Tanıdığım ünsüzler

mahmut-toptas-3-1

Mahmut Toptaş Hocamızın Cantaş Yayınları’ndan çıkan Tanıdığım Ünsüzler kitabı, bir solukta okuduğum, okurken de gerçekten çok zevk aldığım bir kitap oldu. Hocanın bulutların üzerinde gezer gibi kullandığı rahat ve nefes alan dili sayesinde bu eser çok kolay bir şekilde okunuyor.

Bir taraftan ünlü olmayan insanların ibretli hayat hikâyeleri ile ders verilirken, diğer taraftan da adeta okuyucu dinlendiriliyor. Müellifin keyifli üslubu sayesinde güler yüzle okuyabileceğimiz bu kitap, konusu ve üslubu itibari ile her yaştan ve her eğitim durumundan kişiye hitap ediyor.

Her insanın bir hikâyesi vardır

Mahmut Toptaş Hocamız bu kıymetli eseri ile bize, her insanın değerli olduğunu ve her insanın bir hikâyesi olduğunu hatırlatıyor. Eseri okuduğumuzda bu kıymetin farkına varıyor ve daha sevgi dolu bir bakışla insanlara bakmaya başlıyoruz. Müellifin yaptığı karmaşık olmayan karakter analizleri sayesinde de kitabın kahramanlarını en güzel şekilde tanımış oluyoruz. Mesela yüz elli kadar kedisinden başka hiç kimsesi olmayan emekli Erman Bey’in hikâyesini veya namaz kılmayan amirine hizmet etmek istemeyen Doğu Türkistanlı gencin hikâyesini okuduğumuzda sanki onları görmüş gibi oluyoruz.

Gereksiz ayrıntıları geçip mesaja odaklanıyor

İlmî derinliği ve istikametli bakış açısı ile tanıdığımız Mahmut Toptaş Hocamız, bu eserinde ilmî izahlara kesinlikle girmiyor. Eserdeki her bir hayat hikâyesini kimi zaman bir ayetle kimi zaman da hikmetli bir mesajla bitiyor. Mesela “Soyguncu” başlıklı yazısını şöyle enfes bir mesajla bitiriyor: “Geçtiğin yerlere fidan dikerek yürü. Bir daha onların gölgesinde oturmayacağını bilsen de dikmeye devam et. Bazen olur ki başkalarının gölgelenmesi seni serinletir.”

Müellif, eserinde vereceği mesajı ön plana çıkartıyor ve bunu yaparken de gereksiz hiçbir ayrıntıdan bahsetmiyor. Mesela bir yerden bahsedecekse o yerin ismini söylemeden “vaizlik yaptığım yer” deyip geçiyor. Yıllardır Kur’an tefsiri ile iştigal eden müellifin detaylara girmemek ve gereksiz ayrıntılara yer vermemek konusunda Kur’anî metodu kullandığını söyleyebiliriz. Zira Kur’an’da da mesajı gölgede bırakacak ayrıntılara girilmemektedir.

İslam’a hizmete teşvik ediyor

Eserde anlatılan kişilerin ortak özellikleri hayırda önde gitmeleri ve az imkânlarla çok şeyi başarmaları… Başka bir ifade ile eserin konusu; Allah’ın rızasını güden samimi insanların “bu ne güzel insanmış” dedirten hikâyeleridir. Okuyucuyu İslam’a hizmet etmeye ve iyilik yapmaya teşvik eden bu eserin, bu konuda ileri düzeyde bir motivasyon sağladığını söyleyebiliriz. Bir liraya kara tren bileti alan, üç saatlik yolculuk yapan ve o yolculuk esnasında bütün vagonları dolaşarak dini tebliğ eden, sonra bir lira vererek dönüş biletini alan ve dönüşte de aynı şeyi yapan Şevket Hoca’nın hikâyesi bu örneklerden yalnızca bir tanesi…

Bu ve benzeri çok sayıda örneğin anlatıldığı eserin insanları gayrete getirme konusunda çok başarılı olduğunu tahmin ediyoruz. Bu anlamda hizmetten geri kalan ve vakitlerini boşa harcayan dost ve akrabamıza bu kitabı okutmamız faydalı olacaktır diye düşünüyoruz. Veya “benim pilim bitmiş, ben artık bir şey yapamam” diye düşünen insanlar için ufuk açıcı olacaktır.

