Dünyanın her yerinde, İslam’ın düşmanları iki şeyi hedeflediler. Bir, tesettürü bitirmek, iki, camileri boşaltmak. Kızlarımızın açılacak başka yerleri kalmadı. Allah aşkına biri bana söylesin, sıkılmadan, utanmadan her yerde vücudunu teşhir eden bu insanlara tesettürü kim anlatacak? Sokaklardaki teşhirciliğe kim dur diyecek?
Şu bizim dediklerimizin; anneleri kapalı, kızlarının göbeklerine varana kadar her tarafı açık seçik olanların anne ve babalarının vicdanı rahat mı acaba? Hiç mi şu ayeti duymamışlar: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Ahzap, 39)
Sıra erkeklerde
Her reklamda kadınları öne çıkararak çağdaş olmaya çalışanlar, kadınlara tesettür yerine tayt denilen boru gibi bir kıyafeti empoze ettiler. Anası çarşaflı kızı taytla gezmeye başlayınca görenler hayretler içinde kalırdı. Şimdilerde plajlarda bile giyinilmeyecek şekilde kadınlar sokaklarda, camilerin yanında çıplak gezmeye başlayınca, kadınların tayt dediği kıyafeti erkekler giymeye başladı. Bir zaman sonra erkekler çıplak gezerse şaşırmayın. Eşitlik sağlanmış olur.
Bu rezaletin asıl sebebi Çanakkale’de mağlup olanlar savaşı asıl kaleye çevirdiler. Aileler elden gidiyor, okutalım çocukları cahil kalmasınlar diyerek karma eğitim ile namahremliği ortadan kaldırdılar. Ülkemizin ahlakını üniversitede okuyan sözüm ona diplomalı cahiller ile bozdular. (İstisnaları bağrımıza basarız.) Sinemalar, televizyonlar, diziler, sosyal medya rezaletleri derken haram helal hassasiyeti gitti. Kredi (Faiz) belası neredeyse herkesi vurdu. Midesine haram girenler açıldı, saçıldı sözüm ona çağdaş oldular.
Her birimiz o kadar yüksek sesle bağıralım ki; bayrak inmesin, ezanlar dinmesin. Bunu demekle iş bitmiyor. Bundan sonra gelecek felaketleri bekleyin. İsmi konulmadık musibetler yağmur gibi yağarsa şaşmayın. Felaket tellallığı yapmayı sevmem ama maalesef gerçek bu. Çözüm, herkes kendinden başlayacak önce evini ve etrafını ıslah etmeye çalışacak. Hiç kimse kurtarıcı beklemesin. Biz kendimizi değiştirmedikçe Allah Teala nimetini değiştirmez. Nitekim R’ad Suresi 11. ayet-i kerime’de mealen şöyle buyuruluyor:
“Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz.”
Cemaat yoksulluğu
Yoksulluk var diye feveran edenler haklı. Türkiye’de yoksulluk sadece camilerde var. Camiler cemaatten yoksun, camiler emekli göbekli bir kaç amcaya kaldı. Gür bir sesim olsa da İlahiyat fakültesi ve İmam Hatip hocalarına talebelerine bu gidişatı sorsam. Fe eyne tezhebun? Bu gidişat nereye?
Tarikatlarının sayısı ile övünenler, en büyük cemaat bizimki diyenler, İslami STK olduğunu iddia edenler, ağızlarını açtıklarından Allah’tan kitaptan bahseden partililer. Fe eyne tezhebun? Bunca diyanet görevlisi bu duruma bir çözüm bulmak için neler yapıyorlar? Önüne gelen hocalara saldırıyor. Benim maksadım kimse suçlamak değil. Kanayan yaraya merhem nasıl olmalıyızın sancısıdır bu.
Gidişat afet çağrısından başka bir şey değil. Bekleyin deprem olduğunda kirişin altında bizi hatırlarsınız. Afetler, yangınlar evinizi sardığında bizi hatırlarsınız. Kimisi ihale peşinde, kimisi tapu işlerinde alavere dalavere peşinde. Partililer gelecek senenin seçimi için şimdiden yollara düştü. Ahlak erozyonunu önlemek için yollara düşen kaç kişi var?
Belki de boşuna
Sosyal medya da sokaklardan farklı mı? Gelinlik elbisesi içerisinde olan eşinin resimlerini sosyal medyada niçin paylaşıyorlar? Piknikte, bağda, bahçede ailesi ile beraber olduğu resimleri niçin paylaşıyorlar? Elbiselerini evlerinde unutmuş olan bayanları yanlarındaki erkekler niçin uyarmazlar? Sahi yeni bir din mi çıktı? İbadetsiz, tesettürsüz, haramsız, helalsiz bir din mi bu?
