2023 yılında Cenab-ı Hak lütfetti bir kere daha Umre vazifemizi eda ettik. Medine-i Münevvere’deki ziyaret günlerimiz de bitti çok şükür. Bu yazıyı dönme hazırlıkları esnasında yazıyorum. Biliyorsunuz her gittiğimiz yerden bir ibret, bir ders almaya çalışıyoruz. Bunu da dilimiz döndüğünce anlatıyoruz. Medine-i Münevvere gibi gelenlerin gidenlerin göz yaşına şahit olduğu bir yerde olup da ibret almamak mümkün mü?
Bu Umre yolculuğum esnasında beni en çok düşündüren konulardan birisi israf konusu oldu. Günümüz Müslümanlarının en büyük imtihanlarından birisi, belki de birincisi bu konudur. Hacc’a ve Umre’ye gidenler İslamî hassasiyeti olan Müslümanlar olmasına rağmen, otellerdeki israfı görünce üzülmemek elde değil. Yemekhanede çöpe atılan ekmek ve yemekler insanı kahrediyor.
Çaresi nedir?
Yıllar önce Bakanlıklarda çalıştığımız zaman, protokoller sonrası çöpe giden yemekleri görünce de uykularım kaçardı. Kendimi teselli etmek için; “Bunlar İslam’ı bilmiyorlar, bilmiş olsalardı israf etmezlerdi” derdim. Eyvah eyvah; şimdi israfın en alasını İslam’ı bilenler yapıyor. Hac’da ve Umre’de böyle israflar yapılıyorsa daha ne diyebiliriz ki? Kur’an’ı Kerim dersi almış, İmam Hatip veya İlahiyat okumuş olmalarına rağmen israftan kaçınmayanlara şahit olunca şaşırıyoruz.
Ülkemizde adeta bir israf çılgınlığı yaşanıyor. Vakıflar ve derneklerimiz de bu çılgınlığa katılmışlar. İstisnalar elbette var, onlara selam olsun. Kendi kendime bir karar aldım, bundan sonra çağrıldığım toplu yemeklere elimden geldiği kadar katılmayacağım. İşin en garip tarafı da çöpe giden yemeklerin ücreti şahısların kesesinden çıkmıyor. Ya devletin kasasından ya da dernek veya vakıfların bütçesinde çıkıyor. Merhum Mehmed Şevket Eygi Bey gazete yazılarında bu tür konulara çok değinirdi. Allah kendisine rahmet eylesin.
Ben yine de diyorum ki: ne bereketli ülkemiz var; bunca israfa rağmen her kim ne arıyorsa onu buluyor. Bugün israfın çeşitlerini saymakta aciz kalıyoruz. Bakanlıkta çalışırken kendini göstermek veya yağcılık yapmak için yapılan ziyaretlere şahit olur ve içten içe kızardım. Avrupa’da bir devlet memurunun veya işçinin mesai saati içerisinde özel misafirleri olmaz. Bizdeki gibi hemşeri falan ayağı ile gelip de kimse kimsenin zamanını boşa harcayamaz. Benim anlamakta zorluk çektiğim bir husus da şu ki adam namaz kılar, oruç tutar fakat devlet hakkına veya kul hakkına dikkat etmez.
İsrafa dur de
Şu kısacık yazılar ile çağımızın israfını detaylı olarak yazmak ne mümkün. Hele şu AVM denilen yerleri gezme israfına ne demeli. Avrupa’da bize mihmandarlık yapanlar çok kere sorarlar: “AVM’leri gezmek ister misiniz?” Hayır deyince hayretler içerisinde kalıyorlar; “Sizin gibileri pek göremiyoruz” diyorlar. Hayır şaşıracak bir şey yok aslında; buradan alacağımız her şey ülkemizde de var; israfa ne gerek var?
Bir zaman konferans için Almanya’ya davet edilmiştim. Bizi karşılamak İçin havaalanına gelen gençlerde bir telaş gördüm. Bankamatik arıyorlar, lüks lokanta soruyorlar; “Yok orası olmaz, burası olmaz” gibi konuşmalar yapıyorlar. “Hayırdır gençler sizin bir sıkıntınız var gibi?” dedim. “Şey Hocam size lüks bir lokantada kahvaltı ikram etmek istiyoruz” dediler. “Canım kardeşim sizin caminin bakkalı yok mu? Oraya gidelim, biraz peynir biraz domates, bir kaç zeytin yeter de artar bile” deyince şaşırdılar.
“Yok hocam olur mu?” falan deyip itiraz ettiler. “Dünyadaki Müslümanlar açlıktan perişan haldeyken bizim lüks bir yerde kahvaltı yapmamız uygun olmaz” diyerek onları rahatlatmış olduk. Dediğimiz gibi de yaptık. Gençler ile camini bakkalından aldığımız yiyecekleri yerken çocukluğumuzda ne yoksulluklar çektiğimizi, tarlalarda, ormanlarda zorluklar içerisinde çalıştığımızı anlatarak aynı zamanda bir ders de vermiş olduk. Böyle bir dersi lüks bir sofrada verseydik acaba bir anlamı olur muydu?
Yine bir gün İstanbul’da bir hocaefendinin programına katılmıştım. Program sonrası kahvaltıya davet edildik. Bir vakıfta sofralar kuruldu, masalar tam takır donatıldı. Bir anda Hocaefendi duruma el koydu; görevlileri çağırdı, masaların üzerinde bulunan yiyeceklerin yarıdan çoğunu kaldırttı. “Lütfen hiç kimse bir lokma ekmeği veya bir tek zeytini israf etmesin” dedi, Elhamdülillah herhangi bir israf olmadı. Bu durum çok hoşuma gitti. Keşke bu hassasiyeti her önde gidenlerimiz gösterseler. Herkesin israfın önüne nasıl geçilir diye bir derdi olmalıdır. Unutmayalım ki her nimetin bir hesabı olacaktır.