Herkesin iyi yönleri görülüyor

Eserde dikkatimizi çeken en önemli yönlerden bir tanesi de müellifin meselelere son derecece müspet bir tarzda yaklaşması… Eserde genellikle esere konu olan insanların iyi taraflarının görülmeye çalışıldığını ve bu iyi yönlerin ön plana çıkartıldığını görüyoruz. Bardağın dolu tarafını görme anlayışının en güzel örneğini sunan bu eserde az da olsa ibretlik kötü örneklere de yer veriliyor. Bir dükkân açıp zengin olduktan sonra cübbesini çıkartan, sakalını kazıtan ve fakirken evlendiği dört çocuğunun annesi olan hanımını boşayan adamın hikâyesi bu istisnalardan bir tanesi…

Eserdeki hikâyelerin arasında ara sıra da bazı erdemlerden bahsediliyor. Müellif zaman zaman okuyucuya sıcak hitaplarla tavsiyelerde bulunmayı da ihmal etmiyor. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesine Ali İhsan Hoca başlıklı yazıda rastlıyoruz. Mahmut Toptaş Hocamız bu bölümde diyor ki: “Çok yanlış işler yapan, yanlış yerlerde dolaşan, yaptığı yanlış sebebiyle utancından selamı sabahı kesen dostlarım az da olsa var ama ben onlardan bağımı koparmadım. O, dostluk bağını benden koparmak için benden kaçsa bile ben koparmamak için yıllarca arkasından koşarım ve sonunda yine dostluğumu devam ettiririm. Siz de benim gibi yapın; kazanırsınız, kaybetmezsiniz.”

Bu örnekte de görüldüğü üzere müellif son derece tatlı bir üslupla nasihat ettiği için bu nasihat insanları rahatsız etmemektedir. Bilakis iyi niyetli düşünmeye, güzel bakıp güzel görmeye teşvik etmektedir. Bu teşvik bir gönül insanından geldiği için de son derece tesirlidir.

İmanınızın tadını hissedersiniz

Bu eserle ilgili yapmış olduğumuz en önemli tespit de şu oldu: Kötü şartlarda bile iyi işler yapan samimi kimselerin bu hikâyelerini okuyunca, çok önemli bir hakikati fark ettik. Bu hakikat şudur ki İslam bir çile ve ıstırap dini değildir. İslam’ın yüce peygamberi de çile ve ıstırap peygamberi değildir. Zaten bu şekildeki bir tanımlama nebevi yoldan gelmemiştir. Sonradan bu sıfatlar kendisine yakıştırılmıştır.

Elbette ki Müslümanların bir derdi, bir davası ve bir de ıstırabı vardır, olmalıdır da… Ancak bu durum, İslam’a ve Peygamberine hüzün sıfatı eklememizi gerektirmez. Diğer taraftan Müslümanın çektiği çile salt bir çile de değildir. İman neşesi ile iç içe geçmiş bir çiledir. İman edenler cennete giden kervanın kutlu yolcularıdır. Bu nedenle galip ve mesrurdurlar. Zaman zaman acı çekseler de İslam’ı yaşamanın keyfini her daim sürerler. Müslüman olmanın mutluluğunu her daim hissederler.

İslam sürur dinidir

Peygamberimiz çile çekmiştir ancak kendisini görenlere de çilelerini unutturmuş ve onlara sürur vermiştir. Bunun için onun asrına “çile asrı” değil, “mutluluk asrı” denmiştir. Varlığı ile âlemi mesrur ettiği için o bir sürur peygamberidir. İslam da mutluluk dinidir. Kaldı ki İslam insanlara dünya ve ahiret saadetini vaat eder. Biz de zaten dünya ve ahirette çile isteyerek dua etmeyiz.

İşte Mahmut Toptaş Hocamızın bu kitabını okuduğumuzda, insanları dinimize ve dinimizin güzelliklerine davet ederken, onlara bu mutluluk kapısını işaret etmemizin gerektiğini anlıyoruz. Hz. Peygamber’in kendisini tanımlamadığı bir sıfatla onu tanımlamanın doğru olmadığını anlıyoruz. Bu düşüncenin ümit veren bir din algısını inşa etmeyeceğini, karamsar bir din algısını besleyeceğini anlıyoruz.

İslam’ın sürur dini olduğunu anladığımızda İslam’a taze bir nefes ile daha güzel ve daha heyecanlı bir şekilde hizmet edebileceğimizi anlıyoruz. Bunun için bu kitabı mutlaka okuyalım.

Aydın Başar/ Dunyabizim

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir yorum

  1. Züleyha özmermer

    ☺️kitabı hemen heyecanla sipariş etme vesilem oldu yazınız.
    Teşekkür ederim

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.