Mü’minlerin annesi, Peygamber Efendimiz’in hanımı, ümmetin hanımlarının en fakihesidir. “Ümmetin hanımları arasında ondan daha bilgili bir kadın; hatta kadınlar arasında ondan daha bilgili bir kadın yoktur.”1
İlimde ve anlayışta farklı bir yeri olan Hazreti Aişe, Hazreti Ebû Bekir’in kızıdır. Hiç çocuğu olmadığı için kız kardeşi Esma’nın (ö: 73/692) oğlu Abdullah’ın adıyla künyelenmiştir. Bu künyelenmeden sonra Ümmü Abdullah diye anılmıştır. Annesi Zeyneb’dir ki; Ümmü Ruman diye bilinir.
Peygamberimize risaletin verilmesinden dört sene evvel dünyaya gelmiştir. On üç yıllık Mekke’deki risalet hayatından sonra Medine’de düğünleri olmuştur. Evlilikleri gerçekleştiğinde Hazreti Aişe on yedi yaşındaydı. Peygamberimizden sonra 48 sene yaşayarak hicretin 58. senesinde 74 yaşında olduğu halde vefat etmiş ve adıyla künyelendiği Abdullah bin Zübeyr (ö: 73/692) tarafından mezara indirilmiştir. Büyük bir âlime olan bu hanım; Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman devirlerinde fetvalar vermiştir.2
Kendini ilme vermişti
Rasulullah, kendisine iman edip bağlananlardan meydana gelen ilk İslam cemaatine her zamankinden fazla endişeler taşımaktaydı. İslâm’ın esaslarını ve hükümlerini hanımlar arasında anlatıp açıklayacak akıllı ve heyecan dolu bir kadına ihtiyacı vardı. Hazreti Aişe radıyellahu anha, tüm bu sıfatları şahsında toplayan birisiydi. İlme susamış bir şahsiyetti. Rasulullah ile olan görüşmelerinde derinliğine sualler soruyor ve ele alınan meselelerin her yönüyle anlatılabilmesi için uzun münakaşalar yapıyordu.3
Hazreti Aişe’ye bu ilmî dirayeti ve medenî cesareti veren Resulullah’ın eğitiminden geçmiş olmasıydı. Rasulullah, haftanın bir gününü kadınlara ayırmıştı ve hanımları Hazreti Hafsa ile Hazreti Aişe eğitimin içindeydiler. Almış olduğu bu eğitim sayesinde Kur’an öğrenimine ayrı bir önem veren Hazreti Aişe, günlük belirli bir bölümü/ hizbi okumayı adet haline getirmiştir.4 Devamlı Kur’an etütleriyle Allah’ın kitabının tamamını ezberlemek suretiyle hafız sahâbîler arasında yerini almıştır.5
Tedricilik kavramı
Çok yönlü kâbiliyetlerinden dolayı Peygamberimizin özel sevgisine nail olmuştur. Onun evindeyken Rasulullah’a vahiy inmiş ve Efendimiz bu durumu şöyle dile getirmiştir: “Aişe’den başka hanımlarımdan hiç birinin yanında / evinde vahiy inmedi.”6 Evinde vahiy inmesi ve Peygamber’e olan yakınlığı, nüzul ortamıyla ilgili geniş bir malumata sahip olmasına sebep olmuştur. Bu bilgisi sebebiyle, ayetlerin tedrîcîliğiyle ilgili, Kur’an’ı anlamada çok önem arzeden şu tespiti yapmıştır:
“Kur’an-ı Kerim’den, ilk önce içerisinde cennet ve cehennemin zikredildiği mufassal sûreler indirilmiştir. İnsanlar İslam’ı kabul ettikten sonra helal ve haramla ilgili hükümler gelmiştir. Şayet önce, içki içmeyin, zina etmeyin şeklinde ayetler nâzil olsaydı; insanlar ‘Ebedî olarak bırakmayız’ derlerdi.”7
Ayetlerin tedrîcîliği ve nüzul ortamıyla ilgili derin bir bilgiye sahip olan Hazreti Aişe, Resulullah’ın tüm Kur’an’ı tefsir etmeyerek içtihadî alana geniş bir yer bıraktığını savunuyor ve şöyle diyordu: “Resulullah, Cebrail’in kendisine öğrettiği sayısı belli olan ayetlerin dışında tefsir yapmadı.”8 Bu açıklamayla O, tüm Kur’an’ın Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem tarafından tefsir edilmediğini belirtmiştir.