Üç grup
Hac ve Umre’deki israftan bahsedince konumuz buralara kadar geldi. Bu mübarek beldelerdeki en büyük israf belki de vakit israfıdır. Burada en çok zaman ibadetlere değil de başka şeylere ayrılıyorsa bu israf değil de nedir?
Benim burada en çok dikkatimi çeken şeylerden biri her an caddelerde, sokaklarda sayısız bavulların otobüslerin önlerinde yüklenmek üzere beklemesiydi. Gelenler ne getirir, gidenler ne götürür onu bilmem fakat görünen bir gerçek var ki bu kutsal mekanlara gelenler üç çeşit oluyor
Birinci grup; gelip gidenler. Bunlar seyahat maksadıyla gelip bir turist gibi ziyaret edenlerdir. Buraların önemini pek anlamamış oldukları konuşmalarından belli oluyor. Söze başlarken; “Bizim otel şöyle, yemekleri böyle” gibi basit şeyleri beyninin soluna kaydetmişler. Belli ki gittikleri yerlere de bunları götürecekler, dönünce de bunları anlatacaklar.
İkinci grup; alıp gidenler. Bunlar inci boncuğundan tutun hediyelik eşyasına kadar Çin mallarının her çeşidini bavullarına dolduran, bir hurma almak İçin günlerini bahçelerde pazarlarda geçirenlerdir. Bu mübarek beldelerin kıymetini bilmiş olsalar her halde buradaki her anlarını daha farklı değerlendirirlerdi.
Üçüncü grup; geldiği gibi gitmeyenler. Bunlar geldikleri gibi gitmemek için planlı programlı bir şekilde ibadetlerini yapanlardır. Onlar fazla konuşmaz, zikirle, Kur’an’la, ibadet ile günlerini geçirirler. Erken yatarlar, teheccüt namazı için mescide koşarlar. Hiç kimsenin noksanı ile uğraşmaz, otelinden çıkarken vereceği sadakayı veya hediyeleri akşamdan hazırlarlar. Bu kutsal mekanlarda kesinlikle cemaat ile namaz kılmanın zevkini yaşarlar.
Hakk’a hicret
Onların beyinlerinin sağ tarafı sürekli kayıt altındadır. Gideceği yere güzellikler götürmek için elden gelen fedakarlığı yaparlar. Sevr’i ziyarete gittiklerinde üç gün bu dağın misafir ettiği Sultan’ı düşünürle. Kendi kendilerine sorarlar; “Sen de hak için batılı terk edip Hakk’a hicret ettin mi? Üç gün yol gideceğin sadık dostlarını buldun mu?”
Hira’ya bakınca çileli geçen uzun yılları hatırlar, her an her gün Kur’an’ın kendisine inip inmediğini gözden geçirirler. Uhud’taki Ayneyn Tepesi’ndeyken hayatını gözden geçirir, mutfağında haram varsa, harcamalarında israf varsa, yaşantında gösteriş başka bir deyişle “elalem” varsa, evinin sırları sokaklarda söyleniyorsa; “Demek ki ben de Ayneyn’i terk etmişim” diye düşünürler.
Bir anda Hazreti Hamza akıllarına gelir. Ciğeri çıkmış, gözleri oyulmuş, organları kesilmiş Hazreti Hamza’nın haline yüreği yanan İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in acısını anlamaya çalışırlar. “Hazreti Hamza’yı bu hale getiren Vahişi’yi affetmişken ben kimlere kin tutuyorum böyle” diye bir iç muhasebesi yaparlar. Sahi niçin dindarlık yerine kindarlığı tercih ediyoruz, öyle değil mi?
Hendek’i, Kuba’yı hülasa her yeri gezerken en güzel duyguları biriktirmeye çalışırlar. Çünkü yaşadığımız şu dünya maddeyi öne çıkardığı için toplumların psikolojisi iyice bozuldu. “Mübarek beldelerin kokusunu bekleyen huzursuz kalpler vardır” diye düşünürler. Tıpkı Hazreti Yusuf’un kokusunu bekleyen Hazreti Yakup misali. Hani Yakup aleyhis selam “Bana Yusuf’un kokusu geliyor” demişti ya. İşte onlar da; “Ben de gideceğim yerlere Muhammed Mustafa’mın -sâlat selam ona olsun- kokusunu götürmeliyim” diye düşünürler.
Değerli kardeşlerim bu yazıyı göz yaşlarımla Nebi sallellahu aleyhi vesselem Efendimizin civarında kaleme aldım. Bunca hatalarıma rağmen okuyan bir kulun gönlüne bir damla sevgi tanesinin düşmesine vesile olursam, bir kardeşimi israftan sakındırabilirsem kendimi bahtiyar sayarım. Rabbim bizleri gönlü hep Medine’de kalanlardan eylesin.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
- Beyefendi bir şair Bahattin Karakoç…
- Bir mektup bıraktık okunur mu bilmem…
- Dişçi Mehmet Efendi benimle ilgilendi…
- İtikadi bir mesele olarak laiklik…
- İrfan ehlini nasıl tanırız?
Desenize bir ömür boşa kürek çekmişsiniz.