Zamanın kıymeti…

Zaman kavramı, Kur’an’ın çok önemsediği ve üzerinde durduğu bir kavramdır. Zamanın farkına varmamız için Kur’an-ı Kerim’de zamana ve zamanın oluşumuna sebep olan varlıklar üzerine yemin edilir. Kur’an-ı Kerim “Asr”,1 “Fecr”,2 “Şems”,3 “Kamer”,4 “Nehar”5 “Leyl”,6 “Duhâ”7 vb. varlıklar üzerine yemin ederek bizi zaman tefekkürüne davet eder. Bu varlıkları çoğaltmak mümkündür. Bunların bir kısmı zamanla direkt alâkalı, bir kısmı da dolaylı yönden alâkalıdır.

Sahabenin birbirinden ayrılmadan önce karşılıklı okudukları, Asr Suresi’ndeki ana temalardan biri de zaman kavramıdır. Suredeki “Asr” kelimesi; Akşamı, sabahı ve geceyi içine alan mutlak zamandır.”8 Allah Teâlâ’nın zaman kavramının önemi üzerine vurgu yapmasındaki hikmet şu olsa gerekir: İnsan, vaktin kıymetini iyi bilip onu üretken hale getirmeli ve zaman içerisinde edilgen olmak yerine kendisini özne kabul etmek suretiyle zamanı, tarihi, gündemi yönlendirici olmalıdır.

Zaman sermayemiz

Zaman kavramı Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem’in dilinde kıymeti bilinmesi gereken bir nimet olarak anlamını bulmuştur. Bunun için de Allah Resulü insanlara hatırlatma kabilinden şöyle buyurmuştur: “İki nimet vardır ki insanların çoğu bu nimetlerden habersiz yaşarlar. Bunlar; sağlık ve boş vakittir.”9

Boş vakit dediğimiz şey; içinde var olmamıza rağmen, herhangi bir şekilde varlığımızı değerli olan şeylerle anlamlandıramadığımız an’dır, zamandır. Yani insan için kayıp hanesine yazılan zaman dilimidir. İnsanların içini doldurmak suretiyle bereketlendirmesi gereken ömür sermayemizdir. Bir mütefekkirimiz; “Zamanı öldüren kendini öldürür” der. Böyle bir kavrayış biçimine en çok muhtaç olanlar günümüz Müslümanlarıdır.

Zamanı dolu dolu yaşamayı tavsiye eden sûfî söylemde de vakit çok önemlidir. Hattâ onlar, vakti tanımlarken içsel bir boyut da getirmişlerdir. Onlara göre zaman: hâl, salikin içinde bulunduğu geçmiş ve gelecekle ilgili olmayan hâli, salikin üzerinde galip ve hâkim durumda bulunan duygu ve düşüncedir.10

Geçmiş elden gittiği, geleceğe de hâkim olamadığı için sûfî, yaşamış olduğu ânı değerlendirir. Bunun için hayatını Kur’an ve Sünnetle anlamlandırıp dolu dolu yaşayan bu insana “İbnü’l-vakt (vaktin oğlu)” denir. Bu ifade sûfînin, geçmiş ve gelecekle uğraşmayı bırakarak, yaşanan ân’ı değerlendirmesinin lüzumuna işaret etmektedir.

Vakti “en büyük sermaye” olarak ele alan sûfî söylemin önde gelenlerinden Amir bin Abdikays kuddise sırrıhu’nun, kendisine öğüt vermesini isteyen kişiye; “Güneşi tut” şeklinde bir tavsiyede bulunması da manidardır. Güneşi tutmaktan kasıt; zamanı gereği gibi değerlendirmek, hiç vakit israfında bulunmamaktır. Amiyane deyimle hayatı ıskalamamaktır.

Boşa geçen zamandan dolayı, tevbeyi sürekli yenilemeyi isteyen Muhasibî (v.h. 243), yaşadığımız gündelik hayatı üç bölüme ayırmamızı istemiştir: “Bir kısmında ilim tahsil edin, bir kısmında çalışın, kalan sürede de kendinize ait hukukun gereği olarak (ibadet vb. konularda) gayret gösterin.”11

Hesabı var

İnsan, kıyamet gününde vaktini yeterince değerlendirip değerlendirmediğinin hesabını mutlaka verecektir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, bu durumu bize şu hadis-i şerifiyle haber vermiştir: “Âdemoğlu kıyamet günü beş şeyden hesaba çekilmedikçe bir yere gidemez. Bunlar; ömrünü nerede geçirdiği, gençliğini nerede tükettiği, malını nereden kazandığı, nereye harcadığı ve ilmiyle nasıl amel ettiği (hususlarıdır).”12 Allah Resulü’nün bu sözü, ömrünü üretken olarak yaşamayan insanlara bir tehdit ve kınamadır.