Bütün bu anlatılanlar Hazreti Aişe’nin Kur’an’a bakışıyla ilgili ipuçları verse de, onun Kur’an anlayışını daha iyi kavramak amacıyla şu başlıklar içerisinde ele almak mümkündür:
1. Kur’an’ı her şeyin önünde tutmak ve bütün söylenenleri Kur’an’a arz etmek:
Hazreti Aişe’nin en önemli özelliği belki de budur. Bu özelliğini öne çıkararak ilk hadis kritikçilerinden olmak suretiyle de tarihteki yerini almıştır. Onun böyle bir bakış açısı kazanmasının temelinde Kur’an’ı “Müheymin/ her şeyin denetleyicisi, gözetleyicisi” olarak görmesi vardır. Kur’an’ı bütün söylenenlerin ve yapılanların denetleyicisi olarak görmesine örnek olarak, gösterilebilecek birçok örnek vardır. Bunlardan birisi, Abdullah bin Ömer’in rivayet ettiği şu hadistir: “(Birgün) Rasulullah bir mezara uğradı ve şöyle buyurdu: ‘Şu anda bu mezardaki kişi, ailesinin kendisine ağlaması sebebiyle azap görmektedir.’ Hazreti Aişe dedi ki: ‘Allah, Ebû Abdurrahman’ı bağışlasın. Allah Teâla ayette şöyle buyuruyor: ‘Kimse bir başkasının günahını/ suçunu çekmez.’9 (Ölen kişi Müslüman olmadığından) Hazreti Peygamber şunu söyledi: ‘Bu adam şu anda azap görüyor, ailesi ise ağlamaktadır.’”10
Abdullah bin Ömer’in rivayetini önce ayetle uyuşmadığı için reddetmiş, sonra da hadisin vurûd / söyleniş sebebinin doğru şeklini açıklayarak ortaya koymuştur. Bir defasında da, ona zinadan doğan çocuğun durumuyla; üç kişinin en şerlisi olmasıyla ilgili soru sorulduğunda, Hazreti Aişe aynı ayeti delil getirerek, çocuğun masumiyetini izah etmiştir.11 Tüm bu örnekler gösteriyor ki, Hazreti Aişe söylenenleri Kur’an’la test ettiği gibi, Kur’an’ı bilginin kaynağı ve başvurulacak hükümlerin mercii olarak da en önde tutmuştur.
2. Değer üretme:
Hazreti Aişe, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden ve bu ayetlerden çıkarılan hükümlerden, İslâm prensiplerine uygun değerler üretmiştir. Bu değerler zihinlerde kaldığı gibi, hayatı anlamlandırmada da birer ilke olmuştur. Zaman zaman düşünceleri sarsarak, insanın istikamet üzerine kalmasına zemin hazırlamıştır. Şu örnek bu hususta önemlidir: “Adamın birisi gelmiş ve Hazreti Aişe’ye Peygamber’in ahlâkını sormuştur. O, bu soruya şu karşılığı vermiştir: ‘Siz Kur’an okumuyor musunuz? Resulullah’ın ahlâkı Kur’an’dan ibarettir.’”12
Bu bakış açısı ortaya konana kadar kimse, Kur’an’ı yaşamayı bir ahlâk olarak veya ahlâklı olmanın Kur’an merkezli bir hayat sürmekle eş değerde olduğunu söylememiştir. Hazreti Aişe bu sözüyle, ahlâkın vahye uyum sağlamak olduğunu belirterek orijinal bir değer tanımı yapmıştır. Nitekim O; “(İnsanları) Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve ‘ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim olabilir.”13 ayetiyle ilgili olarak, “Bu ayet müezzinler hakkında indi.” demiştir.14
Müezzinliğin Allah’a davet makamı ve hem de en güzeli olduğunu söyleyerek, ezanı “en güzel davet”, müezzinleri de “en güzel davetçiler” olarak vasıflandıran Hazreti Aişe, bu ilahi çağırıyı ayetten delillendirerek değere dönüştürmüştür.
