine getiremeyen insanın aklı, kalbi, vicdani, sezgisi, irfanı ve merhameti parçalara ayrılmış bir organizma olarak çevresiyle, hemcinsi olan insanlarla, evrenle ve Rabbi’yle sağlıklı bir ilişki kurması mümkün mü?” diyerek parçacı yaklaşımın doğru olmadığını, bütünsel yaklaşımın hakikate ulaşmanın yegâne yöntem olduğunu ifade etmektedir.

Doğal olarak atomize edilmiş birey ve evren tasavvuru, bizleri kaçınılmaz olarak bütünlüğünü yitirmiş bir toplum gerçeğiyle karşı karşıya bırakır. Bütünsel yaklaşım, bütünü görebilmek iken, parçacı yaklaşım bütün içindeki parçayı görebilmektir. Dolayısıyla, parçacı yaklaşımla bütünü görebilmek mümkün değildir.

Kalın, devamında; “Düşünmek, içimizdeki ölümsüzlük arayışına verilmiş bir cevaptır. Vadesi dolduğunda bedenen ölüp gidecek olan insan, düşünmek suretiyle ölümsüzlüğe bir adım atar. Ölümsüz olan ruh, sonlu ve fani olan dünyayı düşünerek aşar. İyi, doğru ve güzelin bilgisini kuşanan insan, kendi ruhunu sonsuzluk âlemine katar ve ebedi âlemle olan bağını hatırlatır. Varlık üzerinde düşünmek, bizden önce var olan ve bizden sonra da var olmaya devam edecek olan hakikat ile ünsiyet kurmaktır. Geldiği yer de, döneceği yer de orasıdır. Düşünmek bize bu yolculuğun merhalelerini, duraklarını ve işaret levhalarını gösterir. Sonlu ve fani olmayan şeyler üzerinde düşünmek bizi ölümsüzlük yurduna komşu yapar. Düşünmek, sonsuz olanı sonlu olanın içinde anlama çabasıdır” diyerek sonlu ve sınırlı olan varlık tasavvuru içinde sonsuzluğa ayarlı ruhumuzla sonsuzluğa kanat çırpmanın fıtratın gereği olduğuna işaret etmektedir.

Fikir ve tefekkür

Nesip Hiçyılmaz insanın tefekkür boyutu hakkında şunları söyler: “İlim kalbin ruhu, cehalet ruhun hastalığıdır. Tefekkür, ilim hazinesinin kapağının kilidini açan anahtardır. Tefekkür zenginleri, ilim fukarası olmaz. Tefekkür fukarası olanlar, ancak cehalet zengini olurlar! Tefekkür marifeti, cehalet gafleti besler. Cehalet “zehirinin” panzehiri tefekkürdür. Tefekkür yoksunu, cehalet yoksulu olmaz. Aklın baharıdır tefekkür.

Hâl amelin, ilim hâlin, tefekkür ilmin mukaddimesidir. Marifet tefekkürden, ta’zim marifetten ve muhabbet de ta’zimden doğar. Sahih ilim, sağlam hâl ve sağlıklı amel için tefekkür ibadetinin “abidi” olmak gerekir. İbadet insanı mükâfata, tefekkür ise Allah’a ulaştırır. Şuur sarayının etik ve estetik dekoru tefekkürdür. İmanı kemale erdiren akli bir ameldir tefekkür, sonsuzluğun kulesidir. Aklın gücü, mantığın parçasıdır, şuurlu hareket, bilinçli davranıştır tefekkür. Kalbin çırası, ruhun gıdası, aklın gözü ve gözün nurudur.

Fikir tefekkürün, tefekkür akıl ağacının meyvesidir. Çiği pişiren, hamı olgunlaştıran güneştir tefekkür. Fikir tefekkürle, tefekkür akılla olgunlaşır. Tefekkür, ruhun ameli, amelin kalbi, kalbin secdesidir. Secde, mücadelenin kışlasıdır. Rahmanın rahmet kucağıdır secde.

Dinç ve dingin

Düşünen insanın zihni dinç, dingin, canlı dururken, düşünmeyen insanın zihni yok hükmünde olur. Dolayısıyla düşünmeyen insan, mutlak ve sonsuz olanla bağını kopardığı için, ölümsüz olan ruhuna da en büyük kötülüğü yapmış olur. Sühreverdi; “ Çağların en kötüsü cehd zemininin kaybolduğu, düşünce yolculuğunun kesintiye uğradığı, mükaşefe kapısının kapandığı ve müşahede yolunun tıkandığı çağdır” diyerek gayretin, çabanın ve düşünmenin önemine dikkat çekmektedir.

Varlık dünyasını düşünmek, tahayyül etmek, tasavvur etmek, saklı duran sırları çözmek insana has bir meziyettir. Düşüncelerimizi eyleme dönüştürmek ne büyük bir mutluluk! Düşünce, bilgi ve eylem birlikte anlamlıdır. Eyleme dönüşmeyen, düşünce ve bilgi zihinsel bir fanteziden öteye gidemez. Nasıl ki, teori ve pratik birlikte anlam kazanıyorsa, zihin dünyamızdaki düşünceyle davranışlarımız de birlikte bir anlam ifade eder.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir yorum

  1. Necat Bozdoğan

    Hocam,yine güzel bir yaz kaleme almışsınız,yüreğinize ve kaleminize sağlık…
    Düşünmek,insanın ruhu İle konuşmadır derler..
    Aslında düşünmek ve bunun sonucu olarak üretmek,eserler çıkarmak ölümsüzlüğe giden adımdır yoldur..
    Bedenen ölüp gideceğiz önemli olan düşüncelerimiz ile eserler üretmek ölümsüzlüğe adım atmakla eş değerdir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.