Unutulmaz talebem Süleyman Kaya…

Bugün rüyamda onu gördüm. Bir anda karşıma dikildi ve “Selâmün aleyküm hocam” dedi. Kaldırırken başımı, acaba kimdir derken, iri kemikleri, uzun boyu ve candan bakışlarıyla karşımda duruyordu. Sevgili ve kıymetli talebem merhum Süleyman Kaya idi karşımdaki. Bu rüyadan nasıl etkilendim bilemezsiniz. Âh rahmetli talebem âh! Sonsuz rahmetine nail olasın Rabbimin!

Yaptığı iyiliklerle iyilere ilham olan, hayırda ve hizmette öncülük yapan, bunca yoğunluğuna rağmen Allah’ın kelamını ihmal etmeyen bu güzel insandan bahsetmek istiyorum sizlere. 28 Şubat döneminde Selçuk Üniversitesi Kampüs Camii’ndeki hutbelerimizden ve faaliyetlerimizden rahatsız olmuşlar, tayinimizi Toptancılar Çarşısı Camii’ne almışlardı. Biz de faaliyetlerimize hız kesmeden orada devam etmiştik.

Kur’an sevdalısıydı

Kampüs Camii’nde vazifeli iken pırıl prıl gençler tanımıştık. Toptancılar çarşısında da yine çok güzel Müslümanlar tanıdık elhamdülillah! Orada nice unutulmaz hatıralarımız vaki oldu. Süleyman Kaya kardeşimiz, işte bu dönemde çarşıdan bir dükkan satın almıştı. Dükkanın açılışında tanışmıştık kendisiyle. Sonra hep namazlara camimize geldi ve hep yakın oldu bize.

Pek temiz bir siması vardı, çok candan bir Müslümandı. Gönülden muhabbet ederdik onunla. Bir gün dedi ki: “Hocam ben tablacılıktan başladım bu işe. Dağ köyünden geldim. Çocukluğumda okuyamadım. Çarşıdaki dükkandayken bir kaç hoca ile çalıştım ama Kur’an-ı Kerim’i öğrenemedim. İşten güçten dolayı hep yarım kaldı. Artık Allah’ın kelamı ile buluşmak istiyorum, beni okutur musunuz?”

“Tabii ki” dedim: “Hem de seve seve. Bu bizim aslî görevimiz.” Öyle ya şu ahir zamanda hiç kimseyi geri çevirmeye hakkımız yok! Hemen başladık derslerimize. Elif Ba’yı bitirince, Kur’an’a geçti. Onunla üç defa hatmettik Kur’an-ı Kerim’i. Sûre, duâ ve dini bilgilerle devam etti derslerimiz. O kadar işin gücün içerisinde, binlerce çeşitle çarşının bir numaralı esnafıyken bile asla bırakmadı dersleri. Ne mutlu ona ki hiçbir işini Allah’ın Kelâmı’nın önüne geçirmedi.

Pek hürmetliydi

İşte böyle başladı ahirette kardeş olmayı umduğumuz bu güzel insanla olan dostluğumuz. Her geçen gün onu tanıdıkça daha çok sevdik. Onun Kur’an okuma sevdası ileriki zamanlarda da hiç bitmedi. Yazıhanesine geçer ve orada yapardık derslerimizi. Bu arada biz vaizliğe geçmiştik ama haftada dört gün yine okumaya devam ediyorduk. Ders sonrası yapacağı bazı iş ve hizmetlerin istişaresini bizimle yapardı. Alım satımlarda şüpheli dediğimiz şeyden kaçmaya dikkat ederdi.

Kaya gibi sağlam bir karakteri vardı, duruşuyla güven telkin ederdi. Pek hürmetliydi, her yanına varışımda yanında kimler olursa olsun ve ne kadar telaşlı işleri olursa olsun kalkar ve elimi öperdi. Onun bu sevgisi ve hürmeti asla unutulmaz. Sadece bu fakire karşı değil bütün hocalara karşı böyleydi. “Hep hürmet, daima hizmet” prensibiyle hareket ederdi.

Namaz için, iyilik için ve hayır için daima koştururdu. Daralan insanlar onu bulurdu. Sanki bir vakıf insandı. Karz-ı haseni ihmal etmezdi. Kendisi cömertlikte akan bir su gibiydi. Ama sessiz sakin akardı, gösteriş derdi hiç yoktu. Allah Teâlâ cömertleri sevdiği gibi kullarına da sevdiriyor, işte o bunun en güzel misaliydi… Ve onun şu sözünü hiç unutmuyorum: “Çok kazanalım, Allah yolunda çok verelim hocam.”

