![](https://irfandunyamiz.com/wp-content/uploads/2024/12/irsad-ehli-bir-veli-sami-ramazanoglu-hasan-huseyin-varol.png)
Mahmûd Sami Ramazanoğlu, nüfus kayıtlarına göre 1892 yılında Adana‘da dünyaya geldi. Babası tarihte Ramazanoğulları diye bilinen aileden Mücteba Bey, annesi ise Ümmügülsüm Hanım’dır. Sami Efendi’nin büyük ceddi Abdülhâdi Bey’in tesbit ettiği aile şeceresine göre, Ramazanoğulları aslen Türklerin Oğuz boyunun Üçoklar kabilesinden olduğu ve Hazreti Halid bin Velid radıyellahu anh nesliyle münâsebettar bulunduğu anlaşılmaktadır.
İlk, orta ve lise tahsilini Adana’da tamamlayan Sâmi Efendi, yüksek tahsil için İstanbul‘a geldi. Darûl Fünun Hukuk Mektebi’ne girdi. Hukuk fakültesini birincilikle bitirdikten sonra askerlik hizmetini zâbit vekili (yedek subay) olarak yine İstanbul’da yaptı. Zâhir ilimlerini devrin ulemâ ve müderrislerinden tamamlayan Sâmi Efendi için sıra manevi ilimlere ve bâtın imarına gelmişti.
![](https://irfandunyamiz.com/wp-content/uploads/2024/03/hasan-huseyin-varol-kimdir.jpg)
Seyr-i süluk
Fıtrat-ı necîbesinin şiddet-i meyli sebebiyle tasavvuf yoluna sülûk etti. Devrin meşhur Nakşi tekkesi Gümüşhane’li dergâhında bir müddet erbaîn ve riyâzatla meşgul olduktan sonra arkadaşı eski Beşiktaş Müftüsü Fuad Efendi’nin babası Rüşdü Efendi’nin delâletiyle Kelâmî Dergâhı şeyhi ve Meclis-i Meşayıh Reîsi Erbîlli Es’ad Efendi‘ye intisab etti. Kısa zamanda kesb-i kemâlât eyleyip seyr-u sülûkunu ikmalden sonra hilâfetle irşâda mezun oldu.
Bir müddet daha mürşidinin yanında kaldı ve bilâhere memleketi Adana’ya irşâda görevli olarak gönderildi. Mahmûd Sâmi Efendi Hazretleri tekkelerin kapatılmasından sonra memleketi Adana’da bir yandan Câmi-i Kebir’de vaaz ve husûsi sohbetleriyle irşad hizmetini yürütürken, bir yandan da maişetini temin için bir kereste ticâret hanesinin muhasebesini tutuyordu.
O, babasından ve ailesinden kendisine intikal eden büyük serveti almamış ve “hiçbir kimse kendi kazancından daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir” (Buhari) hadîs-i şerifi gereğince kendi el emeğiyle geçinmeyi tercih etmiştir. Sûfiler içinde baba mirasını almayanlar içinde ilk olarak Hâris Muhasibi‘yi görüyoruz. O da Kaderiye mezhebine bağlı bulunan babasının mirasını almamıştı.
Adana’da uzun yıllar müştâk gönüllere aşk-ı ilahi şerbeti sunarak hizmet etti. Yazları Adana’nın Namrum ve Kızıldağ yaylası ile bazen de Kayseri‘nin Talas’ında geçirirdi. Hac yolunun açıldığı 1946 yılında ilk defa hacca gitti. 1951 yılında İstanbul’a geldi. İki yıl kadar İstanbul’da kaldıktan sonra 1953 yılında hac mevsiminde önce hacca, dönüşte de arkadaşı Konyalı Mehmet Saraçlı Efendi’yle Şam’a geldi ve oraya yerleşti.
Bilahare ailesi, damadı ile birlikte yanına gitti. Ancak bu Şam hicreti 9 ay kadar sürdü. 9 ay sonra tekrar İstanbul’a geldi. İstanbul’a bu gelişlerinde önce Bayezid- Laleli’ye sonra da Erenköy’e yerleşti. Şamdan İstanbul’a bu gelişlerinde zevceleri valide hanıma; “İstanbul’a tekrar geldik. Gönlümüz Medine’de atıyor. Ahir ömrümüzde oraya hicret etmeyi arzu ederiz” buyurmuşlar.
