Kader konusundaki temel sapmalar

Kader; daraltmak1, bilmek2, güç yetirmek3, takdir olunmak4, ölçmek-hesap yapmak5, miktarını belirlemek6 manalarında kullanılmıştır. Terim anlamı ise; Allah’ın, yaratılışın başlangıcından sonuna kadar bütün varlıkların başına gelecek hadiseleri; nesne ve olayları ezelî ilmi ile bilip plânlaması ve takdir etmesidir.

Kader kavramının anlam alanına evrenin yaratılması, yönetilmesi, içerisinde cereyan eden olaylar, varlıklarla ilgili Allah celle celaluh’un koyduğu değişmez yasaları, insanın yaratılması; fiziksel özellikleri, rızkı, eceli, üzerine tekliflerin yüklenmesi, sorumluluklarını yerine getirip getirmemesi girmektedir.

Kaza kelimesi ise Kur’an-ı Kerim’de hükmetmek9, bitmek-sona ermek10, karar vermek11, emretmek12, belirlemek13 ve sağlam yapmak14 anlamlarında kullanılmıştır. Kazanın terim anlamı ise şöyledir: Allah Teâlâ’nın ezelî ilmi ile bilip takdir ettiği olayların vakti-saati gelince O’nun kontrolünde gerçekleşmesi ve varlık sahasına çıkmasıdır.

Allah elbette bilir

Allah Teâlâ ezeli ilmi ile her şeyi bilmektedir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şu ayet-i kerimede çok çarpıcı bir üslupla ifade edilmiştir: “Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır; onları O’ndan başkası bilemez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru (bütün olaylar) ne varsa apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz) yazılıdır.”7

“İnsana şah damarından bile yakın olan”8 Yüce Allah celle celaluh olayların en ince teferruatına kadar vakıfken, O’nu sadece “tümel olayları bilir, tekil ve tikel olayları bilemez” şeklindeki Aristocu anlayışla tasvir etmek ve algılamak sapıklıktır. Bu çerçevede; “Allah, benim kiminle evleneceğimi bilemez” biçimindeki Allah’a cehalet atfeden söylem de insanı dinden çıkarabilen bir sapıklıktır.

Çünkü bu söylemde Allah Teâlâ’nın tekil olayları önceden bilmediği inancı vardır. Allah celle celaluh’un ilim sıfatının ne olduğunu bilen ve O’nun bütün kullarına, ayette ifade edildiği gibi yakınlığını kavrayan bir kimse böyle bir söz sarf edemez. Allah celle celaluh’a cehalet izafe eden bir düşünceyi aklından bile geçiremez.

Yanlış anlayışlar

Özellikle teklif konusunda Yüce Allah’ın daha önceden mahlûkatın başına gelecek olan şeyleri bilmesi ve yazması, tasvirîdir. Olaylar vuku bulsun diye yazmamıştır. Herhangi bir cebir söz konusu değildir. Eğer Allah celle celaluh kullarını teklifler konusunda hem zorlayıp hem de zoraki yaptırdığı şeylerden hesaba çekecek olsa idi bu anlayış din ve peygamber gönderme hikmeti ile bağdaşmadığı gibi Allah celle celaluh’un adaletine de aykırı olurdu.

Hâlbuki Allah celle celaluh, mutlak adalet sahibidir. Bu konuda Cebriye denilen fatalitik (bütün olan bitenleri, kaderin önceden tespit ettiğine, bunların değişmeyeceğine inanan) anlayış insanın özgürlüğünü tamamen reddedip edilgen hâle getirdiği için bir dönem zalim sultanların da işine gelmiştir. Fakat nebevi ilme vâris olan âlimler bu görüşü onlarca hususta tenkit etmişler ve Cebriye’nin İslâm dışı bir mezhep olduğu hükmünü belirtmişlerdir. Her ne kadar tarih içerisinde bir ekol olarak görünse de bugün doğru bir İslâm kültürü ve ilmihâl bilgisi almayan sığınmacı ve pasif insanlar arasında hâlâ canlı bir anlayıştır.

Buna tepki olarak doğan Mutezile birçok çelişkiyi ve hastalığı içerisinde taşıyarak illetlerle malul olmuştur. Onun da eleştirisi yapılmış, birçok hususta bidatler taşıdığı kanaati belirtilmiştir. Günümüze daha çok rasyonaliteyi din yerine koyan sözde aydınlar arasında kendisini göstermektedir. Sistematik bir Kelam çalışması yapmadığımız için tarih içerisindeki Sünni ve bidat ekollerin eleştirisini burada yapmayacağız.

Izdırari fiiller

Bu konunun zihinlerde aydınlanması için; insanın sorumlu olduğunun farkına varıp ilahi olanı reddedip suçlamaması için şu hususun özellikle iyi kavranmasını istiyoruz. İnsan fiillerinin ızdırari (zorunlu) olanları vardır. İnsanın cinsiyet tercihi, şekli, şemaili, boyu posu, rengi, milliyeti, organlarının vücuda yerleştirilmesi, ecelinin belirlenmesi kendi elinde değildir, ızdıraridir (zorunludur). Allah celle celaluh, insana hiçbir seçme hakkı vermeden bunları belirlemiştir. Dolayısıyla bu alandan herhangi birisiyle övünmek insanın özgürlük alanına girmediği için cahilî bir anlayıştır.