İşte şu ayet-i kerime de bu gerçeği haber veriyor: “Ve o kimseler ki, onlar zekât (vermek) için çalışırlar.” (Mü’minûn, 4) Adeta zekat için yaşıyordu Süleyman kardeşim… Bir tohum atıyor, Rabbim ona yedi yüz mislini veriyordu. Aynen şu ayette vaat ettiği gibi: “Mallarını Allah yolunda harcayanların misâli, yedi başak bitiren ve her başakta yüz dâne bulunan bir tek tohumun hâli gibidir. Allah, dilediğine kat kat fazlasını da verir. Çünkü Allah, lûtfu pek geniş olan ve her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara, 261)

Hayırda öncüydü

Üç haftada bir içlerinde çalışanlarının da olduğu 70- 80 civarı misafirlere yemek veriyor, ardından da bizim sohbetlerimiz oluyordu. Bu sohbetler onun fedakarlığı ile devam etti. Zaten o büyük dükkanın yemekhanesi de herkese açıktı. Onlarca müşteri ve misafir normal zamanlarda da öğle yemeklerini orada yerdi. Mübarek gecelerde minibüsünü doldurup ilçeye götürürdü bizleri. O zaman da ikramları çok olurdu.

Vakıf ve derneklerden arkadaşlarla İmam Hatip ve Kur’an kursları için hayır toplamaya çıktığımızda, en güçlü yardım ondan gelirdi. Bazen gelenlere; “Dolaşın gelin, eksiğinizi tamamlayalım” derdi. 2006 yılında başladığımız mahalle Kur’an kursumuza o kadar büyük bir meblağ verdi ki mahalle derneğimizin mensupları şaşkınlıktan bakakalmışlar ve çokça dualar etmişlerdi.

Mahmud Sami Ramazanoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne bizi aile birliği başkanı yaptıkları zaman, onu da yanımıza almıştık. Ne güzel hizmetlerdi onlar… O günlerin koşuşturmaları hiç unutulur mu? Dosteli Derneği’nin kurucuları arasında yer almıştı ve açılışında da beraber dua etmiştik. O derneğe Konya’dan ve İstanbul’dan nice yardımlar gelmesine vesile olmuştu. Şimdi o dernek hayrî hizmetlerde hala ön sıralarda…

Yorulmak bilmezdi

O hizmetlerde her zaman destekçimiz, tabir-i caizse sağ kolumuz olmuştu. Daima gayret halindeydi, yorulmak nedir bilmezdi. Payıma bir hizmet düşecek mi diye hep gözlerimizin içine bakardı. Üzerine düşen neyse onu da aşkla yapardı. Allah’ın verdiği bunca iş, kazanç ve servete rağmen, o daha da tevazua bürünüyordu. Dünya içine çekememişti onu. Eline süpürgeyi alır yerleri süpürürdü, masaları silerdi, gerekirse böyle temizlik yapardı.

Süleyman kardeşim Hakk’a gönül bağlamasaydı, böyle hizmetten hizmete koşabilir miydi hiç? Tabi ki o Mevla’sına aşık ve onun sevgili habibi Hazreti Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem’in davasına sadıktı. Ah kardeşlerim, keşke biz de onun gibi üzerimizdeki emanetleri Allah yoluna serebilsek… O hayırda zaten hiç hız kesmemişti. Babası ve kardeşi bir kazada vefat edince, kendini daha da çok hayra verip SSK hastanesi bahçesinde bir cami inşaatına başlamıştı. Gidip gelip takip ediyordu.

Hayırları çoğaltmıştı ama vaktinin azaldığını nereden bilebilirdik ki? Caminin açılışına 15- 20 gün civarı kalmıştı. Firmasının tanıtımı için Antalya fuarına katılmıştı. Kardeşi ile dükkanda otururken Antalya’dan bir telefon geldi. “Süleyman abim kalp krizi geçirdi” diyordu yanındaki eleman. Ne yapacağımızı şaşırmıştık, heyecandan ve üzüntüden anlatılmaz bir hale gelmiştik. Dilimizde, kalbimizde dualar vardı.

Takvimler 2008 yılını gösteriyordu ve benim güzel Süleyman kardeşim 45 yaşındaydı. Emr-i Hak vaki olmuş ve otel odasında elemanına ikindi namazını kaldırırken çok sevdiği Rabbine kavuşmuştu. Bizler, ailesi, sülalesi ve toptancılar çarşısı esnafı vefatından çok müteessir olduk. En çok da onun cömertlik pınarlarından su dolduranlar, yetimler, garipler, fakirler üzülmüştü.

