2020 yılında Ramazan sohbeti için Almanya’nın Ulm bölgesine gitmiştim. Tokat asıllı bir kardeşimizin sünnetle ilgili hatırası beni duygulandırmıştı. Yıllar önce yanına yüz elli bin mark alıp Türkiye’ye gelmiş. Kâr payı dağıtan bir holdinge parayı teslim etmek üzereymiş. Kaldığı otelde Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in sünneti ve tavsiyesidir diyerekten istihare namazı kılıp yatağa uzanmış.
Rüyasında holding patronu ona; ‘’Üzerimde yeteri kadar insanın vebali var, bir de sen vebal yükleme omzuma” demiş. Kardeşimiz gerekli mesajı almış ve Konya’ya gitmekten vazgeçip Almanya’ya geri dönmüş. Çok geçmeden o şirket iflas etmiş ve para yatıranlar çok pişman olmuşlar. Kardeşimiz; “Sünnete uymam benim kazancımı batmaktan kurtardı” diyerek anlatmıştı bu hatırasını.
Diriltici ruh
Sünnetin diriltici ruhunu ortaya koyan bir başka olaya da yakın zamanda şahit olduk. Dünyanın vicdanını harekete geçirecek bir sünnet ihyasıydı bu. Bedir ashabının Peygamber sallellahu aleyhi ve sellem’in irşadıyla esirlere yaptığı insani muamelenin aynısını Gazze’de Hamas esirlerine yapıyordu. Bu görüntüler başta ABD olmak üzere batılı vicdan sahiplerini sarstı. Asrımızın Bedir aslanları inşallah İslam güneşinin batıdan doğuşuna da vesile olacak. İnsanlık yeni bir asr-ı saadet medeniyetinin şefkatli kucağında mutluluğa gözlerinin açacak.
Hatırlayın bunun bir başka misalini 15 Temmuz gecesinde yaşadık. Birçok güzel insanla beraber sarıkları ile sakalları ile Mahmud Efendi’nin talebeleri de meydanlara inmişlerdi. Ümmetin geleceği için çok önemli bir geceydi ve bu kardeşlerimiz de mücadeledeki yerlerini almıştı. O gece bankamatik kuyruklarında sıra bekleyenler, seküler kıyafetlere karşı alternatif sunan bu kardeşlerimizi zaman zaman sünnete uygun giyimlerinden dolayı taciz ediyorlar. Çünkü kendilerini ümmet olarak hissetmiyorlar.
Bütün bunlar Sünnet olmadan Ümmet olmaz gerçeğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Sünnete kastedenler aslında ümmetin varlığına birliğine kastetmiş olan suikast timidir. İki milyarlık İslam coğrafyası bunun canlı ve can yakan manzaralarıyla doludur. Ümmet-i Muhammet yeryüzünde hilafeti ihya etmedikçe Müslümanların ve insanlığın huzur ve saadeti hayalden öte bir mana ifade etmeyecektir.
Sünneti yaşayanlar
Umrede tanıştığım Ürdünlü genç; ‘’Osmanlı gitti biz babası öldürülmüş yetimlere döndük, herkes bizi tokatlıyor ve eziyor’’ demişti. Hilafetin ilgası ümmetin dağılması anlamına geliyor ki bir daha ayağa kalkamadık. Öncelikle bireysel hilafetin ihyasına fert fert gayret edersek Rabbim küresel hilafeti de nasip edecektir inşallah. Bireysel hilafetten kastımız bizzat sünnetin yaşanmasıdır. Bunu Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’den öğreniyoruz.
Sevgili Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem bir gün; “Allah’ın rahmeti halifelerimin üzerine olsun’’ diye dua edince ashab-ı kiram; “Ya Resulullah sizin halifeleriniz kimlerdir?” diye soruyorlar. Ebedi Önderimiz müjdeyi veriyor: “Onlar benim sünnetimi yaşayıp Allah’ın kullarına öğretenlerdir.” (Ebû Nuaym, Ahbaru Isfahan, 1/81; Taberânî, el-Evsat, no. 5842; Suyûtî, el-Câmi‘u’s Sağîr, 1/61.)
Halife, bir insan gittikten sonra onun yerine vazife yapan kişi demektir. Peygamberimiz, sünnetini ihya edenleri böyle büyük bir sıfatla anıyor. Bu duaya nail olabilmek gerçekten çok büyük bir şereftir. Dünyanın bütün makamlar bir gölgeden, bir rüyadan ibarettir. Dünyadaki asıl sultanlık onun “halifem” dediği bu makamı elde edebilmektir. Bu da sünnete ittiba ile olur.
Sünnetin ihyası dünyevi olduğu kadar, ahiretteki saadet ve selametimiz için de önemlidir. Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Kim benim sünnetimi ihya (yaşatırsa) ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur.” (Tirmizî, İlim, 39) Öyleyse bizim dünyadaki en önemli işimiz hayatımızı sünnet-i seniyeye göre şekillendirmektir. Böylece yaşadığımız bu asırda onun tebessümle “halifelerim” dediği seçkin bahtiyarlardan oluruz.
