Kızıltepe meşayıhından Şeyh Selahaddin

Ailelerimiz, yaklaşık 230- 40 yıl önce Bingöl/ Genç civarından Mazıdağı ilçesinin köylerine yerleşmişti. Aslen Zaza olmalarından dolayı Dimilî Aşireti diye anılmaya başlamışız. Bizim Köy Şewaşî (Şenyuva), Seyda Şeyh Selahaddin’lerin Helêla (Durak) diye bilinen iki komşu köydür.

Bölgemizin yetiştirmiş olduğu büyük zatlardan biri Merhumun babası Seyda Şeyh Abdurrezak el-Helêlî rahmetullahi aleyh’tir. Seyda, ilk tahsiline köyümüz Şewaşî‘de (Şenyuva) başlar, ardından Irak, Suriye ve Türkiye‘nin muhtelif yerlerinde okumuştur. Türkiye’ye döndükten sonra zorlu şartlar altında Medrese ilim geleneğinin kaybolmaması adına çok büyük hizmetleri olmuştur.

Maalesef bölgede uzun yıllar çok kavgalar olmuş, kan davalarının bir kısmı yarım asırdan fazla sürmüştür. Seyda ve ailesi bu davaların her zaman barışla sonuçlanmasına vesile olmuştur. Yaşlılığında oğlu Şeyh Selahaddin El Haleli (Seydaoğlu) rahmetullahi aleyh hizmetleri, medrese, irşad ve tebliğ çalışmalarını devralmaya başlamıştır.

Ona nasip oldu

Seyda Şeyh Abdurrezzak rahmetullahi aleyh 1980 yılında vefat ettiğinde mahdumu Şeyh Selahaddin henüz 30 yaşındaydı. Medrese’nin yükü bir tarafa, bölgenin zor şartlarında birçok davaya girip insanların barışına vesile olmaya başladı.

Mazıdağı’ndaki köyümüzde dedelerimiz arasında, kendileri henüz çok gençlerken 1960’lardan önce çıkan bir kavga sonucu, karşı taraf akrabalarımızdan bir kişi hayatını kaybeder. Bu olaydan ötürü ailemizin bütün fertleri çok uzun yıllar sürecek olan Diyarbakır’ın Çınar ilçesine yapılan zorunlu göçe mecbur bırakılır.

O dönemin şartlarında Suriye’den dönen Seyda Şeyh Abdurrezzak gibi zatlar araya girseler de bir türlü sulh gerçekleşmez. Babamın akranlarının kimisi o dönem çocuk kimisi de sürgünde doğup büyür. Zaman zaman kavga bizim lehimize bazen karşı tarafın lehine döner. Maalesef kimden bir kişi daha öldürülüyorsa onlar gelip Mazıdağı’ndaki köyde oturmaya başlıyor.

Aradan tam kırk küsur yıl geçtikten sonra merhum babası Şeyh Abdurrezzak’a nasip olmayan barıştırmak 1999 yılının başlarında Seyda Şeyh Selahaddin el-Helêlî‘ye nasip oldu.

Amcamın vasiyeti

Kan davasının ne kadar büyük bir psikolojik, maddi ve manevi tahribata sebebiyet verdiğini yaşayanlar bilir. O dönemin şartlarında en basitinden bizler gidip dışarıda okuyamazdık. Medrese hayatımız maalesef ailemizden genç bir kardeşimizin öldürülmesinin ardından başladı. O zaman dışarıya gidebildik.

Medreseye gittiğim ilk hafta aile büyüğümüz, Suriye’de tahsil görmüş amcamızın vurulması olayın seyrini değiştirdi. Nitekim Mushaf’ının arasına koymuş olduğu vasiyetinde, vefatından sonra kan davasının sürdürülmemesini istemekteydi. Yıllarca davanın barış ile sonuçlanmasını isteyen Seyda Şeyh Selahaddin iki aile ile görüştükten sonra dava hayır ile neticelendi.

