Yağmurla gelen hidayet…

Allah’ımız bize çok güzel bir nimet vermiş, iman nimeti ile yaşıyoruz. İsteriz ki bu nimeti Rabbimiz muhtaç olan kullarına da nasip etsin. Hidayetin nerede, ne zaman, nasıl geleceği bilinmez. İnsan hiç ummadığı bir yerde, iman nurları ile tanışabilir. Gittiğim gezdiğim yerlerden, çok farklı hidayet hikayeleri dinledim. Beni çok etkilediler, belki sizleri de etkiler.

Bir hocamızdan dinlediğim hatıra ile başlayalım. Her sabah imamdan sonra camiye gelen şahıs imam efendinin dikkatini çeker. Bir gün ona; “Maşallah her gün camiye ilk gelen siz oluyorsunuz. Gençlik yıllarınızda böyle miydi?” diye sorar. Adam cevap verir: “Hocam eski günleri sorma, gençliğimizin kıymetini bilemedik. Benim namaza başlamamın ilginç bir hikayesi var.” İmam efendi merak eder ve anlatmasını ister. Bunun üzerine adam şunları anlatır:

Yağmur yağacak

“Bir kaç yıl önce ordudan yarbay olarak emekli oldum. En son görev yaptığım yer Bursa idi. Bir ara tabur ile bir araziye gittik. Hava çok sıcaktı, askeri dinlendirmek için açık bir araziye silah çattırdım, mola verdim. Bir müddet sonra başçavuş yanıma geldi. Bir askerin; ‘Birazdan yağmur yağacak, sel gelecek, silahlar çok ziyan olacak, yer değiştirmemiz gerekir’ dediğini söyledi.

‘Kim o asker bizimle dalga mı geçiyor? Bu sıcakta yağmur, sel olur mu?’ dedim. Başçavuş gitti biraz sonra tekrar geldi; ‘Komutanım asker çok ısrar ediyor illa da şiddetli yağmur yağacak diyor’ dedi. O askeri yanıma çağırdım; ‘Oğlum sen yağmur yağacak diyorsun, şu güneşi görmüyor musun, her taraf sıcaktan yanıyor, nasıl yağmur yağacak? Peki sen nereden biliyorsun, senin tahsilin ne ki?’ dedim.

Asker; ‘Komutanım ben devre kaybı olarak askere geldim. Uzun yıllar Urfa’da çobanlık yaptım. Gökyüzünde kuşlar bir noktada toplanıp geri dönünce o yere muhakkak şiddetli yağmur yağar’ dedi. Ben de; ‘Oğlum bak bu kadar silahı toplattıracaksın, eğer yağmur yağmaz ise seni cezalandıracağım bilmiş ol’ dedim. ‘Komutanım her türlü cezaya razıyım yeter ki silahlarımızı zayi etmeyelim’ dedi.

Askere emir verdim bütün silahları dere yatağına uzak bir yere gönderdim, üzerlerine muhafaza yaptırdım.
İnan ki 15 dakika sonra bulutlar toplandı, hava karardı, yağmur yağmaya başladı. Yarım saat sonra öyle şiddetli yağmur yağdı ki her taraf seller içerisinde kaldı. Askeri çağırdım gözlerinden öptüm 15 gün izin verdim, memleketine gönderdim. Fakat Urfalı askerin anlattıkları beni çok düşündürdü, bu iş içime dert oldu, kuşları araştırdım.

Yağmurun yağmasını, sel gelmesini araştırırken Allah’ın sanatına bakmaya çalıştım. O günden sonra kainatı okumaya başladım. Eserden müessire yolculuk başladı. Okuma işi geliştikçe gönül dünyam bambaşka oldu. Nihayet namaza başladım. Sağ olsun genç bir hocamız bana Kur’an öğretti. Yunusumuzun dediği gibi; ‘Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun’ derken artık her günümü, hatta her anımı İslam’ın güzelliklerini öğrenmek ve öğretmek için çalışıyordum. O günden sonra sabahları camiye gitmek beni çok mutlu etti.”

Bir haberden etkilenmiş

Ömrünün belli bir zamanından sonra İslam ile buluşan her insanın çeşitli hikayesi olur. Kimileri bir cenazeden veya hastalıktan ders alır, kimileri ticaret yaparken iflas eder, kimileri siyaset yaparken gördüğü ilginç olaylardan etkilenir vs. Belli bir yaştan sonra hafızlık yapan bir esnaf duymuştum. Merak ettim, ziyaretine gittim, kendisiyle uzunca sohbet ettik. Şimdi de sizlere onun hidayet hikayesini anlatalım.

Ticaret yaparken sahte dostlarının etkisi ile namaz kılmadığı, hatta hoş olmayan bazı kötü işler yaptığı olmuş. İflas edince etrafında kimse kalmamış. Allah kimseyi varlıktan darlığa düşürmesin. Hani demişler ya, cahiller içerisinde kalan alimin, sıhhatten sonra hastalığa duçar olanın ve varlığını kaybedenin işi zordur.
İşte bu arkadaş da aynen öyle olmuş. İflas edenlerin bazılarının eşleri de evini terk eder fakat bu arkadaşın eşi çok sadık çıkmış, sürekli eşini teselli etmeye çalışmış.

Her gün günlük gazete ve haftalık dergi okuyormuş. Bir dergide yaşlı bir insanın hafız olduğunu okuyunca haberden etkilenmiş. Hanımına durumu anlatmış, akıllı eşi fırsatı iyi değerlendirmiş; “Sen de zeki bir insansın, istersen hafızlık yapabilirsin” demiş. Arkadaş hiçbir hocaya gitmeden sabahları erken saatte sürekli okumuş, ezber yapmış, gün içerisinde de kaset dinlemiş, derken 4 yıl içerisinde hıfzını tamamlamış.

