Bir gün havaalanında karşılaştığım birisi; “Hayırlı yolculuklar hocam yine Avrupa’ya mı gidiyorsunuz?” dedi. “Evet” dedim. “Hocam galiba tanımadınız. Yıllar önce sizi evimde misafir etmiştim. Hollanda’da ikamet ediyorum. Hatta bir sohbetinizde bizim aileden bahsetmişsiniz” diyerek kendisini hatırlatmak istedi. Doğrusu tanıyamadım ilk etapta… Ben de merak ettim sohbette ne anlattığımı.
“Benim özürlü bir oğlum var. Kulaklarında elektronik manyetik dalga sistemi yok” deyince; “Hay Allah nasıl da hatırlayamadım? Ufuk kardeşim sen misin?” deyip kendisiyle kucaklaştık. Hakikaten de bu kardeşimizin hikayesi unutulacak gibi değildi. Belki ibret olur diye düşünerek sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Bam teli
Bu kardeşimizin boylu poslu yakışıklı bir evladı var. Kulakları duymadığı için yıllarca hastanelere gitmiş gelmiş. En sonunda doktorlar kulaklarına bir cihaz takmaya karar vermişler. Yüksek bir bedel karşılığında tek kulağına cihaz takılmış. Bu cihazda 22 tane elektronik manyetik dalga görevini yapacak tel varmış, Cihaz ile yüzde otuz duyacakmış. Ve nihayet öyle de olmuş. En azından bu cihaz sayesinde konuşulanları algılamaya başlamış hamdolsun.
Şimdi gelin sizinle birlikte düşünelim. Madem manyetik tellerden bahsettik bu ibretli durumun da bam teline dokunalım. Kulaklarınızda kaç tane elektronik manyetik dalga teli var hiç düşündünüz mü? Ya da daha önce böyle bir şey duydunuz mu? Sanki şöyle dediğinizi duyar gibiyim: “O da ne ola ki? Dalga sistemi neymiş?”
Belki aranızda bilenler vardır ama ben bu kardeşimizle tanışana kadar inanın bilmiyordum. Meğerse duymamız, duyurmamız, dinlememiz öğrenmemiz bu dalga sistemi ile oluyormuş, Bir kulakta kaç tane elektronik dalga sistemi görevini yapan tel varmış biliyor musunuz? Sıkı durun en az 5- 6 bin desem şaşırırsınız değil mi?
Şimdi şöyle bir düşünelim, bu kardeşimiz 22 tel için binlerce Euro ödemiş. Sen veya ben binlerce tel görevi yapan elektronik manyetik sistem için ne ödedik acaba? Hay Allah yazarken utanmaya başladım, yıllarca bu kulaklarım ne kadar gereksiz sesler, sözler dinledi. Dinlediklerim inancıma aykırı olduğunu ayırt edecek imana sahip değilsem yazık olmuş bana.
Ne ödedik?
Şu hale bak, kulağımın içerisindeki manyetik sistem bu kadar pahalı ise ya vücudumdaki diğeri sistemler nasıldır? Şimdi bu düşünce ile kulaktan başlayarak diğer organları tek tek düşünelim. Hangisine ücret ödedik Allah aşkına? Hepsini bizim hizmetimize veren Yüce Mevla’ya karşı bunca yıldan beri hangi ibadetleri yaptık? En başta namaza ne kadar ehemmiyet verdik?
Az önce hediyelik bir şeyler aldığım markete çalışan genç arkadaşla kısa bir sohbet yaptık. “Namaz kılıyor musun” dediğimde; “Ne yalan söyleyeyim, fırsat buldukça” dedi. “Değerli kardeşim namaz fırsat bulunca değil vakit gelince kılınır” dedim.
Evet, ezan sesini duyunca camiye gitmeyen veya secdeye varmayan kardeşlerim, sahi kulaklarınızdaki işiten sistem için ücret ödediniz mi? Pardon ne ücreti? Gücünüz mü yeter ücret ödemeye? Hadi bu yazıyı okuduktan sonra her organı bedava verene teşekkür etmek adına secdeye varmaya ne dersiniz? Zaten secde etmeden mutlu olmak mümkün değil.
Sabah namazı
Son Almanya ziyaretimde de hep bu konuyu düşündüm. Yıllar önce cumartesi ve pazar günleri sabah namazları bir başka oluyordu. Camilerin en az yarısı her yaştaki insanlar ile cıvıl cıvıl doluyordu. Namazdan sonra gruplar halinde çeşitli yerlerde kahvaltı yapılırdı, muhabbetin tadına doyulmazdı.
Sabah namazı için bir camiye gittim. İmam efendi Mülk Suresi’ni okuyordu, kalabalık bir dinleyicisi vardı. Melekler ve direkler… Biz de misafir olduğumuz evin sahibi ve oğlu ile gelmiştik. Bizden sonra elindeki baston ile yaşlı bir abi geldi. Sabah namazını yüreğim burkularak kıldım.
İsmini vermek istemediğim bu cemiyetlerin sayamayacağımız kadar gençleri var. Acaba onlar sabah namazını nerede kalıyorlar? Pardon yaşlılar veya orta yaşta olanlar camilere gelmeyince gençler gelir mi?
Huzur İslam’da
Her kimle konuşsanız “hocam” diyerek iç çekiyor. Söze başlarken ilk cümlesi ailesi oluyor. Oğlum evlenmiyor, kızım eşinden ayrıldı, hanımım şöyle beyim böyle diyerek dertlerini sıralıyor. Sosyal medyada aile efradının gülücüklerle dolu resimlerini paylaşmayı biliyorsunuz. İçi seni yakar dışı beni. Kimse kusura bakmasın, mutluluk resmî çizmekle huzur gelmez, Şu üç soruyu vicdanınıza sorun, cevaplarınızı imanınız ile tartın ondan sonra mutluluk arayın.
1. Ben kimim? Kendim ile barışık mıyım?
2. Beni Yaratan ile aram nasıl? O yüce kudretin sahibi ile barışık mıyım?
3. Benim köküm, gövdem, dallarım mesabesinde olan çevrem ile barışık mıyım?
Sosyal medyada yazı yazmak kolay, Acaba dün akşam internet hocalığı yapan kaç kişi sabah namazı için iki adım attı. Kulaklarımızdaki tellerden bakın konuyu nerelere getirdik. Belki bir öğüt alan, bir ders çıkaran olur ümidiyle. Tabi en başta kendi nefsimiz olmak üzere.
Değerli Kardeşlerim! Helak olan kavimlerden birisi de Hazreti Salih aleyhis selam’ın tebliğde bulunduğu Semud kavmidir. Bu kavmin bir özelliği de öğüt verenleri sevmemeleridir. Cenab-ı Allah bir ayet-i kerimede bu hakikati şöyle açıklıyor: “Salih onlardan yüz çevirip şöyle dedi: ‘Ey kavmim, ben size Rabbimin elçiliğini tamamen tebliğ ettim, size nasihat ettim, fakat siz öğüt verenleri sevmezsiniz.” (Araf, 79)
Rabbim bizleri hakkıyla öğüt alanlardan eylesin. Gözümüzdeki, kulağımızdaki ve diğer organlarımızdaki mucizeleri görüp kudret-i ilahi karşısında secdeye kapananlardan eylesin. Amin.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.