Hem aile dostumuz hem de uzaktan akrabamız olan bu zat, bunun gibi onlarca sulhun gerçekleşmesine vesile oldu. Onların girdiği davalarda kanın akması durur, onların sözü üzerine söz söylenmezdi. Çünkü Kur’an ve Sünnet hakem tayin edilirdi. Bir insanın yaşamasına vesile olmak bütün bir insanlığı kurtarmak olduğu için büyük bir hizmeti ifa ediyorlar. Şükür akrabalarımızla şuan bir problemimiz yok. Zaman zaman birbirimize, keşke yıllar önce barışsaydık. Bu kadar kanımız dökülmeseydi diyoruz.

İçim daraldı

Seyda’nın vefat ettiği günü hiç unutamıyorum. Hastaneye kaldırıldığını geç duymuştum. O gün içimde çok büyük bir daralma vardı. Hanıma da durumu izah etmiştim. Seyda’nın çocukları hastanedeymiş, gidip onlarla görüştük, hasbihal ettik. Oradan ayrılınca daha eve varmadan vefat haberi geldi. (Vefatı, 26.11.2022)

O gün şunu anladım ki büyük zatlar gidince dünya büyük bir boşluğa düşmektedir. Dünya adeta insanın başına yıkılmaktadır. Dedelerime niyabeten bir vefa borcu olarak bu yıl Ocak ayında hayatını TRT KURDÎ ekranına Seyda Programı vesilesiyle taşımak bana nasip olmuştu.

Seyda’nın hüznü beni bir kez daha maziye götürdü. Bu vesileyle kendisine Cenab-ı Hak’tan rahmet diler, kederli ailesine ve muhibbanlarına, Mardin halkına başsağlığı dilerim. Evlatlarının kendisine hayrul halef olması duasıyla.

Dr. Rıfat Ablay/ İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: 27.11.2022 Cumartesi günü vefat ettiğini öğrendiğim, Mardin Kızıltepede ikamet eden Şeyh Selahattin Seydaoğlu Hazretleri ile fakirin de kısa bir görüşmesi oldu. Kendisi mahdumu ile 2010 yılında Eyüpsultan hazretlerini ziyarete gelmişlerdi. Kendisini o zamana kadar hiç görmemiştim ve tanımıyordum. Sükunetli ve düşünceli haliyle dikkatimi çeken bu zatın yanına gittim ve elini öptükten sonra yakındaki Mihrişah Sultan Sibyan Mektebi’ne çay içmeye davet ettim. Kendisi bizi kırmayarak “peki” dedi ve beraberce Sibyan Mektebi’ne gittik. Oranın sorumlusu Dr. Mehmet Emin Hocam ile de tanıştırdım. Dr. Mehmet Emin Hoca yapmış olduğu faaliyetleri anlattıktan sonra Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “Dünya madem fanidir” ile başlayan sözlerini okudu. Orada bir Arap turist olduğu için Seyda’nın oğlu bu pasajı Arapçaya çevirme işini üstlendi. Seyda sohbet boyunca bir kaç dua haricinde pek fazla bir şey konuşmadı. Zannedersem sürekli murakabe halindeydi. (Tasavvufta murakabe, kulun, sürekli biçimde Allah Teâlâ’nın gözetimi altında bulunduğunun şuur ve idrakinde olması anlamındadır.) Genç yaştaki oğlunun edepli halleri ise gerçekten etkileyiciydi. Yarım saat kadar süren bu görüşmenin ardından Seyda’nın elini öptüm, oğlu ile ise musafaha yaptım. Eve gidince ismini arama motorundan aratınca onunla ilgili bazı bilgi ve görsellere rastladım ve onu böylece tanımış oldum. Allah Teâlâ Şeyh Selahaddin Hazretlerine ve tüm geçmişlerimize rahmet eylesin.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Dişçi Mehmet Efendi’nin zikri…

Allah dostlarını sevmek ne büyük kazanç, öyle değil mi kardeşlerim. Bu, insana Allah’ın bir lütfu, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.