Tarakçı Hamit efendi dedemin arkadaşıydı…

Tarakçı Hamit Efendi, Ordu‘ya bağlı Kumru kazasının Fizme beldesinde doğmuştur. Babası Mustafa Efendi, annesi Gülizar hanımdır. Soyadı kanunu çıkınca Kısık soy ismini almıştır. Fizmeli Abdi Hocaefendi‘den ders almış, daha sonra Tokat ve Çorum‘da eğitimine devam etmiştir. Çorumlu Mustafa Rumi Efendi’nin medresesinde eğitimini ikmal edip ondan icazet almıştır.

Mustafa Rumi Efendi, Abdullah i Mekki‘nin talebesi ve halifesidir. Böylece Tarakçı Hamit Efendi küçük yaşlarda tasavvufla da tanışmış ve sonrasında tarikata intisap etmiştir. Nakşilik hocalar zümresinden yani ilim erbabı kimselerden geldiği için Nakşiliğe Hacegan yolu da denilmiştir. Özellikle fıkıh konusunda yetişmiş alimler silsile halkalarını teşekkül ettirmişlerdir. Bu yolun temeli Ehl-i Sünnet itikadına sahip olmak  ve Kitap ve Sünnet’e sımsıkı bağlı olmaktır. 

Arayış dönemi

Tarakçı Hamit Efendi daha sonra Tokatlı Mustafa Haki Efendi’ye, onun vefatı sonrasında da Sivaslı Mustafa Taki Efendiye intisap etmiştir. Daha sonrasında da Sivaslı Şeyh İhramcızade İsmail Efendi‘ye intisap etmiştir. İhramcızade’ye intisap etmeden önce Mustafa Haki Efendi’nin oğlu Bahaüddin Efendi’ye intisap etmek üzere Şam’a gittiği, sahrada kendisini ziyaret ettiği, Behâüddin Efendi’nin elinde kalan çayı ona ikram ederek; “Hacı İsmail Efendi’yi beğenmezsen işte böyle nasibin yarım bardak çay olur” dediği anlatılır.

Bahaüddin Efendi’nin bu sözü her ne kadar bir işaret alsa da içindeki arayışı dindiremeyen Hamit Efendi Medine’ye göçer ve orada bir kaç yıl kalır. Oradayken tarak yaparak geçimini sağlar. Maddi sıkıntıya düştüğü bir dönemde bir doktor, görmüş olduğu rüyanın tesiriyle ona yol parasını verir. Bunun üzerine memleketine dönen Hamit Efendi bir müddet sonra trenle Sivas’a gitmeye karar verir.

Fakat yine de kararsızlığı tam olarak geçmiş değildir. İsmail Hakkı Hazretlerine intisap etme konusunda içinden şöyle geçirir: “Eğer beni istasyonda gelip karşılamaz ise teslim olmam.” Sivas’a geldiğinde İhracızade Hazretlerinin İstasyonda beklemekte olduğunu görür ve “Efendim sana geldim” diyerek üstadının eline yapışır. İhracızade Hazretleri ise ona şu dörtlüğünü okur:

Katremizden hisse al bî-gâr-ı derya olmuşuz.
Cümle halka bir bakışla çeşm-i bînâ olmuşuz.
Gerçi zahirde lisân-ı nâs ile güftârımız.
Mânâ yüzünden soyunup hep muarrâ olmuşuz.

Hamit Efendi artık İhramcızade’ye bağlanmış ve onun sevdiği bir dervişi olmuştur. İsmail Efendi’nin; “Hacılar ve hocalar yeğin yeğin teslim olmazlar, teslim olunca tam olurlar” sözünü Tarakçı Hamit Efendi için söylediği anlatılır. Yine bir ziyaretinde Hamit Hoca’nın, Sivas toprağına ayak basıp “Ziyaretimiz makbul oldu, dönelim gardaşlar” dediği, o esnada İsmail Efendi’nin de bulunduğu yerden; “Hamit Hoca bizi ziyarete geldi, gitti” dediği rivayet edilir.

Yine bir gün Sivas ziyaretinde İhramcızade’nin eşinin kendisine; “Oğlum Hamit, bu senin şeyhe bir şeyler söyle, evde ocakta ne bulursa fakire fukaraya veriyor. Şu gördüğün eski  kilimden başka yere serecek bir şey yok evde. Korkarım biri gelse istese onu da hemen verir, biz de açıkta kalırız” dediği anlatılır. Buna mukabil Hamit Efendi de onun Allah için her şeyini feda edebilecek büyük bir veli olduğunu söyler. Bu da İhramcızade’nin dünya malına verdiği önemi göstermesi açısından önemli bir menkıbedir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı manzara-hatiralarin-izinde-hatira-arsivi-anilar-gecidi-irfandunyamizali.jpg

Sözünü esirgemezdi

Tarakçı Hamit Efendi şeriata son derece bağlı ve tavizsiz bir zattır. Bu konuda gevşeklik gösterenleri tenkit eder, yanlışlarını çekinmeden söyler. Hocası Abdi Efendi’yi bile eleştirdiği rivayetler arasındadır. Sözünü dudaktan gözünü budaktan sakınmayan bir mizaca sahiptir. Dolayısıyla sert mizaçlı olduğu söylenebilir. Takva üzere bir hayat süren Hamit Hoca özellikle kadınların bulunduğu meclislere girmemeye özen gösterir. Fotoğraf çektirmeye de pek hoş bakmaz.

