Topluma karşı edeplerimiz…

Hepimiz işimize veya sosyal konumumuza göre az ya da çok insanlarla iletişim halindeyiz. En yakınımızdan en uzağımıza, komşularımızdan akrabalarımıza varıncaya kadar insani ilişkilerde dikkat etmemiz gereken bazı hususlar var. Genel anlamda bunları şöyle özetleyebiliriz.

Her işimizde doğru ve dürüst olmalıyız. Herkes bizim güvenilir olduğumuz konusunda emin olmalı. Sahtekârlık yapmaktan, aldatmaktan, kandırmaktan, fitneden ve kötülük yapmaktan sakınmalıyız. Özellikle menfaat söz konusu olduğunda daha dikkatli olmalıyız. Yani bir paraya, makama vs. ulaşmak için yalan söyleyerek aldatarak hareket etmemeliyiz.

Menfaatçi olmamak

Müslümanlığın kalitesi bir menfaat çıktığında ortaya çıkar. İmanın hakikatine ermiş olan Müslüman bir kimse menfaat söz konusu olduğunda, fitne ve fesattan uzak durarak kardeşini tercih eder.

Bir kimse, çok ve iyi gibi gözüken haram parayı değil de az ama bereketli imkânı tercih ediyor, kendi nefsi yerine kardeşini düşünüyorsa o kimse Müslümanlığın hakkını veriyor demektir.

Miras olaylarında, boşanma davalarında, komşu komşunun hakkını gözetmede, iş arkadaşlarıyla olan münasebette, bir dairede görev dağılımında ve akrabanın hukukuna riayet etme konularında bu türden imtihanlarla karşılaşabiliriz.

Cenabı-ı Hak, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellme’e ve onun şahsında biz ümmetine şu mesajı vermiştir: “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol! Seninle beraber tövbe eden mü’minler de emrolundukları gibi istikamet üzere olsunlar! Ve sakın aşırılığa kaçmayın!” (Hûd, 112) Resûl-i Ekrem Efendimiz bu ayet-i kerimeye işaretle; “Beni Hûd Suresi ihtiyarlattı” (Tirmizî, Tefsîr, 56/3297; Kurtubî, IX, 107) buyurmuştur.

Yalandan sakınmak

Ticarette, bir malı alırken satarken veya her hangi bir konuda yalan söylemek Müslüman’a yakışmaz. Doğru konuşmayı kendimize şiar edinmeli ve şaka dahi olsa yalandan sakınmalıyız. Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Verdiğiniz sözü ve yaptığınız antlaşmayı yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (İsrâ Suresi, 34)

Peygamberimiz Müslümanın yalan söylemeyeceğini beyan ediyor ve münafıkların özelliklerini sayarken üç hususa şöyle dikkat çekiyor:
“Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.” (Buhârî, İman 24; Müslim, İman 107-108)

Kötü söz söylememek

Küfretmek, hakaret etmek ve gönül yıkıcı sözler sarf etmek gibi konuşmalardan sakınmak gerekir. Müslümanlığımızın kalitesi konuştuklarımızdan ortaya çıkar. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyor: “Mümin dil uzatıcı değildir, lânet okuyucu değildir, kötü iş yapan değildir, kötü söz söyleyen değildir.” (Tirmizî, Kadir, 1978)

Bazı ehli hikmet şöyle dermiş: “Destinin içinde ne varsa dışına da o sızar” Yani kalbinde hasetlik fesatlık olan kimsenin de diline yansıyacak olan gıybettir, hakarettir ve kötülemektir. Gönlü güzel olanın dilinden de iyi sözler çıkacaktır.

Şaka dahi olsa kötü sözden sakınmalıyız. Muhatap olduğumuz kişinin durumuna göre şakanın derecesini ayarlamamız bundan hoşlanmayan kimselere de şakada ısrar etmemeliyiz.

Samimi olmak

Samimi olmak; güvenilir olmayı, sözünde durmayı ve ikiyüzlü olmamayı gerektirir. Başta Allah’a karşı samimi olmalıdır. Sonra Allah’ın Kitabına, sonra Peygamberine, sonra kendini yönetenlere ve nihayet tüm müminlere karşı samimi davranmalıdır. Müslümanlık bunu gerektirir.

Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem: “Din Samimiyettir/ Nasihattir.” buyurdu. Sahabeler: “Kimin için ya Resulallah?” diye sordular. Peygamber Efendimiz de buyurdular ki; “Allah için, Allah’ın Kitabı için, Resulü için, Müminlerin yöneticileri için ve tüm Müslümanlar için samimiyettir.” (Müslim, İman,95; Tirmizî, Birr,17; Ebu Davud, Edeb,59) Hadiste de belirtildiği gibi, insan din konusunda gerçekten samimi davranmalıdır.

İyi niyetli olmak

Ön yargılı olmamak, kötü zandan sakınmak gerekir. Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bak bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur.”

Geçmişte şahsi bir takım günahlar işlemiş bir kimsenin hatalarını dilimize dolamamalı ve onları ifşa etmek ne kadar hatalı ve ayıp bir davranıştır. Kişileri biz değil Yüce Rabbimiz yargılayacak ve hesaba çekecektir. Tövbeleri hakkında da olumsuz yorumlardan kaçınmalıyız. Kendinize bakmalı ve kendi hesabımızı dert edinmeliyiz.

Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz, hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Kim arkadaşının ayıbını örterse, Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter. Kim de Müslüman kardeşinin ayıbını açığa vurursa, Allah da onun ayıbını açığa vurur. Hatta evinin içinde bile olsa, onu ayıbıyla rezil eder.” (İbn-i Mâce, Hudûd, 5) “Kim bir kardeşini (tövbe ettiği) günahı sebebiyle ayıplarsa, o günahı işlemeden ölmez.” (Tirmizî, Kıyâmet, 53/2505)

Temkinli olmak

Müslüman herkese hüznü zanda bulunur ve iyi niyetle hareket eder. Lakin bir takım kimselerin böyle bir manevi eğitimden geçmediğini düşünerek sırlarını tanımadığı ve tam olarak bilmediği kişilere söylememelidir.

Yardım isteyene yardımcı olmalı ama bu konularda ihtiyatlı olup araştırarak hareket etmelidir. Kimlerin dilenciliği meslek haline getirdiği veya her hangi bir sıkıntısı olmamasına rağmen bile bile borç alıp vermemeyi kendine adet edinenlere karşı dikkatli hareket etmek gerekir.

Sevdiğini, dostunu ölçülü sev, çünkü bir gün gelir o dostun düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü buğz/ nefret et, çünkü düşmanın bir gün olur da dostun olabilir.

Hazreti Ali radıyellahu anh bir gün İbn Kuvva’ya şöyle diyordu: “Öncekilerin ne dediğini biliyor musun? Sevdiğini, dostunu ölçülü sev, çünkü bir gün gelir o dostun düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü buğz/ nefret et, çünkü düşmanın bir gün olur da dostun olabilir.” (Tirmizi,1957, İbn Ebi Şeybe,7/260) Buradan alacağınız en önemli ders daima sevgide ve davranışta ölçülü olmak aşırıya kaçmamaktır.

Sır saklamak

Müslüman bir kimse güvenilir olması gerekir. Kimsenin sırrını ifşa etmemeli onu bir emanet olarak görmelidir. Eğer konu bir fetva, yapılan bir zulüm veya toplumun güvenliği ile ilgili bir konu ise o takdirde yetkili ve ilgili makamlara söylenebilir.

Peygamberimiz ve ashabı kendilerine söylenen sırları muhafaza eder ve kimseye açıklamazlardı. Özellikle aile sırlarının korunması çok önemlidir. Sırların korunmaması münafıklık alametlerindendir. Aile sırlarını yayanların ise kıyamette en kötü kişiler arasında sayılacağını Peygamber Efendimiz haber vermiştir. (Müslim, Nikâh. 123-124)

Ayette şöyle buyrulur: “Kusur peşinde koşan, durmadan laf getirip götüren kimseye boyun eğme!” (Kalem 11) Bu ayet müşriklerin özelliklerini anlatıyor fakat biz Müminlerde kendimize dersler almalıyız.