Tabi bir hocanın kontrolünde olmayınca tecvid ve mahreç hataları olmuş. Bunların kendisi de farkındaydı ama zaten geldiği nokta çok önemli bir başarıydı, bundan sonraki eksikliklerini de düzeltmek istiyordu. Bu güzel sohbetimizde ona yardımcı olacak bazı hocalar tavsiye ettik. Bir kaç ay sonra karşılaştık, bana çok teşekkür etti. Okumasının güzelleştiğini söyledi, bundan dolayı çok memnun oluyordu. Bu son görüşmemizdeki şu sözleri kayda değerdi:

“Ticaret yaptığımızda gün oldu gece yarısına kadar hesap, kitap, para saymakla işim bitmiyordu fakat huzurlu değildim. Yine iflas ettiğim zaman da sabahlara kadar ağladığım, uyuyamadığım zamanlar oldu. Şimdi anlıyorum ki ikisi de yanlış. Ticaret yaparken sabah erkenden namazımı kılsaydım Allah’ın kitabından bir kaç ayet okusaydım kim bilir belki de varlık beni yoldan çıkarmazdı.

Yine iflas ettiğimde sanki dünyanın sonu gelmiş gibi ümitsizliğe düşmek yerini başıma geleni Allah’tan bilseydim daha iyi olurdu. Yani hayatımı ifrat ve tefrit içerisinde geçirmişim. Elhamdülillah şimdi çok mutluyum, ufak tefek ticaret ile geçimimi sağlıyorum. Her gün en az iki cüz ezber okuyorum. Bir tek arzum kaldı, etrafımda talebelerim olsa, onlar ile meşgul olsam diye dua ediyorum. İnşallah bir gün o istediğim de olur.”

Niyet anahtardır

Bazen de insan niyetinin güzelliği ile hidayet bulur. Fransa’da bizi programa götüren temiz bir genç ilginç bir şeyler anlatmıştı. İki yıl önce umreye gitmiş, aslında umre diye gitmemiş, arkadaşları umreye gitmesini teklif ettikleri zaman kabul etmemiş. Çünkü İslam ile hiçbir bağlantısı yokmuş. Hatta şöyle demiş; ”Mekke’ye, Medine’ye gidince ne olacak, deniz yoktur, gezecek eğlenecek bir mekan yoktur.”

Arkadaşları; “Önce Mısır’a gideceğiz, daha farklı yerleri gezeceğiz, sonra umreye gideceğiz” diyerek onu ikna etmişler. Zaman gelmiş yolculuk başlamış, önce Kahire’ye gitmişler, bir kaç gün gezmişler, nihayet Mekke’ye ve Medine’ye gitmişler. Genç “Medine” dediği zaman bir hal oluyordu. “Hocam beni adam eden Medine-i Münevvere oldu ben orada yeniden doğdum” dedi.

Sonra anlatmaya devam etti: “O günden sonra namazlarımı hiç terk etmedim. Çok şükür Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendim. Fransa’ya döndüğümde bizim cami görevlilerine söz verdim; ‘Gelen misafirleri ben özel aracımla gezdireceğim’ dedim. Sizin geleceğinizi duyunca çok sevindim; ‘Ben müsaidim hocamı ben gezdireyim’ dedim. Sağ olsun kabul ettiler.”

Yol boyunca giderken böyle güzel muhabbet yapıyorduk ki bir ara; “Hocam yakıtımız bitmek üzere” dedi. “O zaman en yakın yerden yakıt alalım” dedim. Bir istasyona girdik, tam o esnada çok şiddetli yağmur başladı. “Sen yakıtını alıncaya kadar fırsattan istifade ben de akşam namazını kılayım” dedim. “Ama hocam bir problem oluştu, banka kartımı evde unutmuşum” dedi.

Avrupa’da yakıt istasyonlarında her zaman görevli olmaz ve para ile yakıt almak da mümkün değildir. “Peki ne yapalım, istasyonun yanında bekleyin, yakıt için gelen kişilere durumu izah edin, onun kartı ile yakıt alalım, ücretini verelim” dedim. Neyse biz namaz kılarken bir kaç araç gelmiş kimileri yaptığı teklifi kabul etmemişler, neticede bir kişi kabul etmiş, depoyu doldurmuş ve çekmiş gitmiş.

Ben namazı bitirdim aracın yanına geldim, genç hayretler içerisindeydi. “Hayırdır ne yaptın?” dedim. “Ya hocam şaşılacak bir durum oldu. Bir adam depoyu doldurdu, hiçbir şey almadan çekti gitti.” Gerçekten şaşılacak bir durumdu. “İsmini ve nereli olduğunu sordun mu?” dedim: “Valla aklıma gelmedi, hiçbir şey sormadım” dedi. Bir müddet sonra arabamıza bindik, yola devam ettik.

Genç arkadaş yolda; “Hocam siz bu adamın yaptığı işi nasıl yorumluyorsunuz?” dedi. Ben de ona şu minvalde şeyler söyledim: “Kardeşim Allah için çıkılan yollarda böyle ilginç şeyler her zaman olur. Yeter ki biz nefsimize hakim olalım, Allah’ın rızasını unutmayalım, dünyanın şöhretini, servetini hedefe koymayalım. O zaman aşılmadık dağ, çözülmedik problem kalmaz. Biz Allah ile aramızı düzeltelim, Allah da bizim işlerimizi düzeltir vesselam.”

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İnsan dilinin altında gizlidir…

Arifler; “İnsan dilinin altında gizlidir” derler. İnsanın konuştuğu sözler iç aleminin bir aynasıdır. Kişinin malayani …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.