Tebliğ ve davet adabı…

Dinimizin bizlere emrettiği konulardan birisi de “Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker” yani iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmaktır. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran, 104)

Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Nefsim elinde olan (Allah)’a yemin ederim ki; ya iyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız, ya da Allah size katından bir ceza gönderir de sonra O’na dua edersiniz, duanıza icabet edilmez!” (Tirmizî, Fiten 9)

Nasihatin önemi

İslâm âlimlerine göre nasihat farz-ı kifâyedir. Peygamber Efendimiz, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından birinin de yüzüne karşı nasihatte bulunması veya gıyabında onun iyiliğini istemesi olduğunu belirtmiş, (Tirmizî, “Edeb”, 1; Nesâî, “Cenâʾiz”, 52) özellikle kendisine nasihat edilmesini isteyenin bu talebine karşılık verilmesini emretmiştir. (Müsned, II, 372; III, 418-419; Buhârî, “Büyû”, 68)

Eğer bir toplumda iyilikler tavsiye edilmez kötülüklerden sakındırılmazsa kötülükler artar. Bundan dolayı her Müslüman gücü ve imkânı ölçüsünce çevresine nasihat etmelidir. Ama bunun yaparken dikkat edilmesi gereken önemli hususlar vardır.

Her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki karşılaştığımız kişilere, arkadaşlara ve akrabalara devamlı dini konularda uyarılarda bulunmak ve onları bıktırmak doğru değildir!

Kasmayalım

Rasulullah sallellahu aleyhi ve sellem sabah akşam, misafir geldiğinde veya ziyarete gittiğinde devamlı dini sohbet yaptığını mı zannediyoruz? Hayır, rivayetleri bir bütün halinde okuduğumuzda Nebi-i Zişan Efendimizin mescidde her zaman değil zaman zaman sohbet ettiğini öğreniyoruz. Normal hayatın içinde sahabileriyle hüzünlenir, tebessüm eder, şakalar yapar ve dünyevi muhabbetler de yapardı. Konuşulan konunun, üslubu ve zamanı duruma göre değişirdi.

Bizler de kardeşlerimizin iş dünyasını, sıkıntılarını, uğraştıkları meşgaleleri sormalı ve bu konular üzerinden de muhabbet etmeliyiz. Onlara devamlı vaaz modunda üst perdeden nasihat etmeye kalkarsak hem kendimizden hem anlatmaya çalıştığımız hakikatlerden uzaklaştırmış oluruz. Tabi ki muhabbetin içinde yeri geldikçe güzel bir şekilde dini konulara da girmeliyiz. Ama bu konuda üslup ve karşıda ki kişinin durumunu gözetmeyi ihmal etmemek gerekir.

Yine Sahabiler -Allah onlardan razı olsun- Peygamberimize; “Ya Rasûlallah! Bugün bize sohbet (ayet hadis) anlatmayacak mısınız?” diye sorduklarında, Efendimiz aleyhis selam; “Ben sizin iyi halinizi gözetliyorum” buyuruyor.

Bundan alacağımız çok dersler var. Bazen bizler çok iyi niyetli olmamıza rağmen bu iki hususa dikkat etmiyoruz. Birincisi güzel bir şekilde hikmetle öğüt vermek ve ikincisi de karşıdaki kişinin durumunu göz ardı etmemek.

Zamanlama önemli

Geçenlerde bir kardeşimiz anlattı ; “evimize bir samimi arkadaşım ailecek misafirliğe geldiler. Ben de çay içerken başladım nasihat etmeye, sonra arkadaş fazla oturmadan kalktı gitti. İnsanlarda hiç nasihat dinlemek istemiyorlar.” Dedim ki: “Kardeşim yanlış yapmışsın, belki arkadaşının bir problemi vardı işiyle ilgili vs. senden iki teselli cümlesi duymak istiyordu. Müslüman kardeşini ferahlatıcı hoş bir latife yapman muhabbet etmende sevaptır. Lakin sen baştan sona işi cuma vaazı gibi bir duruma getirmişsin.”

