İmamlık mı öğretmenlik mi?

Bir müddet önce ilahiyat öğrencisi iki genç kardeşimiz, sosyal medya aracılığıyla bana ulaştı. Dijital ortamdaki vaazlarımızı, tebliğ ve irşad faaliyetlerimizi takip ettiklerini, müsait zamanda tanışmak ve istişare etmek istediklerini söylediler.

Bunun üzerine Kadıköy’de bir mekanda buluşup muhabbet etmeye başladık. Gençler ilahiyatı bitirdikten sonra ne yapacakları ile ilgili fikir alışverişinde bulunmak istediklerini söylediler.

Öncelikle bana kendi hayatımla ilgili bazı sorular sordular. Göreve nerede başladığımı, köyde imamlık yapıp yapmadığımı, imamlığın zorluklarını vesaire… Özellikle ilk göreve başladıklarında şark görevi olmasından çekindiklerini bu ve benzeri konularda bazı endişelerini dile getirdiler.

Öncelikle onlara vazifenin mukaddes olduğunu görev aldıktan sonra ister şark görevi olsun ister köyde vazife olsun hepsinin mübarek bir vazife olduğunu anlattım. İlk görev yerim olan 60 hanelik 300 nüfuslu bir köyde yaşadığım tecrübelerin bazılarını aktardıktan sonra; “Bugün yine vazifeye başlasam köyde İmam Hatip olarak vazifeye başlardım” dedim.

Sonra asıl mevzunun köyde veya başka bir yerde göreve başlamak olmadığını, Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in Mekke-i Mükerreme’de bir başına müşriklerle nasıl mücadele ettiğini ve bizim de Peygamberimizin yolundan giden ilim mirasçıları olarak her türlü zorluğa ve meşakkate her durumda hazır olmamız gerektiğini ifade ettim. Daha sonra acizane şu tavsiyelerde bulundum:

“Genç kardeşlerim; elbette ki İmam Hatip olmak, bir camide insanlarımıza İslam’ı anlatmak, Kur’an-ı Kerim’i öğretmek çok kıymetli bir vazife. Bununla birlikte sizin öğretmen olma imkanınız da mevcut. Özellikle hafız, idealist ve sizin gibi dertli gençlerimizin öğretmenlik vazifesini seçmeleri de ziyadesiyle önem arz ediyor. İsterseniz İmam-Hatip olabilirsiniz, bununla birlikte geleceğimize yön veren Peygamber ahlakı ile ahlaklanan bir muallim/ öğretmen de olabilirsiniz.

Hatta daha zorunu tercih ederek hem muallim, hem de imam-hatip olabilirsiniz. Zira Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem yaşadığı dönemde Mescid-i Nebevi’de imam hatiplik yaparken aynı zamanda öğretmenlik vazifesini de yerine getirmiştir. Hadisi şeriflerinden de anladığımız kadarıyla öğrenmek ve öğretmek bu dünyadaki en mühim vazifelerdendir.

Evet böyle buyuruyor İki Cihan Serveri: “Ya âlim (bilen ve öğreten), ya öğrenci, ya da dinleyici ol. Veya ilme sevgi besleyenlerin safında yer al. Sakın beşinci bir gruptan olma. Yoksa helak olursun.” (Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, 2/9.)”

Gençler biraz şaşırmışlardı, Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan bir vaiz olarak kendi mesleğimi onlara tavsiye edeceğimi tahmin ediyorlardı. Onları öğretmenliğe yönlendirince bayağı bir hayret ettiler. Hayretlerini gidermek için şöyle devam ettim:

“Arkadaşlar! öğretmen olmanız bizim vazifemize benzer görevler yapmanıza da engel değil aslında. Gündüz okulda öğrencilerinizi yetiştirir, onlara hem dini ilimleri hem de diğer fen ilimlerini öğretirsiniz. Akşam mahallenize geldiğinizde ise -hafız bir öğretmen olarak- caminizdeki İmam efendi ve gençlerle irtibat kurup camide imamlık vazifesi yapabilirsiniz. Zira bunun örnekleri mevcut. Bazı okullarda öyle gayretli öğretmenlerimiz var ki kendileri hafız ve İslami ilimler konusunda eğitimli, aynı zamanda sınıf öğretmeni, belki fizik-kimya-matematik öğretmeni. Bununla birlikte mahalle camisinde beş vakit namaza cemaatle devam etmeye çalışan ve camideki gençlerle irtibat kuran çok müstesna öğretmenlerimiz var. Siz de böyle çift kanatlı bir öğretmen olabilirsiniz.”

Bir dokun bin ah işit kabilinden genç kardeşlerimize biraz dertlendim. Bu dönemde Peygamber ahlakıyla ahlaklanmış öğretmenlere çok ciddi ihtiyaç duyduğumuzu tekrar vurguladıktan sonra şunları da söyledim:
“Kardeşlerim, bugün biz de çocuklarımızı okula gönderiyoruz. Okullarda evlatlarımızı güzel yetiştirecek; dinine, kültürüne örf ve adetine uygun bir şekilde onları geleceğe hazırlayacak öğretmenlere çok muhtacız.

Öğretmenlik öyle herkesin yapabileceği bir meslek değil. Büyük bir fedakarlık, hoşgörü, sabır, enerji, gayret ister. Her şeyden önce büyük bir yürek, aşk ister. Aşkı olanlar, yüreği olanlar, bu ülkenin çocuklarına, gençlerine dair yüreğinde sevgisi olanlar bu millete hadim olurlar ve eser bırakırlar. Sizin eserleriniz ne taş ne demir ne bina ne yoldur. İnsandır, en kıymetli varlıktır, yaratılanların en önemlisi ve en güzelidir. Bu cevherden bir eser çıkarmak demek, millete faydalı insanlar yapmak demek ve bu insanların ürettiği bir Türkiye hepimizin hayali değil mi? Bu, inanmış, kendini bu konuya adamış öğretmenlerin işidir. Öğretmenlik bir Peygamber mesleğidir vesselam.”

“Ben ancak muallim olarak gönderildim”
(İbn Mace, Sünnet, 1) buyuran ilk muallim Hazreti Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem’e ve onun nurlu yolunu takip edenlere selam olsun…

Mustafa Çınar/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Seyda Muhammed Konyevi’den Güzel Eser

Seyda Muhammed Konyevi’nin Reyhani Yayınları’ndan çıkan Hazreti Muhammed’den Kutlu Mesajlar adlı kitabının, son dönemde çıkan …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.