3. Empatik okuma ve manayı kavramada ciddiyet:
Medine döneminde Peygamberimizle evlenen, zekası ve Resulullah’a yakınlığı sebebiyle vahiy ortamını en iyi bilen Hazreti Aişe ideal Kur’an okumaya vâkıftı. Çünkü Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem, onun doğal hastalık günlerinde başını göğsüne kor ve Kur’an okurdu.15
Resulullahın eğitiminden geçen bir eş olarak, kıraat konusunda iyi bir yer edinmişti. Bir gün kendisine bir gecede bir veya iki defa tüm Kur’an’ı okuyan adamların varlığından söz edildi. Hazreti Aişe, bu haberi verenlere şöyle dedi: “Onlar okumuşlar, fakat gerçek anlamda okumamışlar. Ben, Allah Resulüyle beraber ihya ettiğim gecelerde gördüm ki; Resulullah, Bakara, Âl-i İmran ve Nisa surelerini okuyordu. İçerisinde korkutucu şeyler geçen bir ayete gelince, duruyor ve Allah’a dua edip ona sığınıyor, ondan yardım istiyordu. İçerisinde müjde geçen bir ayete gelince de, yine Allah’a dua ediyor ve o güzel şeyleri Allah’tan istiyordu.”16
Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’i model alan Hazreti Aişe, Kur’an okurken bilinçli okur ve ilahî istekler karşısında empati yapabilirdi. Bilgiyi ve şahsına ait maddî değerleri anında paylaşması bunun kanıtıdır. Özellikle nafile namaz kılarken, azap ayetlerine geldiğinde Allah’a sığınırdı.17 Bu sığınmanın temelinde kendini cehennemliklerin yerine koymak suretiyle azabı hissetme olduğu gibi, Kur’an ayetlerinin manasına vakıf olmak da vardır.
4. Anlamada nüzul ortamından ve vakıa-vahiy ilişkisinden yararlanma:
Resulullah’ın eşi olması ve Kur’an’ı anlamaya yönelik özel gayreti sebebiyle Hazreti Aişe, Kur’an’ın indiği ortamı, ayetlerin bağlamlarını iyi biliyordu. Bu bilgisi sebebiyle ayetlerin muhkemlikleri; nasih ve mensuh oluşu ona kapalı değildi. Bu bilgi birikimini, zaman zaman insanları uyararak paylaşmıştır. Meselâ, Maide Sûresi hakkında şöyle demiştir: “Bu sûre en son nâzil olan sûredir. Onda helal bulduğunuzu helal kabul edin, haram bulduğunuzu da haram sayın.”18
Nüzul ortamı ve vakıa-vahiy ilişkisini bilmekten yararlanarak çok evlilikle ilgili ayete getirmiş olduğu açıklık oldukça yerindedir. “Urve bin Zübeyr (ö: 94/712), Hazreti Aişe’ye; ‘Şayet yetim (kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizde korkarsanız, size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O (kadı)nlar arasında da adalet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın…”19 ayetiyle ilgili soru sordu. Hazreti Aişe, Urve’ye şöyle dedi:
“Ey yeğenim, yetim kız çocukları velisinin himayesinde olduklarında, onların mallarına da ortak oluyorlardı bu kızların malları ve güzellikleri hoşlarına gidince de başka kadınlara verdikleri mehri vermeksizin karşılıksız olarak onlarla evlenmek istiyorlardı. Bu ayetle, mehirsiz olarak yetim kızlarla evlenmekten men edildikleri gibi, mehir verince de sünnet olan mehrin en yükseğini vermeleri istendi. Eğer bunu yapmazlarsa yetim kızların (hakkını yememek için); onların dışındaki kadınlardan beğendikleriyle evlenmeleri emredildi.”20
Hazreti Aişe’nin beyanından öğrendiğimize göre, ayetteki öncelikli istek; yetimlerin hakkını yemekten kaçınmak ve adaletli olmaktır. Kul hakkı konusunda duyarlı olmayı ayetin merkezinden uzaklaştırırsak, ayet yeterince anlaşılmamış olur.
