Camide hayat var

Çapa Şehremini’ndeki Şeyh Raşid Camii 1974’e kadar bir Kadiri tekkesi iken bu tarihten itibaren camii olarak ibadete açılmış. Bu camiimiz de diğer eski camilerimiz gibi yapımı esnasında banka ve faize bulaşılmadığı için ve ayrıca takvayla yaptırıldığı için çok feyizli bir camii. Caminin İmam Hatibi Osman Gülşen Hoca vaktinin çoğunu bu güzel camide geçiriyor. Şöyle ki her öğlen ve yatsı namazlarından önce cemaate Riyazüs Salihin’den hadis okuyor. Yatsıdan sonra da cemaate dini sohbet ediyor ve onlara Kur’an-ı Kerim çalıştırıyor. Diyanetin iki ciltlik ilmihalini de ikindiden önce cemaate okuyan Osman Gülşen Hoca sabah namazında da İsmail Hakkı Bursevi’nin on ciltlik Ruhü’l Beyan tefsirini cemaate okuyor.

Osman Gülşen Hoca’nın vesile olduğu hizmetleri burada saymak zor olsa da Ramazan’da fakir fukaraya zekât verilmesi anlamında cemaatini yönlendirmesi, yaz Kur’an kurslarının kahvaltılı, şekerli, dondurmalı, dönerli, ayranlı olması ve kursa gelen öğrencilere kırtasiye türü hediyeler vermesi, bazı öğrencilere pantolon gömlek gibi hediyeler vermesi, kurslardaki öğrenciler arasında yarışma düzenlemesi ve dereceye girenlere on tane çeyrek altın dağıtması, düğün salonunda cemaate iftarlar düzenlemesi, camide meşhur hafızlara Kur’an ziyafeti verdirmesi ve en önemlisi de cemaate yüzlerce kitabın ve Kur’an-ı Kerim’in dağıtılmasına vesile olması… Onun zikredebileceğimiz hizmetlerinden bazıları bunlar.

Osman Hoca’nın çocuklara bu kadar çok hediye dağıtmasındaki amacı elbette ki onları camiye çekmek istemesidir. Kendisine bu konudaki düşüncelerini sorduğumda bana şunları söylemişti: “Bir yerden okuduğum bir hikâye var. Bir adam çocuğunun en sevdiği oyuncağı alıyor, çocuğuna hediye etmesi için kilisede papaza veriyor. Papaza da; ‘Çocuğumu sana getireceğim, gelince bu hediyeyi ona ver’ diyor. Bir müddet sonra çocuğu ile gezmeye çıkınca; ‘Hadi yavrum bir de kiliseye uğrayalım’ diyor. Çocuk biraz itiraz etse de içeri girmeye razı oluyor. İçeri girince papaz çocuğu okşuyor, seviyor, iltifat ediyor ve hediyesini veriyor. Çocuk buna çok seviniyor. Ve her hafta kiliseye gitmeyi iple çekiyor. Bunu biz niye yapmayalım? Neden çocuklarımızı camiden soğutalım. Biz de elimizden geldiği kadar, her gelen çocuğa hediye vermeye çalışalım. Kitap olsun, çikolata olsun, şeker olsun hatta küçük harçlıklar olsun vermeye çalışabiliriz. Bunu kendimize prensip edinebiliriz. Biz âcizane çocuklara elimizden geldiği kadar hediyeler vermeye çalışıyoruz. Mesela yaz kursumuzda bilgi yarışması yaptık. Geçen sene yirmi tane çeyrek altın dağıttık. Bu sene bir tane bisiklet verdik. Bunun yanı sıra dağıttığımız ayakkabı, saat, kemer ve kitapların hesabı yok.”

Bu hizmetlere vesile olan Osman Gülşen Hoca’nın öyle büyük sermayesi veya geniş imkânları yok. Onun tek sermayesi uzun yıldır vazife yaptığı bu küçük tarihî camiinin imamı olmak ve samimiyetine inandığı bir cemaate sahip olmakt. Kendisi ile yaptığım sohbetlerde de cemaatinden sevgi ve takdir ile bahsediyordu. Çünkü bu hizmetlerin motor gücünün onlar olduğunu düşünüyordu.

Camiler haftasına denk gelen bir Cuma gününde yazar Mustafa Topaloğlu’nun camide verdiği evlilik ve aile konulu sohbeti dinledikten sonra camideki hareketliliğe şahit olmuştum. Namaz sonrasında Simit Sarayı’nın sahibi cemaate simit ikramında bulundu. Mahalledeki butiğin sahibi çocuklara “Camiyi seviyorum” tişörtleri dağıttı. Namaza gelen çocuklar bu tişörtleri sevinçle giydikten sonra cemaatteki yaşlı amcaların yanına giderek ellerini öptüler. Tişörtleri alan çocuklar kadar onlarla birlikte fotoğraf çektiren ihtiyar amcalar da bundan memnundu.