Bir genç kardeşimiz tövbe etmişti. Tevafuk yolda giderken onun yakın bir akrabasına bir şeyler anlattığına şahid oldum. Bir tabir vardır; “Gevurun kafasına vurur gibi!” evet aynen böyle, öyle ağır konuşuyordu ki akrabası adeta yerin dibine giriyordu! Sonra o genç kardeşimizi kenara çektim: “Kardeşim sen de üç gün öncesine kadar onlar gibiydin. Şimdi seni böyle konuşturan nedir? İnsanlara merhametle yaklaş, aşağılama.”
diye nasihat ettim. Bana hak verdi teşekkür etti.

Al-i İmran suresinin 159. ayet-i kerimesinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Sen onlara sırf Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.”

Muhatabın iyiliği için

Ayrıca nasihat gizli yapılmalıdır. Usulüne uygun bir nasihat insanlar arasında sevgi, saygı ve dostluğu geliştirir, kardeşlik bağlarını güçlendirir (Ravżatü’l uḳalâ, s.196)

Mâverdî, nasihat edenin asıl görevinin muhatabın iyiliği için çaba göstermek olduğunu, mutlaka sonuç almak gibi bir görevinin bulunmadığını söyler (Edebü’d dünyâ ve’d dîn, s 293)

İbn Hazm, nasihatin başlangıçta gizli ve dolaylı ifadelerle yapılmasının uygun olacağını belirtir, fakat muhatap kapalı sözlerden anlayacak düzeyde değilse açık ifadeler kullanmak gerekir. Bir konuda bir kere nasihatte bulunmak farzdır, ikincisi uyarıdır, üçüncüsü eziyet yerine geçer. Ancak konu dinin esaslarıyla ilgili ise muhatabın hoşuna gitsin veya gitmesin tekrar tekrar nasihatte bulunmak gerekir (el-Aḫlâḳ ve’s siyer, s. 44)

Müjdelemeli

İslâm ahlâkçıları, “Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” meâlindeki hadisi de (Müsned, IV, 118, 119; Buhârî, “Edeb”, 80) göz önüne alarak nasihati tatlı dille yapmanın gereği üzerinde önemle durmuşlar, öğüt verirken yumuşak ve nazik olmayı konuşmayla ilgili edep kuralları arasında zikretmişlerdir. Zira sert ve mütehakkim tavırla yapılan nasihat üzüntü ve nefret uyandırır. İbn Hazm’a göre muhatapta eziyet ve nefret uyandıracak şekilde vaaz ve nasihatte bulunmak peygamberlerin usulüne aykırıdır. (Bak. Diyanet Ansiklopedisi)

Muhatabın halini gözetme mevzusu çok önemli. İmamlığa ilk başladığım yıllarda cuma namazı ezanı okunurken ezanla birlikte camiye gelenler oluyordu. Ben de ezandan sonra üç beş dakika uzatıyordum. Sonra nasılsa; “Bu hoca ezandan sonra biraz uzatıyor” dediler onlar da ezandan sonra gelmeye başladılar. Aradan zaman geçti anladım ki özellikle cuma vaazlarının ezanla birlikte bitirilmesi gerekir. Çünkü en iyi hatip kendisine yeterince verilen süreyi güzel değerlendirip ezanla birlikte konuyu bitirendir. Zaten ezan okunurken vaaz ile ezan birbirine karışıyor camiye gelen cemaat ezanı dinleyemediği gibi vaazdan da bir şey anlayamıyor.