Hem Müslüman olduğunu zanneden hem de din düşmanlığı yapan zavallıları anlayamadım? Yaşarken tesettürü inkar edenlere tavsiyem, ölünce kefenlerinin de kıyafetleri gibi olmasını vasiyet etsinler. Mezarda tesettürlü kefene gerek yoktur. Nasıl olsa yılanlara, çıyanlara yem olacaklar. Tesettüre düşmansanız bilin ki katıksız bir din düşmanısınız. Kalbinizde iman olmuş olsa idi caddelerin sokakların halini görünce içinizde biz sızı duyardınız.
Ben de biliyorum ki boşuna uğraşıyorum, bu yazılarla oralara ulaşılmaz. Ulaşsa da mideler temizlenmeden, faiz belasından kurtulmadan ahlaki erozyon bitmez. Benim bir tek gayem var. Ülkemizi içten işgal edenlere karşı gücüm miktarınca mücadele etmek. Bu dünyadan giderken iman ile gitmek. Onun için caddelerdeki, sokaklardaki açık saçıklığa kayıtsız kalamam. Sokakların haline isyan ediyorum. Şair İbrahim Kartal ne güzel demiş:
Cephede ter döken Hatice Bacı…
Yazık ki ahfadı ona yabancı.
Gittikçe artıyor acılı sancı.
Bu rezil düzene kim dur diyecek?
Buyurun şu çarşı, şu tezgâh, vitrin.
Adeta akıyor sokaklar irin.
Ey şuur sahibi var ise fikrin.
Bu rezil düzene kim dur diyecek?
Gurbetçi kardeşlerim
Bugünlerde Bursa’da, bilhassa Avrupa’dan gelen kardeşlerim ile karşılaşıyoruz. Büyük çoğunluğunun eşleri ve kızları tesettürlü… Sağdan soldan onlara bakıp dudak bükenleri görünce şairin şu sözü aklıma geliyor: “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya…” Eskiden Avrupa’daki kardeşlerime; “Bir an evvel ülkemize dönün, çocuklarınıza burada sahip olamazsınız” derdik. Tam tersi oldu…Şimdi Avrupa’dan gelenler çocuklarının burada bozulacağından korkar oldular…
Gurbetçi kardeşlerim sakın akrabalarınızla bağınızı kesmeyin… Elbiselerini evde bırakıp vücudunun çeşitli yerlerine şekiller veren ve kendilerini birilerine kabul ettirmek için dünyalarını berbat, ahiretlerini harap eden zavallılara davranışlarınız ile örnek olmaya çalışın…
Trendeki tartışma
Geçenlerde genç sakallı bir kardeşimiz eşi ve iki kızı ile trene bindi. Yan tarafta yüzleri dünya haritası gibi çeşitli boyalar ile boyanmış, burunlarında ve kaşlarında madeni parçalar olan, beraber oldukları erkeklerin her tarafı dövme dolu gençler şöyle diyorlardı: “Bıktık şu Suriyelilerden… Şunların dünyadan, Avrupa’dan hiç haberleri yok… Okul bilmez bu cahiller, ülkemizi de berbat ettiler.”
Bu sözleri duyan genç kızımız müdahale etti: “Lütfen böyle hakaret ederek konuşmayın. Biz Suriyeli değiliz. Avrupa’dan bahsettiniz, ben Avrupa’da yaşayan bir gurbetçi çocuğuyum. Orada doğdum, Avrupa’da okudum tıp doktoru oldum. Kardeşim de uçak mühendisliği okudu. Ben bir hastanede başhekimim. Babam hafız ve orada yüzlerce çocuk yetiştirdi. Biz başta Almanca olmak üzere dört tane dil biliyoruz.”
Bu sözleri duyan gençler eşekten düşmüşe döndüler: “Ama doktor hanım biraz da kıyafetinizi çağa uydursanız olmaz mıydı?” dediler. Cevabı hazırdı: “Biz çağa göre değil, çağlar üstü İslam’a göre yaşıyoruz.” Karşıdaki kızlardan bir tanesi; “Sadece müslüman siz misiniz, biz de müslümanız” deyince doktor hanım şöyle cevap verdi:
“Tabi kardeşlerim, elbette Müslümansınız; ama kendimizi birilerine benzetmeye çalışırsak yönümüzü kaybederiz. Lütfen sizden ricam, İslam’da kadının yeri nedir, bunu bir araştırın. Sosyal medyanın oyununa gelmeyin… Bugün sırtınızdan kıyafetimizi soyanların hedefinin göklerdeki bayrağı indirmek, minarelerdeki ezanı susturmak olduğunu iyi bilin.”
Karşıdakiler ağızlarını açamadılar… Bu konuşmalar beni çok mutlu etti, babalarının boynuna sarıldım; “Seni tebrik ediyorum” dedim. Konuşup tanışmak istedim, fakat konuşamadım; çünkü gözyaşlarıma hakim olamadım. Gurbetçi kardeşlerim, ne olur her yerde örnek olmaya devam edin…
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.