Ziyaüddin Serdar Pakistan asıllı batıda yaşamış bir akademisyen ve yazar. Düşünür olduğu söylenen, etkili bir Müslüman yazar olduğu iddia edilen şahıs. Parlatılmış, cilalanmış bir isim.
İslam dünyasının her tarafını geziyor, Tebliğ cemaatinden, Kıbrisi’nin müritlerine kadar birçok farklı Müslüman kesimle tanışıyor. İran, Arabistan, Malezya, Çin ve Türkiye gibi birçok ülkeye gidiyor ve oradaki Müslümanların yaşantılarını gözlemliyor.
“Cenneti Arayan Adam” kitabında farklı Müslüman kesimlerle olan diyaloglarını ve onlara olan bakış açısını anlatıyor. Konusu itibari ile kitap son derece ilgi çekici. Yeni çıkmasına rağmen birkaç yazar kitap hakkında yazılar kaleme aldılar. Tanıdığım birkaç kişi de okuduğunu söyledi. Görünüşe göre kitap Türkiye’de ilgi çekeceğe benziyor.
Kitabı okumak benim açımdan çok faydalı oldu. Entelektüelliğe karşı mesafem iyiden iyiye arttı. Hiçbir şeyi beğenmezsiniz, her şeyi küçümsersiniz, yukarıdan bakarsınız, süslü kelimelerin dışında önem arz eden hiçbir şey söylemezsiniz, entelektüel olursunuz.
Masum değil
Açık söyleyeyim ben bu kitabın masum bir kitap olduğuna inanmıyorum. İslam’ın temel eserlerini okumadan, ilmihal, tefsir ve bilhassa fıkıh okumadan bu kitabı okuyacak olan gençler için de ciddi ciddi endişeleniyorum.
Kitabı evet okudum, hatta çok dikkatli okudum. Kitap sinsi bir şekilde “şeriatsız İslam” anlayışını aşılıyor. İslam’ın hükümlerinin bir kısmına inanmadan da Müslüman olunabileceğini iddia ediyor yazar. Mesela Kur’an’ın dört kadınla evliliğe cevazı konusunda yazar kitabın 266. sayfasında: “Ben aslında şeriatın o kısmına inanmıyorum” diyor ve aynı sayfada şeriatın semavi yönünün olmadığını iddia ediyor. Kitabın birçok yerinde de bunu anlatıyor.
Seküler İslam modeli
Uzatmadan yazmaya çalışıyorum; kitabın yazılış gayesi tespit edebildiğim kadarı ile “Seküler bir İslam” modeli ortaya koymak ve İslam ülkelerini bu modele göre dizayn etmek. Yani laikliği Müslümanlara iyice benimsetmek. Yazar 180. sayfada “Sekülarizmin Keyfi” başlığı altında bunu açıkça ifade ediyor. Hatta İslam’ın ilk dönem düşünürlerinin seküler olduğunu iddia ediyor.
Kitabın 307. sayfasında Seküler İslam modeli ile ilgili düşüncesini şöyle ifade ediyor: “Sekülarizmi Müslümanlara nasıl uygulayabiliriz. İslami çevrelerde çok yaygın olan sekülerizmi şeytani renklere boyama eğiliminden nasıl kaçınabiliriz?”
Yazar kitabın 288. sayfasında “Umut verici bir İslami sekülerizm kıpırtısı”nın nerede olduğunu sorguluyor; İftikar denilen arkadaşı ise ona şöyle cevap veriyor: “Türkiye’deki İslami sekülerizm geleceğin dalgası olacaktır.” Zannedersem bu cümleler kitabın amacını net bir şekilde ortaya koyuyor olmalıdır.
Seküler cennet
Yazar sayfalar boyunca güya cenneti aradığını iddia etse de, yazarın cennetten kastı aslında ahiretteki bir cennet değil. Çoğulculuk, demokrasi ve batılı değerlerle bezeli seküler bir dünya cennetini kastediyor. Bunu nereden anlıyoruz? Özgür düşünen, akılcı, seküler kafalı Malezyalı bir siyasetçinin hapse düşmesi üzerine söylediği şu sözlerden: “Umutsuzca aradığım cenneti tasarlayacak, besleyecek ve inşa edebilecek en mükemmel kişi hapsedilmişti. Cennet belki de bulunmak istemiyor diye düşündüm.” Buradan cennetten kastının dünyevi bir proje olduğu apaçık anlaşılıyor.
280. sayfanın başında İslam’da reformun önünü tıkayan engelleri kaldırmak için daha sıkı çalışmaya söz verdiğini ifade ediyor. Yazar kitabın birçok yerinde “İcmailci” adını verdiği kendisi gibi modernist ve reformistlerle ara sıra yemekli buluşma yaptıklarını ve her seferinde biryani adı verilen bir kebap yediklerini anlatıyor. Evinin havuzundan, küçük kızının siyah mayosundan ve bir sürü lüzumsuz detaydan bahseden yazarın tuzu kuru bir hayat yaşadığı anlaşılıyor.
Kitap boyunca İslam dünyasının geriliğinden, yobazlığından, tutuculuğundan dertlenen yazarın gelenekçilere ve bilhassa sakallılara gıcık gittiği anlaşılıyor. Sakala karşı alerjisinin olduğunu gizlemiyor. Sakallılar yüzünden İslam dünyasının bugün böyle olduğunu söylüyor.
Cihadı sulandırıyor
Kitabın ilk bölümünde ise yazarın “Allah için ölme” düşüncesini Müslümanların bilinçlerinden sinsice çıkarmaya çalıştığını göreceksiniz. Yani bütün sinsiler gibi İslam’ın cihat emrini sulandırmaya çalışıyor.
İslam’dan bahsedip de bir tane ayet veya hadise atıf yapmadan tamamen kendi aklına atıf yapan yazar, kelimenin tam anlamıyla aklını ve düşüncelerini inanılmaz derecede putlaştırmış. Katıldığı konferanslarda İslam’ı bir kurtuluş gibi anlatan kimseleri dinledikçe kendince havalara, giriyor tiripler atıyor. Beğenmiyor kimseyi… Yazar adeta aklını besiye almış.
Müslüman sol patlatılacak
Bu kitap hakkında aslında yazmaya değer bir şey bulmadım ancak Türkiye’de önümüzdeki günlerde seküler ve sol bir İslam modelinin parlatılacağını öngördüğüm için bu düşüncelerimi yazmaya karar verdim. Müslüman görünümlü sol düşünceli figürlerin parlatılacağını sezebiliyorum. Bu akımın psikolojik alt yapısı ise bu tip kitaplarla yapılandırılacak.
Bize böyle fıkıhsız ve şeriatsız İslam modellerini süslü kapaklar arasında sunan ve üstelik son derece edebi ve ilgi çeken bir dil ve üslup ile sunan bu tehlikeli kitap konusunda dilimin döndüğünce uyarmaya çalıştım. Şimdiden kitaptaki maceraların büyüsüne kapılıp, bu gerçeği göremeyen dindar okur yazarların halini müşahede edebiliyorum.
20 sene önce olsaydı Müslümanlar böyle bir kitabı okuduklarında, bu kitabın belli odaklar tarafından yazdırılmış olduğunu fark eder ve elinin tersiyle itelerlerdi. Şimdi ise bu kitapla sapıtacak gençleri düşünmeden kitabı tavsiye edecekler… Kitap birden bire parlatılacak. Ve bizim gibi kimseler de dar kafalılıkla, anlamamakla ve vahhabilikle suçlanacak. Ne yapalım yani! Allah’ım şahid ol; biz vazifemizi yaptık.
Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com