Hayırlar devam etti

O cenaze namazı akıldan çıkar mı hiç? Ağlaşan, dua eden ve onun iyiliklerini konuşan binlerce insan oradaydı. Onlarca dernek ve vakıf mensubu, İmam Hatipliler, Kur’an kursu mensupları ve her kesimden insan Mevlana Hazretlerinin karşısındaki Üçler Kabristanı’nda onu uğurlamıştı. O Üçler Kabristanı ki ömrünü İslam’a vakfetmiş Konya’nın ulu hocalarının kabirlerinin olduğu yerdir. Onlara komşu oldu, ahirette de o çok sevdiği, hürmet ettiği hocalarına kavuşsun diye dua ediyoruz.

Evi cenaze evi miydi, yoksa cennet bahçesi miydi; onu tarif edemeyeceğim. Aman Allah’ım! Süleyman kardeşim ecdadından gelen bir cömertliğe sahipti. Cenazesinde de doldu taştı yemekler. Cenaze evlerine tabii ki akrabalar çok yemek getirir bizim buralarda. Dost ve akrabalar akın akın geldiler. Sohbetler edildi, Kur’an-ı Kerim okundu, günlerce hatimler, dualar yapıldı. Koca bahçe insandan geçilmiyordu.

Daha önce eşi ve oğlunu Allah’a teslim eden annesi, onun vefatına da sabretti maşaallah. Cenazesini evin önüne getirip dualar ettikten sonra, götürmek kolay mıydı? “Bunlar Allah’ın takdiri” dedi annesi gözlerinden yaşlar akarken… Bu acıyı diğer yakınları da tevekkül ve metanetle karşıladılar.

Peki o vefat edince yaptığı hayırlar durdu mu? Hayır, devam etti. Annesi, ailesi, çocukları sağ iken bizimle yapmak istediği hayır binasını onlar yaptılar. “Babamız, abimiz ne yapmak istiyordu hocam?” diye sordular. Durumu anlattık ve “Hemen inşaata başlayın hocam” dediler. Arsa aldık ve binaya başladık. O gün bugündür binlerce insan Kur’an ile buluştu bu kursumuzda.

Ruhun şâd, mekânın cennet, makamın alî olsun sevgili ve kıymetli Süleyman kardeşim! Allah Teâlâ yapmış olduğun hayır ve hasenatı kabul etsin. Mahşerde, o çok sevdiğin Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem ve onca işin gücün arasında ihmal etmediğin Kur’an-ı Kerim sana şefaatçi olsun. Amin.

Muzaffer Dereli/ İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Bugün insanlık olarak egoizmin, bencilliğin, çıkarcılığın, menfaatçiliğin ve bizi insanlıktan uzaklaştıran her türlü kötü duyguların girdabından kendimizi kurtarmak istiyorsak, bir boyacı sandığı ile ailesini geçindiren İsmail Amca, koyunlarını sağıp sütünü hediye eden Kerime Yenge, kurlar kuşlar yesin diye ağaçlara aşı yapan Kadir Dede, misafir ağırlamayı seven Ahmet Amca, sözünde duran Marangoz Kara Mehmet ve mesleğinin hakkını veren hademe Yaşar Abi gibi şahsiyetlerin güzel, samimi ve sade hayatlarını okumalı ve onlardan ilham almalıyız. Bizi yeniden diriltecek olan ruh bu ruhtur. İşte bu duygularla İrfanDunyamiz. com olarak güzel ve sade hayatları sizlerle buluşturma gayretindeyiz. Sizler de bu güzel içerikleri sevdiklerinizle paylaşabilir, iyiliklerin, faziletlerin, erdemlerin yayılmasına katkı sunabilirsiniz.

Sade Hayatlar ↗

Bize kaybettiklerimizi hatırlatan, ilham veren sade hayatlar tanımak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Somuncu Baba’nın huzurunda…

On dördüncü yüzyılda Ankara’nın Çubuk Çayı kenarındaki Solfasol köyünde doğan Hacı Bayram-ı Veli, talebelik döneminin …

Bir yorum

  1. Adnan Memduhoğlu

    Bir çırpıda okudum ve çok duygulandım. Allah Teâla yazarımızdan ve editörümüzden razı olsun. Merhum Süleyman kulunu sevdikleriyle Cennetinde haşreylesin. Bizleri de bu Hak yolun yorulmak bilmeyen, cehd ve gayret sahibi, ihlaslı ve müstakim yolcuları arasına katsın. Âmîn.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.