5. Ayetlerle hayat arasında bağ kurma; içtihadî yaklaşım:
Hazreti Aişe, ayetlerden kendisine kapalı gelen sözcükleri21 ve kavrayamadığı hususları Hazreti Peygamber’e sorarak22 zihinsel açılımını ve bilgisini sürekli geliştirmiştir. Tüm İslâm’ı ilimlere gayreti sayesinde vâkıf olan Hazreti Aişe, Mesruk’un (ö: 63/682) rivayetine göre; sahâbenin âlimlerinin bile kendisinden feraiz meselelerini sorduğu bir otorite olmuştur.23 Onun içtihadî derinliğine işaret etmesi bakımından Urve bin Zübeyr’in şu tesbiti yeterlidir: “Hazreti Aişe kadar, Kur’an’a vakıf olan, feraizi bilen, helal ve haramı tanıyan, fıkıhta uzman, şiirde, tıpta, tarih ve nesep ilminde kuvvetli bilgisi olan bir kimse görmedim.”24
Bilgi bakımından önemli bir konuma sahip olduğu gibi dilde de önemli bir yeri vardı. Yeğeni olan Urve bin Zübeyr, bir karşılaşmalarında Hazreti Aişe’ye, “Hac esnasında Safa ve Merve arasında sa’y yapmamanın/ koşmamanın bir sakıncası yoktur” demiştir. Bunun üzerine Hazreti Aişe, önce ayeti okumuş: “Safa ile Merve Allah’ın nişanlarındandır. Kim Kabe’yi hacceder ya da umre yaparsan onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur.”25 Akabinde yeğenine meseleyi izah etmiştir: “Eğer mesele senin söylediğin gibi olsaydı ayet; ‘Onların tavaf etmemelerinde bir sakınca yoktur’ şeklinde nâzil olurdu.” cevabını vermiştir.26 ( أَنْ يَطَّوَّفَ ) değil de ( أَنْ لاَ يَطَّوَّفَ ) biçiminde olması gerekirdi demiş ve Urve’yi kanaatından vazgeçirmiştir.
Bütün bu konularda çözüm üretmesi ve meseleleri Kur’an merkezli olarak açıklığa kavuşturması onun içtihadî kabiliyetiyle alâkalıdır. Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in onunla evlenmesinin en büyük sebebi, onun ilmî kabiliyetinden; Kur’an bilgisinden ümmetin kadınlarının faydalanmasını temin etmek için idi. O, Resulullah döneminden sonra da, ümmetin âlimlerine bile İslam’ı anlamada kaynak olmak suretiyle bu görevini, seçilmişliğini hakkıyla ispat etmiştir.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
1 Havva, el-Esas fi’s-Sünne, IV, 251-2
2 Şiblî, Asr-ı Saadet, II, 142.
3 Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 678
4 İbn Ebî Şeybe, Musannef, II, 384.
5 Zerkanî, el-Menâhil, I, 242.
6 Zerkeşî, Hz. Aişe’nin Eleştirileri, s. 185.
7 Abdurrezzak, Musannef, Fedâil, III, 352.
8 Taberî, Câmiu’l-Beyan, I, 62; Emin, Duha’l-İslam, II, 138.
9 17/İsra 15.
10 Ahmed, II, 31; Zerkeşî, Hz. Aişe’nin Sahâbeye Yönelttiği Eleştiriler, s. 75.
11 İbni Ebî Şeybe, Musannef, Salâtu’t-Tatavvu, II, 12; Serahsî, Usul, I, 340.
12 Abdurrezzak, Musannef, salât, III, 40; İbn Mace, 13, Ahkâm 14, no: 2333, II. 782; Ahmed, VI, 91.
13 41/Fussilet 33.
14 İbn Ebî Şeybe, Musannef, Ezan, I, 255.
15 Ahmed, VI, 204.
16 Ahmed, VI, 92.
17 İbn Ebî Şeybe, Musannef, Salâtu’t-Tatavvu, II, 115.
18 Ahmed, VI, 188.
19 4/Nisa 3.
20 Nesâî, 26, Nikah 66, II. 115-6.
21 Taberî, Câmiu’l-Beyan, IX, 192; Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, VI, 265.
22 Ahmed, VI, 217.
23 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, IX, 242; İbn Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakki’în, I, 14.
24 İbni Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakki’în, I, 18; Şiblî, Asr-ı Saadet, III, 368.
25 2/Bakara 158.
26 Ahmed, VI, 144; Tirmizî, 48, Tefsir 3, no: 2965, V. 209; İbn Mace, 25, Menasik 43, no: 2986, I. 994; İbn Arabî, Ahkamu’l-Kur’an, I, 70.
Hayat Kitabımız ↗
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.
Sünnet Yolumuz ↗
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.