Hamit Hoca’nın ömrü, Kur’an hizmetinde geçmiştir. Bu uğurda kendisine teklif edilen nice dünya nimetini (ev, arsa, tarla makam mansıp) elinin tersi ile geri çevirmiş ve imkan ölçüsünde ilim irşad faaliyetiyle meşgul olmuştur. Kur’an ile geçen bir ömrü olduğu için birileri Kur’an’ı yanlış okusa; “Doğrusu şöyledir” diyerek hemen uyarmıştır. Geceleri pek uyumadığı, ibadetlerine düşkün olduğu, kitaplarının bulunduğu bir odada vakit geçirdiği, kahve ve çayını kendisi yaptığı anlatılır.

Gelini Havva hanımın anlatmasına göre, yakınlarını; “Bedava çalışıyorsunuz. Şeytan, sizi dünya işleri ile kandırıyor, dünyaya dalıyorsunuz!” diye uyarmıştır. Helal gıda hassasiyeti herkesçe malum olan Hocamız dünyalık mala mülke hiç iltifat etmemiştir. Günlük hayatında kimseye yük olmadan alnının teri ile geçinmeyi tercih etmiştir. Kendi elinin emeğiyle, tarak, bıçak, beşik, çıkrık vs. yaparak satmış, kifaf-ı nefs miktarınca geçinmiştir.

Dedemin arkadaşıydı

Hamit Hoca rahmetli dedemin de iyi arkadaşıydı. Zaman zaman ziyaretleşip hediyeleşirlerdi. Dedem ona bir yün heybe vermiş, o da kendisine kendi el emeği bir çıkrık hediye etmiş. O zamanlar köylerde kendir (hint keneviri) ekilir onun liflerinden bu çıkrıkla halat misali ipler yapılırdı. Çocukluğumda dört makaralı çıkrıkla ip yapımına yardımcı olduğumu hatırlarım.

Hamit Efendi’nin çokça yaya veya atla Hacca gittiği rivayet edilir. Bir keresinde dedeme; “Senin hediye ettiğin bu heybe üç kere Hacca gitti geldi” demiştir. Ahmet dedemin Sivaslı İhramcızade‘ye intisabına vesile olmuştur. Kiraz Hoca’yı bizzat yaya olarak Sivas’a götürmüş İhramcızade’den istifadesini sağlamıştır. Daha onun gibi nicelerini Sivas’a götürüp getirmiştir.

Rahmetli dedeme; “Sana üç nasihatim var, bunları dinle ve uy” demiş sonrasında şunları söylemiş; “Sakın köye muhtar olma! Davullu zurnalı düğüne gitme! Bir de (ceberut) devlet memurlarını evine alıp da onlara yemek verme!” Malum o zamanlar memurlar köylülere iyi davranmıyor ve onları sömürüyorlardı. Merhum dedeciğim son maddede sukut edince Hamit Hoca da; “Onları alıştırdın, bana evet diyemiyorsun” diye sitem eder.

Mesaj verirdi

Hamit Hoca’nın işte bu şekilde insanları uyarma ve insanlara mesaj verme derdi vardır. Yine onun şöyle bir hatırası anlatılır: Yaylada yanına bir tanıdık gelir; ‘’Hocam ben bir merkep satın almak istiyorum. Pazara gidelim, ben pek anlamam, siz bu konuda daha tecrübelisiniz, bana yardımcı olun” der. Hocamız kabul eder, beraber hayvan pazarına giderler.

Hoca bakar merkebin biri hiç durmadan anırıyor, dikkatini çeker ve “bunu alalım” der. Adam; “Olur mu hocam bu hiç susmuyor’’ deyince Hocamız; “Oğlum bu eşek aşık, onun için bağırıyor. Aşkı olmayanda hayır yoktur” der. Daha sonra da dünyevi aşka meyilli olan insanların Allah’a daha kolay aşık olacaklarını anlatır. Böylece muhatabına bir mesaj vermiş olur.

Vefatı

Hamit Hoca bizim bölgemizde daha çok gezici irşat yapmasıyla meşhurdur. Yakınlarının anlatmasına göre seyahate düşkün biri olan Hamit Hoca, Sivas, Ünye, Terme, Tokat gibi yerleri sıkça gezer, dostları ile bir araya gelmekten memnuniyet duymaktadır. Bununla birlikte Hamit Hoca’yı tanıyanlar onun sohbetinden istifade etmek için onu muhtelif köylere davet ederler, o da bu davetlere icabet eder.

Hatta 1949 yılında vefatı da yine böyle bir ziyaret yolunda Terme- Çarşamba arasında bir kaza sebebiyle vaki olmuştur. Sivas’tan geleli henüz birkaç gün olmasına rağmen, tanıdıkları ona; “Bizi de Sivas’a götür” demişler, o da onları kıramamış ve yolda bir kaza sonucu vefat etmiştir.

Hamit Efendi alim, arif, abid Allah dostu olarak yöremizde haklı bir şöhrete sahiptir. Kabrinin bulunduğu Fatsa Mağazalar başındaki kabristan Belediye tarafında yeniden düzenlenip ziyarete açılmıştır. Ruhu şad mekanı cennet olsun! Onun ve bütün geçmişlerimizin ervahı için bir Fatiha, üç ihlas okuyalım.

Son olarak bu yazının hazırlanmasında istifade ettiğim Ahmet Çapku, İsmail Hakkı Altuntaş, Necati Sezgin ve Mehmet Özbek’e teşekkür ve minnetlerimi arz ederim.

Recep Uzun/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Pazarcının sevinci…

Bir güz günüydü. Yakın köylerden sebzelerini satmak için getiren insanlar, akşamın da yaklaşmasıyla birlikte telaşlanmışlardı. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.