Erenköy çevresi
İstanbul’da bulunduğu yıllarda da Adana’daki gibi bir yandan Erenköy Zihnipaşa Camii’ndeki vaazları ve hususi sohbetleriyle irşad hizmetini yürütürken, diğer yandan da Tahtakale’de bir ticarethanede muhasebesini tedbirle maişetini temin etmekteydi.
O’nun bu vaaz, irşad ve sohbetlerinden cemiyetin her sınıfından, fakir, zengin, okumuş, okumamış, esnaf, işçi, memur, tüccar ve fabrikatör binlerce insan istifâde ederek feyz almış, istikamet bulmuş ve böylece etrafında yepyeni bir nesil teşekkül etmiştir. İhvanını mânevi himâye kanatları altında toplayarak onları cemiyetin her türlü kötü cereyanından korumaya çalışmıştır.
Ömrünün son yıllarında şöhretinin artması ve dışarının kendisine iltifatının nazar-ı dikkati celbedecek seviyeye ulaşması sebebiyle kûşe-i uzlete çekildi. İhvanı ile gerek devlethanesinde ve gerekse ramazanda hatimle kılınan teravih namazlarında görüşüyordu. Bu vesile ile onlara, İslami düsturları, Muhammedî hakikatleri ve nebevî ahlakı anlatarak haliyle, kâliyle irşad ediyordu.
1979 yılında gönlündeki muhabbeti-i Rasulullah ateşi onu Belde-i Tahire’ye hicrete mecbur etti. Çünkü onun son arzusu Peygamber şehrinde Hakk’a varmaktı. Nitekim 1957 senesinde yakınları kendilerine Eyüp Sultan’dan kabir yeri almayı teklif ettiklerinde: “Herkesi arzusuna bıraksalar biz Cennetü’l Bakî’i arzu ederiz” buyurmuşlardır.
Cenâb-ı Hakk sevdiği kulunun arzusunu kabul buyurdu. Nitekim İstanbul’da bulunduğu yıllarda mübtelâ oldukları amansız hastalık, orada da yakasını bırakmadı. Fakat en acılı ağrılı zamanlarında bile o, hiçbir şikayette bulunmamış yüzünden tebessümü eksik olmamıştır. Vefatı 10 Cemaziyelevvel 1404/ 12 Şubat 1984 Pazar günü saat 4:30’da vâkî olmuş ve Cennetü’l Bakî’e defnolunmuştur. Rahmetullahi aleyh.
İnsan-ı kamil
İbrahim Hakkı Erzurumî Hazretleri “Mâ’rifetnâme” isimli meşhur eserinde, insanların dünyaya gelişini anlatırken; “Milyonlarca insan dünyaya gelir. Bunların bu kadar çok ve kalabalık gelmesinin sebebi, birkaç tane insan-ı kâmil gelsin diyedir” diyerek durumu izah eder. İşte o birkaç tane insan-ı kâmilden birisidir. Mahmûd Sami Ramazanoğlu, hazretleri… Tarikat-ı Âliyye’i Nakşibendiye mensupları olarak bizim kökenimizdeki muhterem zevatın 33.südür.
Tarikat ve tasavvufun asıl gayesi olan “Emrazı Kalbiyyeyi” tedavide mahir, mütehassis bir gönül sultanıdır. Kendisini görenlerin, sohbetine erenlerin, onu dinleyenlerin ve onunla beraber yaşayanların ittifak halinde ifadelerinde onun gerçek bir insan-ı kâmil olduğu anlaşılmaktadır. Tahsil hayatı, dergah hayatı, insanlarla olan ilişkilerindeki hayatı hep başarılarla dolu, dopdolu bir zâttır.
(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı Hatırat kitabından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)
Hasan Hüseyin Varol/ İrfanDunyamiz.com
İLGİLİ YAZILAR
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.