Kur’an-ı Kerim’de de, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde de bu tavır yerilmiştir. Allah celle celaluh’un yarattığı fizikî yapıyı başkalarına teşhir etmek, yaratılışta insanın özgürlük alanına girmeyen; Allah celle celaluh’un var ettiği bir eserle başkasına caka satmaktır ki tam bir sapıklıktır.

İnsanın bir de ihtiyari; özgürlük alanına giren fiilleri vardır. İnsan, aklı ile bu fiilleri yapıp yapmamaya karar verir. Tam özgürdür. Yüce Allah, insana bu hususta hiçbir zorlama yapmaz. Çünkü O, insana emanet vermiştir.15 Birçok İslâm âlimi emaneti akıl, irade, özgürlük olarak ifade etmiştir. Emaneti İmam Şâfii (ö. 204 / 820) ise Allah celle celaluh’un gönderdiği dinî teklifler, emirler, yasaklar olarak tanımlamıştır. Bunlardan yola çıkarak şöyle bir şema çizebiliriz:

İnsanın özgürlüğü

Şekilde görüldüğü gibi, Yüce Allah peygamberleri vasıtasıyla imanı da küfrü de güzeli de çirkini de, hayrı da şerri de, iyiyi de kötüyü de tanıtmıştır. Kehf Suresi’nin 29. ayetinde belirtildiği üzere neticesine katlanmak kaydıyla: “De ki: Hak Rabbiniz tarafından gönderilmiştir. Artık dileyen iman etsin, dileyen de küfretsin.” buyurmuştur.

Bir başka ayette ise insan özgürlüğüne müdahale edilemeyeceği şöyle anlatılmıştır: “Dosdoğru yol ile sapıklık birbirinden kesin hatlarla ayrılmıştır. Bu nedenle dinde zorlama yoktur.”16 Bu ayet insanların dini tercihlerine baskı yapmanın yanlışlığını vurgular. Hatta insanların iyiyi tercih etmesi için yapılan en küçük iyiliğe birden yedi yüz katına, bazen de sonsuz sevap vermeyi Allah Teâlâ vaat etmiştir. Kötülüğe karşılık verilen ceza ise bire birdir.

Bu gösteriyor ki insan, aklını kullanarak Allah celle celaluh’un koymuş olduğu iyi ve güzel şeyleri tercih etmeli ve her türlü kötülükten kaçınmalıdır. Allah celle celaluh, insanları iyiliğe de kötülüğe de zorlamaz. Fakat insanların iyilik ve kötülüğü yapacaklarını önceden bilir. Fakat bu bilişi onları icbar etmez. Bütün mahlûkatın ilmi O’nun ilmi yanında bir katre değerinde bile değilken, mutlak âlim olan Allah celle celaluh’un önceden olayları bilmesinden daha doğal bir şey yoktur.

Bir örnek

Olayı şu örnekle açıklığa kavuşturabiliriz. Allah Teâlâ’nın yarattığı evreni ve uzayı keşfeden insanlar sınırlı ilimleri ile hangi günde hangi saatte hangi saniyede güneşin veya ayın tutulacağını, dünyamızın çevresinden geçecek olan bazı gezegenleri isimleri ile bilmekte ve ansiklopedilere, takvimlere yazmaktadırlar. Sormak gerekir:

Eğer insanlar takvimlere yazmasaydı, ansiklopedilere kaydetmeseydi, güneş ve ay tutulmayacak mıydı? Veya gezegenler yörüngesinde hareket etmeyecek miydi? Bu soruya cevap olarak hayır diyebiliyorsak ve “Takvime yazılmasının, ansiklopediye kaydedilmesinin olayın meydana gelmesiyle bir ilgisi yoktur.” tezini savunuyorsak o zaman Allah celle celaluh’un daha önceden olayları bilmesinin de, bizi o olayların gerçekleşmesine zorlamadığını kabul etmek zorundayız.

Kısacası, Allah celle celaluh ilmi ile bilir ama kimseyi herhangi bir şeye zorlamaz. Çünkü insan, O’nun tarafından özgür bir varlık olarak yaratılmıştır. Bu nedenle, insanın evrendeki yerini bilmesi; edilgen bir varlık olmadığını kabul etmesi gerekir.

Ne katil katillik günahını, ne ayyaş sarhoşluk günahını, ne hırsız hırsızlık günahını, ne de zinakâr kimse zina suçunu kader mahkûmu çerçevesinde kendisini aklayarak yaratıcıya yükleme sapıklığına düşmemelidir. Dileyen kendisidir; hayatın öznesidir. Allah Teâlâ, kulu neyi dilerse onu yaratır. Neticesine katlanmak kaydıyla insan her istediğini seçmekte hürdür.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Fecr 89 / 16.
2 En’am 6 / 91.
3 Enbiya 21 / 87; Nahl 16 / 86.
4 Kamer 54 / 12.
5 Furkan 25 / 2.
6 Mü’minun 23 / 18.
7 En’am 6 / 59.
8 Kaf 50 / 16.
9 Zümer 39 / 69.
10 Cuma 62 / 10.
11 Ahzab 33 / 36.
12 İsra 17 / 23.
13 En’am 6 / 2.
14 Enfal 7 / 42.
15 Bak Ahzab 33 / 72.
16 Bakara 2 / 256.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.