İki kanat
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem iki emanetiyle bugün aramızdadır. Veda Haccı’nda; ‘’Size iki emanet bırakıyorum. Bu iki emanete sıkı sıkıya sarılırsanız ebediyen yoldan çıkmazsınız. Allah’ın kitabı ve peygamberinin sünneti.” (Muvatta, Kader, 3) Bu hadisten mülhem olarak Abdülkadir Geylani Hazretleri; “Allah yolunda iki kanadın olsun: Kitap ve Sünnet’’ diyerek nasihat etmiştir.
Müsteşriklerin ezberlerini tekrarlayan bazı kendini bilmezler, bizim bir kanadımızı kırmak için ellerinden geleni ardına koymuyorlar. Peygamber Efendimiz’in sünnetini devre dışı bırakarak Kur’an’ı keyiflerine göre yorumlamak istiyorlar. Onlar da biliyor ki bir kanadı kırık kuş uçamaz ve vahşi hayvanlara yem olur. Ve biliyorlar ki sünneti ellerinden almadan bu toplumun yaşam tarzını değiştiremezler. Sünnet olmazsa ümmet tanınmaz hale gelir.
Farz edelim bugün Peygamberimiz dünyanın herhangi bir yerinde Müslümanların olduğu bir yere gelse, sünnetini yaşayıp yaşatanları görse; “Bunlar benim ümmetim” deyip tanır. Gel gör ki sünnet bilicini, ruhunu yitirmiş muhalif rüzgarlara kendini kaptırmışları Medine’de görse tanıyamaz ve “ümmetim” demez. Çünkü batının ve batılın rengi her tonuyla üzerlerine sinmiş, kapkara ruhsuz birer heykele dönüşmüşlerdir. Seküler ideolojiye kurban gidenler keler deliğinden çıksalar bile ümmetin siması yüzlerinden alınmıştır.
Onun için Resül-i Ekrem sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetini ihya eden halifeleri, sünneti ihya etmekle aslında ümmeti de ihya etmiş olurlar. Çünkü sünnetin ihyası, ümmetin ihyası; sünnetin imhası, ümmetin imhasıdır. Asr-ı saadette ümmeti parçalamak isteyen Yahudi ve münafıklar Peygamberimizin firaset ve dirayeti sayesinde bozguna uğramıştı. Bugün de aynı durum söz konusudur. Bugünkü sünneti hafife alan müsteşrikler de onların devamıdır.
Yitik değerler
Ümmetin kurtuluşu sünnette bağlılığımıza bağlıdır. Alemlere Rahmet Efendimiz’in diğer insanlardan farkı vahiy alması ve hiç şüphesiz ki güzeller güzeli bir ahlaka ve üstün karaktere sahip olmasıdır. Emin oluşu, adaleti, merhameti ve istikameti bugün bizim için en önemli sünnetleridir. Bunlar ümmetin yitik değerleri olduğu için bugün İslam dünyası ayağa kalkamıyor. Bir yanda Gazze acılar, hastalıklar, yokluk, yoksulluk ve ölümle boğuşurken diğer yanda dünyalığın sarhoşu olmuş ümmetin hal-i pürmelali…
Hatırlayın Peygamber Efendimiz henüz gençti. Mekke’de haksızlığa uğrayan Yemenli bir tüccar Ebu Kubeys dağına çıkarak Mekkelilere seslenmiş ve yardım istemişti. Bilmiyorum, Ebu Kubeys dağına çıkıp şöyle haykırmak geliyor mu içinizden: “Ey Ümmet-i Muhammed kendinize gelin, kıyamet kopmadan kıyam edin. Yoksa mahşerdeki kıyam nedamet ve hüsran olur.”
Özellikle Peygamber mirasına sahip olan alimler ve arifler bu sesi gönülden işitip duymalı, gereğini yapmak için bütün varlığını seferber etmeli. Sahte ve yapay gündemlerle meşgul olmadan, uykuları kaçmış, bir mesuliyete müdrik olarak bu sese kulak vermeli. Halife-i Resul olma vazifesiyle bu meşum yangından insanımızı kurtarma gayretine geçmeli.
Küfür cephesi ittifakla İslam’a ve Müslümanlara kastetmiş 21. asrın en büyük cinayetinde yerlerini almışlar. Müslüman alimler ve münevverler neyi bekliyor? Üniversiteler, mektepler, medreseler neyi bekliyor. Vakıflar, dernekler, sivil toplum neyi bekliyor. Bir kıvılcımı başlatacak kadar enerjiniz kalmadı mı? Bu sözleri en başta kendi nefsime söylüyorum.
Şu zamanın en önemli sünneti zulüm karşısında dikilmek ve bunun mücadelesini vermektir. Başka gündemlere takılanlar kaybeder. Muhteşem istikbalin tohumlarını ilk günkü heyecanla yaşayan Kur’an Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnet-i seniyesine sarılan halifeler ekeceklerdir. Mevsim bahar, eller duada, gözler ufukta, güneş doğmak üzere…
Recep Uzun/ İrfanDunyamiz.com
Sünnet Yolumuz ↗
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.
Hayat Kitabımız ↗
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.