Diğer bir konu da ezan okunmaya başladığında artık insanların alıcıları kapanıyor! Herkes biran önce namaza geçilmesini istiyor. İşin ilginci bu durumu bazı hocalarımız kınıyor. Halbuki burada kınanacak bir durum yok. Memuru, amiri, işçisi, yola gidecek olanı, hastası ve dertlisi var. İmamın hepsini gözetmesi gerekir. Namazı uzun kıldıran sahabiye; “Sen nefret ettirici misin?” buyuran Efendimiz’in bu hadisini sadece namaz için mi olduğunu düşünmeliyiz. Misal; sohbeti çok uzatmak, yemek duasını Arafat duası gibi yapmak vb. konuları da bu hadis-i şerif’in kapsamında değerlendirmek faydamıza olacaktır.

Hacı Amca haklı

Bir Hacı Amca anlattı: “Hocam ben rahatsız olduğum için kırk dakikada bir tuvalete gitmem gerekir. Bundan dolayı yapacağım işleri hep buna göre ayarlarım. Geçen çarşıdan geldim tam yatsı ezanı okunuyor. Camiye girip yatsı namazını kılıp eve gidersem çok rahat ihtiyacımı gideririm diye düşündüm. Camiye girdim bir hoca gelmiş sohbet ediyordu. Ezan bitti on beş dakika da öyle geçti, konuşan kişi kendini kaptırmış anlatmaya devam ediyor ama ben müdahale etmemek için kendimi zor tuttum. Ertesi gün hocamıza söyledim: “Hocam dün yatsıda sohbet eden kimdi bilmiyorum ama sizden ricamız zamanında namaza geçelim. Eğer ilmi bir sohbet varsa yatsı namazı sonrası yapılsın müsait olanlar kalsın dinlesin. Ben buraya farz olan yatsıyı kılmaya geliyorum ama kıl(a)madan çıkıyorum…”
Evet, haklıydı amca bizler içinde önemli bir dersti bu olay.

Ayet ve hadisleri anlatmalıyız. Ama bunu yaparken de kaş yapayım derken göz çıkarmamak gerekir! Cenazede ortam çok müsait olur burada herkes dinler kalbi hazırdır, bunu iyi değerlendirip anlatmak gerekir. Düğünde ise çok kısa kesmek gerekirken lüzumsuz uzatmak uygun olmaz. Bu hususlara dikkat etmezsek farkında olmadan faydamızdan çok zararımız olabilir.

Teşhis ve tedavi

Allah azze ve celle’nin sevgisini kazanacak amelleri insanlara aktaran, manevi danışmanlık ve rehberlik yapan bir kimse eğer yaşadığı çağı ve insanları tanımadan kitap ve nasihatlerde bulunuyorsa, muhatabının tedavi süreci uzar! Bu durumda kişinin, İslam’ı doğru düzgün tanıması gecikir ya da dinimizden uzaklaşabilir. Sonucun böyle olmasını kimse istemez ama yanlış teşhis ve tedavi, maalesef bu sonuçların doğmasına vesile oluyor.

Mesela alt yapısı olmayan ilk defa Kur’an-ı Kerim’i anlama yolunda olup tefsir okuyacak kişiye, ağır bir üslupla yazılmış bir eser tavsiye ederseniz daha Bakara Suresi bitmeden; “Ben Kur’an’dan bir şey anlamıyorum” deyip iyice uzaklaşmasına vesile olabilirsiniz. Belki tavsiye ettiğiniz tefsir çok güzeldir ama kime göre? Sizin ilmi seviyenize göre akıcı olan bir tefsir muhatabınızın ilmi seviyesine göre çok ağır ve zor anlaşılıyordur. Öyleyse nasihat ettiğimiz kişiyi tanımalı daha önce hangi eserleri okuduğunu ve bilgisinin seviyesini az çok farkında olmalıyız ki önerilerimizin faydası olsun.

İlacı doğru zamanda ve doğru kişiye vermek gerekir! Bir tefsir, hadis, siyer vb. eserlerden biri çok kaliteli ve etkileyici olabilir. Lakin muhatabın ilmi durumu, zihin algısı buna hazır olmadığında ters tepki verebilir!

