Almanya’da imam olmak

2003 yılında ilk Almanya görevime resmen başladım. Allah utandırmasın, Rabbim yâr ve yardımcımız olsun diyerek vira bismillah deyip DİTİB’e bağlı camimizde cübbemizi giydim. İlk işim cemaatle tanışıp kaynaşmak oldu.

Dernek başkanı genç ve gayretli bir kardeşimizdi. Bir şeyler yapalım diye çaba içerisinde olan bu kardeşimizle yönetimi toplayıp ne yapabiliriz, nasıl bir faaliyet içerisine girebiliriz diye fikir alışverişinde bulunduk. “Ben bana düşen bir faaliyetten geri durmam” diyerek görüşlerimi söyledim. Sağ olsun onlar da her faaliyette yanımda duracaklarını ifade ettiler.

Ziyaretleşmeler

Yurtdışı görevinin adetleri var. Yeni gelen vazifelilere cemiyetler ve hocaları “hoş geldin”e geliyor ve tatlı bir tanışma ve kaynaşma oluyor. Hafta sonları da biz yakın cemiyetlere ziyarete giderek oradaki cemaatle tanışma ve sohbet gerçekleştiriyorduk. İlk fasıllar böyle geçti.

Ataşeliği yönetimden bir iki kişi ile ziyaret edip onların da görüşlerini alarak artık tam gaz görevi ifa etmeye başladık. Hafta sonları çocuklara dinî ve millî kültürümüzle ilgili dersler yaptık. Çocukları özendirmek için ders arasında langırt oynamak, küçüklerle sandalye kapmaca, mendil kapmaca oyunu oynamak zevkli oluyordu.

Bir ders ya da sure geçene 1-euro ve başka hediyeler vererek daha fazla derse katılım sağlamaya çalışıyorduk. Gençlerle ayrı bir grup olarak belirli saatlerde ders ve sohbetler yapmaya başladık. Yaşlı cemaatimizle Kur’an öğrenme ve tecvidli okuma dersleri tertip ettik. Hanımlara da sohbetler ve ilmihal dersleri derken nerede ise boş bir zamanımız hiç kalmadı. Tabi boş oturmaya gelmedik, hizmet etmeye geldik.

Teker teker cemaatimizin evlerinde ziyaret ederek camiye gelmelerini teşvik ettik. Bu arada ataşemiz yedi cemiyetin zincir başı görevini bana tevdi etti. Ataşelikten gelen emir ve yapmamız gereken görevlerle ilgili her şeyi bizzat cemiyetlere duyurup ataşemize bilgi vermekle görevlendirilirdim. Hem camimizin işleri hem diğer camilerle irtibat içerisinde gece gündüz hummalı bir çalışma içerisinde buldum kendimi.

Camiler arası bilgi yarışmalarına, dinî bilgiler, ezan, hutbe, Kur’an ı Kerim’i güzel okuma yarışmalarına çocuklarımızı canhıraş bir şekilde hazırlamanın gayreti içerisinde idik. Bu arada da camimizin çay ocağı pek düzgün değildi, oraları tamire başladık.

Hastalandım

12. ayda geldiğim için eşimi ve çocuklarımı okulları dolayısıyla İstanbul da bırakmış, yalnız gelmiştim. İnşaatımız ve cami faaliyetlerimiz devam ederken bir bacak ağrısı başladı ki sormayın. Yerimde duramıyorum…

O zaman sağlık sigortamız yurtdışında Diyanet tarafından ödenmediği için hastaneye gittiğimizde geceliği 150 eurodan on gece antibiyotik tedavisi görmem için hastaneye yatmam gerektiğini söylediler. Nerede ise bir aylık maaşımı hastaneye yatırmak zorunda kalacaktım. Durumu ataşemize bildirdik, o da; “Sen İstanbul hocasısın, git İstanbul’da tedavini ol gel, ben seni izinli sayıyorum” dedi. O akşamki uçaktan biletimi alıp daha görevimin başında İstanbul’a tedavi için gitmek zorunda kaldım. İstanbul Hava Limanı’na iner inmez bacanağım beni aldı ve gece saat 03.00 da Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürdü.

Acilden giriş yaptık, muayene, tahliller ve derin mantar teşhisi ile kırk gün antibiyotik ve ilaç tedavisi neticesinde yeniden Almanya’daki görevime döndüm. “Nerde kalmıştık” diyerek hemen kaldığımız yerden faaliyetlerimize başladık elhamdülillah.

Nihat Hocayı çağırdık

Alsfeld Fatih Camii’nde “Haydi Hacca gidiyoruz!” programı düzenledik. Zincirimizde olan yedi cami görevlisi ve cemaatiyle birlikte Alsfeld Fatih Camii’nde düzenlediğimiz bu program çok verimli geçti ve sadece bizim cami cemaatimizden 25 kişi gönüllü Hacca gitmek için yazıldılar. Büyük bir merakla Hac mevsiminin gelmesini bekliyoruz. Bu arada Peygamber Efendimiz’in doğum yıldönümünde yedi cemiyetin iştirak ettiği bir toplantı yaptık.

