Ödev deyip geçmeyin…

Dün akşam, oğlumun geçen yıldan sınıf arkadaşının annesi olan bir hanım bana ulaşarak bu yılki din kültürü öğretmenlerinin; “Sakat doğan bir çocukta düzensizlik var mıdır?” şeklinde bir ödev verdiğini söyleyerek yardım istedi.

Dilim döndüğünce meseleye dair birkaç kelam ettim. Ama evvela ona da kanaatimi belirttim ki; bu soru bana kalırsa henüz 5. sınıf öğrencisi 10 yaşında bir çocuk için lüzumsuz bir yük. Belki ihtiyaç dahilinde lise öğrencileri ile üzerine konuşulabilir.

Felsefi bir konu

Benim aklımın erdiği kadarı ile bu sorudan ne kastedildiğini anlayabilmek ve cevap verebilmek için bir miktar felsefenin alanına giren düzen-düzensizlik, kaos gibi kavramların manalarına hakim olmak lazım. Ki benim pek ilgimi çeken ve de hakim olduğum bir alan değil.

Yine de çocuğun yaşını ve seviyesini göz önünde bulundurarak dilimin döndüğünce şu minvalde bir şeyler söyledim: Düzen dediğimiz şey belli bir sistem dahilinde seyreden, uyum ve ahenk içeren, hangi etkiye hangi tepki verebileceğini önceden kestirebildiğimiz durumlar için kullanılır.

Düzensizlikte ise bunun tam tersi vardır; aklımıza muhal gelir, hangi durumlarda hangi neticeyi alacağımızı kestiremeyiz, bir uyumdan söz etmek mümkün değildir, kargaşa ve belirsizlik içerir… Dünyaya engelli gelmiş bir bireyi bu açıdan ele aldığımızda ise; misal gözleri görmeyen bir kimse olsun.

Allah Teala ondan eksilttiği görme yeteneğini diğer azalarının kuvvetlerini artırarak kendi içinde bir denge ve uyum oluşturur. Kulakları daha keskin duyar, parmak uçları daha hassas bir şekilde hisseder mesela. Yani ona yüklediği imtihanları, kolaylaştıracak unsurlarla beraber yükler.

Düzensizlik yok

Onun eksikliği bize her ne kadar bir kusur, düzensizlik gibi gelse de insanın sonuçlarını kestiremeyeceği, ne olduğunu kavrayamayacağı bir durum değildir esasında. Ayrıca bir düzensizlikten söz etmek için Yaratıcının muradına ters bir durum olması gerekir ortada.

Yani o tam ve mükemmel yaratmayı istediği halde -haşa- yapamadığı için bir sakatlık bir kusur meydana gelmiş olması gerekir. Ama Allah Teâlâ’nın yaratmasında böyle bir durum söz konusu değildir. Aksine o tam da böyle olmasını murad ettiği için böyle olmuştur. Ve yine o eksik bıraktığı kısmın da eksikliklerini tamamlayan bir düzen içinde canlılığını korumaya devam etmektedir.

Uzatmayayım, Mevla Teâlâ’nın dünya hayatında herkesi farklı hususlarda eksilterek imtihan ettiğini, eksik ve kusurlu şeyler olmasa tam ve mükemmel sistemlerin takdir edilemeyeceğini, El Kuddüs ismini zatında barındıran yegane varlığın yalnızca Rabbimiz olduğunu ekleyerek konuyu bağladım.

Haydi buyurun

Çocuk tabi ne kadar anladı ya da ben anlatmakta ne kadar başarılı oldum bilmiyorum. Sonra konu ile alakalı konuşurken arkadaş laf arasında şöyle söyledi: “Önceki hafta da annelerinizin okuduğu Kur’anların hiç biri kabul olmuyor çünkü hiç bir şey anlamıyorlar” demiş. Haydi buyurun!

Neyse onunla alakalı da bir iki şey söyledim ve ekledim; “Nolur çocuğu kendi haline okulda öğrendikleri ile bırakmayın. Öğretmeninizin bazı görüşleri biraz değişik gibi duruyor. Derste ne konuşulduğunu sorun, irdeleyin ve kalbinizin mutmain olmadığı konuları muhakkak bilen birilerine danışın…”

Aynı tavsiyeyi kendim mümkün olduğunca uygulamaya çalıştığım gibi bu satırların ulaştığı herkese de ciddi biçimde tavsiye ediyorum. Okullarda dini derslerin zorunlu hale gelmesinin, ders sayılarının çoğalmasının şu durumu göz önüne alınca faydası mı oluyor yoksa zararı mı pek kestiremiyorum artık.

Fitneler çoğaldı

Hakikaten fitnelerin dört bir yanda kol gezdiği, imanın elde bir kor ateş haline geldiği, insanoğlunun artık okun yaydan çıktığı gibi iman dairesinden kolayca çıkıverdiği zamanlardayız. Durumlar böyle iken evladımızın dini eğitimini artık üçüncü bir ele teslim etmek mümkün gözükmüyor, hele hele okulda duyacağı birkaç kelamın insafına terk etmek akıl tutulması olur.

O yüzden babalar zaten acilen televizyonun kumandasını, bilgisayarda oynadıkları oyunları bir kenara bırakmalı. Analar ise karınlarını doyurdukları gibi gönüllerini de doyurmanın yollarını aramalı…

Dertliyiz, emanetlerin asıl sahibi olan Halık-ı Zülcelal’den medet diliyoruz. Sığınağımız O’dur…

Özlem Par Sefir/ İrfanDunyamiz.com

Çocuk Eğitimi ↗

Çocuk eğitimini batılı pedagojiyi esas almadan işleyen yazılar okumak için tıklayın.

Aile Okulu ↗

Mutlu evlilik ve huzurlu aile konusunu ele alan seçme yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Yüz yüze iletişimde on altın kural…

Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.