Cumartesi günü ikinci kez Şeyh Raşid Camii’nin yolunu tuttum. Gittiğimde Osman Gülşen Hoca yeni gelen çocuklara tişörtlerini dağıtıyordu. Yaşlıların elini öpen çocukların fotoğraflarını çektim. Bu fotoğraflar inanıyorum ki görenlerde güzel bir tesir bırakacak ve onlara anlamlı bir mesaj verecektir. Çünkü bizim çocuklarımızı görmek istediğimiz fotoğraf bu fotoğraftır. Bu fotoğraf, büyüklerini tanıyan, seven ve onlara hürmet eden neslin fotoğrafıdır.

Bu iki günde Osman Gülşen Hoca’nın mahalleli ve esnafla kurduğu güzel iletişime de şahit oldum. Mesela simitler dağıtılırken Osman Gülşen Hoca’nın camiinin karşısındaki berberin payını ayırması önemli bir detaydı. Zira cemaatle kaynaşmasının sırrı bu detaylarda gizliydi. Bu detaylardan birisi de Osman Hoca’nın yolda gördüğü herkese selam vermesi ve hal hatır sormasıydı. Osman Hoca hayatında selamın hep bereketini gördüğünü söylüyordu. Bana bununla ilgili şu anısını anlatmıştı: “Bir gün tespihim kopmuştu, Çapa’nın önünde tespih satan bir kardeşimiz var; ondan bir tespih almaya gittim. Bir tane beğendim, parasını uzattım. ‘Hocam’ dedi; ‘Para istemez.’ Ben de ona para vermeden asla alamayacağımı söyledim. ‘Hocam senin selam vermene kurban olayım, sen her gün buradan geçerken bana selem veriyorsun, senin selamın yeter’ dedi. İnanın bu sözü bana çok tesir etti. Biz bu selam vesilesi ile dine soğuk bakıp da sonradan camiye cemaate karışanları, namaza başlayanları çok gördük. Bir selam bazen bütün buzları eritir.”

Osman Hoca ile yolda yürürken birçok genç ve çocuk yolumuzu kesti ve onunla sohbet ettiler. Osman Hoca da bana o gençler hakkında bilgiler verdi ve onları İslam’a teşvik edici cümleler sarf etti. Osman Hoca’nın dükkânına kazayla araba giren esnafa uğraması ve onu teselli etmesi de gözümüzden kaçmadı. Mahallesi’nin camisine böyle sahip çıkması ve mahallelinin hizmetten payına düşeni severek yapması imrenilecek bir durumdu.

Bunun sebeplerini araştırmaya çalıştım. Osman Hoca: “İnsanlar söylemden çok icraata bakarlar. Çok güzel vaaz etseniz de sosyal sorumluluk alanında üzerinize düşeni yapmadığınızda cemaate tesir edemezsiniz. Cemaat iyi gününde de zor gününde de sizi yanında görmek ister. Sizi o günde yanında gördüğü zaman da samimiyetinizin farkına varır ve size destek olur” dedi ve bununla ilgili şu anısını anlattı:

“Bir gün bir kardeşimiz karaciğer nakli olacaktı. Babası geldi camiye, ağlıyor, doktorun yoğun bakımdaki çocuğu hakkında; ‘Biran önce nakil olmazsa bugün yarın gider bu çocuk’ dediğini söylüyor. Annesini kapıda gördüm; ‘Hocam çocuğum ölüyor, dua eder misiniz?’ dedi. O gün ikindi namazına müteakiben cemaate durumu ilettim ve hep beraber dua ettik; ‘Âmin’ denildi. Kapıdan çıktım ki bu sefer de kardeşi ile karşılaştım: ‘Hocam ciğer bulundu’ dedi. O gün Müslümanların toplu duasının ne kadar tesirli olduğunu daha iyi anladım. Yarım saat sonra, yine onlara rastladım. ‘Hocam ameliyat için yirmi ünite kana ihtiyaç var’ dediler. Bunun üzerine Fatih müftüsünü aradım. Tüm imamlara ortak mesaj çekildi. Bu mesaj üzerine yirmi değil daha fazla ünite kan bulunmuş. Şükür bu kardeşimiz iyileşti. Bize de bir kardeşimizin duasını almak nasip oldu.”

1994’ten bu yana Şehremini Şeyh Raşid Camii’nde imam hatiplik yapmaya devam eden Osman Hocamızın dört yıl geçmişte, iki yıl da yakın zamanda Almanya tecrübesi oldu. Uzaktayken onu çok özlüyordum. Almanya’da görev yaparken gençlere ayrı, ihtiyarlara ayrı Whatsapp’tan cami grupları oluşturduğunu, camiye gelen olmayınca bu gruplara; ”Hocanız şuan caminin direkleri, Allah’ın melekleriyle baş başa… Sizleri camiye bekliyor” gibi mesajlar attığını söylemişti. Bir seferinde de Şeyh Raşid Camii’nin panosuna “Kayıp Aranıyor” yazıp altına da “Samimiyeti kaybettik, bulanların bildirmesini rica ederiz” yazmış. Hocamızın böyle nüktedanlık yönü de var.

Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir yorum

  1. Allah razı olsun..
    yazınızı okurken Rabbimiz e dualar ettim. Osman Gülşen hoca gibi İmam Hatiplerimizin sayısının artması için….demek ki isteyince olmayacak bir şey yok.. maşaallah

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.