Hadis-i şerifte laf getirip götürmenin kabir azabına sebebiyet verdiği ifade edilmiştir. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem yanından geçmekte olduğu iki mezar hakkında şöyle buyurdu: “Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günahtan dolayı azap görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür. Biri koğuculuk (laf getirip götürürdü) yapardı. Diğeri ise, idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi” (Buhârî, Vudû 55, 56, Cenâiz 82, Edeb 49. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 11)

Ebü’d-Derdâ radıyellahu anh’ın anlattığına göre Resul-i Ekrem en çok Ebu Zer el-Gıfarî’ye güvenir ve sırlarını en çok onunla paylaşırdı. (Müsned, V, 197) Bir rivayette sahâbeden Huzeyfe bin Yemân radıyellahu anh “sahib-i sır” diye nitelenir. (Müsned, VI, 449) Peygamberimizin yanında yetişen ve onun sırlarına en çok vâkıf olanlar arasında yer alan Enes bin Mâlik radıyellahu anh’ın anlattığına göre Resul-i Ekrem kendisine mahfuz bir bilgi vermiş, bu bilgiyi merak edip soran Ümmü Süleym’e Enes, “Bu ikimizin arasında bir sırdır” deyince Ümmü Süleym ona; “Öyleyse Resulullah’ın verdiği sırrı koru” demiş, Hazreti Enes de daha sonraları bu sırrı hiç kimseye açıklamamıştır. (Müsned, III, 109; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 145)

Müslümanların iyiliğini dilemek

İslam kardeşliğinin bir gereği olarak daima Müslümanların iyiliğini istemeliyiz. Onların başına gelen bir felakete sevinmek bir Müslümana yakışmaz. Nitekim Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz; “Müslüman kardeşinin uğradığı felâketi sevinçle karşılama! Allah Teâlâ onu rahmetiyle felâketten kurtarır da, seni imtihan eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyâmet, 54)

Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.” (Hucurat, 10) Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyor: “İnsana günah olarak, Müslüman kardeşini küçük görmesi yeter” buyurmuşlardır. (Müslim, Birr, 32)

Unutmayalım ki başkaları hakkında istediklerimizi melekler bizim için isterler. Allah Resulü şöyle buyurdu: “Müslüman bir kişinin din kardeşi için gıyabında ettiği dua kabul olunur. Onun başucunda memur bir melek vardır ki, o Müslüman ne zaman bir din kardeşi için hayır ile dua ederse o melek ona: ‘Duan kabul olsun istediğinin bir misli de senin için olsun’ diye dua eder.” (Müslim, Zikir 87, 88)

Güler yüzlü ve iyiliksever olmak

Güler yüzlü, yardım sever ve karşılıksız iyilik yapmaktan manevi haz alan kimselerden olmaya gayret göstermeliyiz. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz hem kendisi tebessüm eder hem de, “Tebessüm sadakadır” buyurarak bunu teşvik ederdi.

Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36)

Konuyla ilgili bir diğer hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye iştirak etmek, davete icabet etmek, aksırana “yerhamukellah” demek.” (Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4)

Özellikle insanlara birebir hizmete yönelik kamu ya da özel kuruluşlarda görevli kişiler güler yüzlü, sabırlı, çözüm odaklı, yardım sever ve vefakâr olmalıdırlar. Küçümseyici tavır takınmak, azarlayarak gönül kırmak ve yardımcı olmamak doğru bir davranış değildir.

Rahatsızlık vermemek

Toplum içine çıkacağımız zaman soğan ve sarımsak gibi rahatsız edici yiyecekler yememeliyiz. Bedenimizin, elbisemizin ve arabamızın temizliğine dikkat etmeliyiz.

Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyor: “Kesinlikle siz kardeşinizin yanına gelmeyi murad ettiğinizde, develerinizi ve elbisenizi güzelleştirin ve düzeltin! Hatta (o kadar güzel olsun ki), (insanın vücudundaki) ben nasıl fark ediliyorsa sizde (güzelliğiniz ve temizliğinizle) öyle fark edilsin! Şüphesiz ki Allah çirkin olan söz ve fiili sevmez” (Ebu Davud, Ahmed b. Hanbel)

Abdülkerim Temizcan/ İrfanDunyamiz.com

  • Öğrendiklerimiz:
  • Müslüman, insani ilişkilerde uyulması gereken temel konulara dikkat etmelidir.
  • Müslüman kardeşlerimize karşı yalandan, gıybetten, dedikodudan; onları aldatmaktan, küçük görmekten, onların sırrını ifşa etmekten ve onlarla alay etmekten sakınmalıyız.
  • Müslüman kardeşlerimize karşı samimi olmalı, güler yüzü eksik etmemeli, onlara faydalı olmalı ve dua etmeliyiz.
  • Beden, mekân ve elbise temizliğine dikkat etmeliyiz.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazılar okumak için tıklayın.

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Bize nasıl kıydınız?

Bir otobüs yolculuğundayım, yolcuların birçoğu uyuyor. Önlerindeki ekranlardan akan pislikleri izleyerek günah bataklığına batanlar da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.