Nasıl bir program yapacağız ve konuşmacı kim olacak, konuşuldu tartışıldı. Sene 2004’ün sonları. Büyük bir oy çokluğu ile o zaman Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu’nun davet edilmesi kararlaştırıldı. Üç gün sürecek programın en ağır görevini bizim cemiyet üslendi. Üç gün boyunca Alsfeld’de bir otelde kalacak ve her programa ataşemizle beraber Nihat Hatipoğlu Hocamızı biz götürüp getirecektik. Öyle de oldu ve ilk program Stadt Allendorf’da büyük bir coşkuyla yapıldı. Sonra Alsfeld’de hanım cemaatimize de bir güzel program yaptık. Coşkulu programlar sürerken Nihat Hocamızla üç gün boyunca birlikte sohbet etme imkânı bulduk.

Benim o zaman sayın Hatipoğlu Hocamızda dikkatimi çeken, beraber alışveriş yapmaya gittiğimiz yerlerde ücreti biz ödemek istediğimiz halde bize ödettirmemesi idi. Camimiz cemaatle doluyor, büyük bir coşkuyla her kesime faydalı olmak için koşturuyorduk.

Bizi götürdüler

Bu arada Kassell Hofgaismar’da üç dinin temsilcileri ile bir üniversite kampüsünde üç günlük bir panele bizim ateşelik bölgesinden 45 hocamızı götürdüler. Ben de gitmek zorunda kaldım; “Ne işimiz var böyle yerlerde” diyemedim. Adamların gayesini biz az çok tahmin edebiliyorduk. Çok ateşli geçen tartışmalarda en çok dikkatimi çeken bir papazın: “Bizim bu toplantıları yapmamızın ana nedeni İncil’i sizlere tanıtmaktır” cümlesi oldu.

Onar kişilik gruplar olarak ayrıldığımızda ben papazın birine; “Üç sorum var size, yorumsuz net cevap verebilir misiniz?” dedim. “Tamam” dedi, ben de şu soruları sordum: “1. Sizde erkeklerin sünnet olması var mı?” dedim. Papaz: “Vardı kaldırdık” dedi. “2. Sizde oruç var mı?” dedim. O da; “Vardı kaldırdık” dedi. “3. Sizde kurban var mı” dedim. “Vardı onu da kaldırdık” cevabını verince hoca arkadaşlardan biri yerinden fırladı; “Siz ilah mısınız da kaldırıyorsunuz?” diye çıkıştı. 

Orada çok enteresan bir durum daha yaşadık. Bize tahsis edilen mescidin kıblesini bulmak için bir hocaefendi elindeki pusulasıyla, kıbleyi doğru tespit edelim diye uğraşıyordu. Biz de hoca arkadaşın gösterdiği yöne doğru halıyı yerleştirmeye çalışıyorduk. O esnada Hessen DRY diye yerel bir televizyon kanalı çekime gelmişti. Çekim yapmadan kapıdan içeriye bakıyorlardı.

O akşam haberlerde; “İmamlar kıbleyi bulmak için bir birine düştüler, halıyı bir bu tarafa bir öbürü tarafa çekiştirerek kavga ettiler” diye haber yaptılar. Hemen oradaki yönetime giderek; “Böyle yalan bir haberi nasıl olmuş gibi tüm Almanya’da yayınlarsınız?” diyerek protesto ettik ve artık toplantılarınıza katılmayacağız dedik. Hemen TV kanalından haberin görüntüsünü istediler ve görüntü gelince bizlerden ve izleyicilerden özür dilediler.

Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

3 Yorumlar

  1. Öncelikle selamun aleykum. maşallah Hocam Allah uzun ömürler versin. Elinizde büyüdük. Hepimiz Kur’an öğrendik sayende. O kadar bereketli neşeli zamanlardı ki her aklıma geldiğinde küçülüp o zamana geri gitmek istiyorum.

  2. Selamünaleyküm Osman Hocam yazılarınızı itinayla okuyorum bu gönderdiğin site de okurken bende o günlere şahitlik ettiğim için çok büyük hizmetler yapılıyordu hatta Nihat Hatipoğlu hocamızı Bad Hersfeld de getirdik gezdirdik camimizde yatsı namazı nı birlkte kılmıştık Osman Hocam Allah sizlerden razı olsun bizlere çok şeyler öğrettiniz çok büyük hizmetleriniz oldu ayrıca Irfan mektebi çalışmalarınız çok başarılı zengin bir kültür dünyası diyebilirim Allah için son nefese kadar hizmet hizmet hem öğretmek hemde öğrenmek.
    Allah emanet olun.
    Saygılarımla Sabri Ekici

  3. Başarılarının devamını dilerim hocam inşallah sen geldikten sonra da yerine gelenler devam etmiştir böyle görevlere çalışmalara islam aleminin senin gibi hocalara ihtiyacı var rabbim yar ve yardımcın olsun selam ve dua ile

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.