Bir de ilacın doğru zamanda verilmesi gerekir. Mesela kişinin imani yönden şüpheleri varsa durumuna göre itikadi bir eser hediye edilir. Aynı şekilde ilk defa İslami meseleleri öğreniyorsa ona yine kendi ilmi seviyesine göre bir ilmihâl tavsiye edilir. Adamın itikadi ve ibadet yönünden bir sıkıntısı yok lakin ahlaki zaafları var ise, işte o kişiye acilen edep ve güzel ahlakı anlatan eserler verilmelidir.

Usandırmamalı

Zengin bir kimseye fakirliğin faziletinden, fakir bir kişiye de zekât vermenin ne kadar büyük bir sevap olduğunu devamlı anlatmak o kişiye zulüm olmaya başlar. İtikadi problemleri olan bir kimseye gece namazı gibi nafile ibadetlerden, anne ve babasına iyi davranmayan kişiye de haccın faziletinden anlatmak ilaçları karıştırmaktır! Evet, belki anlattıklarınız veya tavsiye ettiğiniz eserler çok faydalıdır fakat muhatabınızın yarasına merhem mi değil mi ona bakmak gerekir!

Rasulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz; “Allah katında en değerli ibadet nedir?” sorusuna, muhatabın durumuna göre her defasında niçin farklı cevap vermiştir? Soru aynı ama cevap her defasında farklı. Peygamberimizin eğitim metodunun her safhasında ayrı dersler ve nice hikmetler vardır. Tabi ki bu anlattıklarımız birebir yardımcı olacağımız kişiler için geçerlidir. Toplu cami dersleri ve konferanslarda katılımcıların genelinin durumuna göre konular işlenebilir.

Yapmış olduğumuz tebliğden dolayı kimseden para almamalıyız. Bu amelimiz karşılık teşekkür, taltif ve hediye beklemekte doğru değildir. Peygamberler kavimlerine şöyle demişlerdir: “Benim sizden bir karşılık beklediğim yok; benim mükâfatımı ancak Allah verir… ” (Yunus, 72)

İhlâslı ve samimi olmak. Sadece Allah rızası için çalışmak ve tebliğ yapmak gerekir. Tebliğ konusunda en önemli mesele, söylediklerimizle amellerimizin bir bütün halinde olmasıdır. Tebliğden önce temsili yetimiz olmalı. Yani tavsiye ettiğimiz amelleri yapmaya ve sakındırdığımız fiillerden de uzak durmaya dikkat etmeliyiz.

Abdülkerim Temizcan/ İrfanDunyamiz.com

  • Öğrendiklerimiz
  • İslâm’ı anlatmak Allah katında çok büyük bir ibadet ve sevaptır. Sosyal medya hesaplarımızı ve diğer imkânları bu yolda kullanmalıyız.
  • Anlattıklarımızı evvela kendimiz yaşamaya çalışmalıyız.
  • Tebliğ yaparken güzel bir üslup kullanmak ve hikmetle nasihat etmek gerekir. Doğruları anlatmak kadar nasıl anlattığımız da önemlidir.
  • İlmi derinliği olan ya da ihtilaflı konuları ehline anlatmalı. Genel anlamda öğrenilmesi farz olan ve herkesin rahatlıkla anlayabileceği konular üzerinde daha çok durulmalıdır.
  • Tebliğde ilim, amel ve sabır çok önemlidir. Cedelleşmek, hikmetten uzak tekfirci bir yaklaşımla tebliğ yapmak uygun değildir.
  • Tebliğ yaptığımız kişilerle yakından ilgilenmeliyiz. Onlarla muhabbet edip hediyeler vererek gönüllerini kazanmak gerekir.
  • Kişilere ilmi seviyelerine göre hitap etmek ve kitap tavsiyesinde bulunmak gerekir.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazılar okumak için tıklayın.

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Böyle bir derdiniz var mı?

Bir otobüs yolculuğundayım, yolcuların birçoğu uyuyor. Önlerindeki ekranlardan akan pislikleri izleyerek günah bataklığına batanlar da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.