Vakti dolu dolu yaşamamızı isteyen Allah Teâlâ, Kur’an’da bizlere ilginç örnekler vermektedir. Bunlardan birisi de vakti kullanma konusunda misal olarak verilen Hazreti Nuh aleyhis selam’dır. Onun vakti nasıl kullandığını Allah celle celaluh şöyle hikâye etmektedir: “(Fakat onlar, bütün uyarılara rağmen zulüm ve haksızlığa devam ettiler. Bunun üzerine Nûh: ‘Ey Rabb’im!’ dedi; ‘Ben halkımı gece gündüz bıkıp usanmadan hak dine çağırdım durdum. Ama benim çağrım, onları haktan iyice uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramadı.”13

Demek ki tebliğcinin gece gündüz mesaisi bitmez. Tebliğde zamanı gece-gündüz kullanan bir peygamberin daveti; daveti aylık, yıllık veya beş yıllık ilkesiz çağrılara indirgeyen insanlar için ibretli bir örnek olsa gerekir.

Vakti değerlendirme konusundaki Müslümanların bu günkü durumu, Kur’an’ın İnşirah Suresi’ndeki istekleriyle hiç de uygunluk arz etmemektedir. Allah Teâlâ, İslâmî Tebliğin başlangıç yıllarında buyuruyor ki; “Öyleyse, bir işi bitirdiğin zaman derhal başka bir işe giriş. (İş bitti diye rahata düşüp kalma; bir görevi bitirir bitirmez, biraz dinlendikten sonra bir başkasına yönel! İşte ancak bu şekilde zorluklar kolaylığa, sıkıntılar rahmete dönüşür. Fakat bunu yaparken, Rabb’inle gönül bağını bir an olsun koparma. Bu kutlu yolculuğunda her türlü çabanı ve gayretini bereketlendirmesi için, tüm kalbinle ve) sadece Rabb’ine yönel!”14

Allah celle celaluh, Peygamberinden zamanının hiçbir ânını boşa geçirmemesini, bir işi bitirince başka bir ibadete/ çalışmaya koyulmasını,15 istemektedir. Bu duruma göre zamanın, ilk İslâm toplumunda dairesel bir biçimde değil de hep yukarıya ve ileriye doğru, ilerlemeci bir biçimde düz bir çizgi ha­linde kullanıldığını görüyoruz.

Kur’an’ın mânâ ikliminden uzaklaştıktan sonra zamanı bugün biz, daire şeklinde, döngüsel olarak kullanıyoruz ve toplumsal hayatımızda bir ilerleme de gözükmüyor. Böyle bir zaman kullanımı Sünnet’e de muhaliftir.

Murakabe şuuru

Allah Teâlâ, kullarından zamanlarını iyi kullanmalarını istemiştir. Hatta birçok ayette onları zamanı iyi değerlendirme bağlamında uyarmıştır. Biz bu ayetlere “murakabe” ile ilgili ayetler diyoruz.16 “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin/ alt egosunun ona ne fısıldadığını biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız”17 buyruğu insanın eylemlerine hem kalite getirmekte, hem de iyi olan amellerine süreklilik bilinci vermektedir.

İnsan iyi olan eylemlerini değişkenlikten (hâl) makam hâline dönüştürürse, yâni; müspet şeyler insanda bir karakter oluşumu meydana getirebilirse, belki de melekler bile insanla  “musafaha yapacaktır.”18 Bu anlamda insanın yakaladığı ruhî terakkiyi önce meleke hâline getirmesi, sonra da devamlılık sağlaması çok önemlidir.

Yukarıda söylenenler çerçevesinde vakti iyi kuşanması gereken duyarlı bir Müslümanın, modern insanın zamanı kullanış biçimiyle ilgili şu istatistikî tabloyu iyi gözden geçirmesi gerekir. Bu tablodaki süreçler modernitenin etkinliğine bağlı olarak her an değişebilir. Mutlak değildir. Sadece bilinmesi ve ufkun açılımına katkı sağlaması için bu tabloyu alıyoruz. Güncel olmasa da bu tablo, ortalama uzunluktaki bir hayat boyunca modern insanın neler yaptığını göstermektedir:

Yapılan ŞeyHarcanan Zaman
Ayakkabı giyerken8 gün
Trafik ışığı beklerken1 ay
Berberde tıraş olurken1 ay
Telefonla ararken1 ay
Asansörde (büyükşehir)3 ay
Diş fırçalarken3 ay
Otobüs beklerken (şehir)5 ay
Duş alırken6 ay
Kitap okurken2 ay
Yemek yerken4 yıl
Çalışırken (kazanç için)9 yıl
TV seyrederken10 yıl
Uyurken20 yıl

Yukarıdaki tablo sürekli güncellenmelidir. Günümüzde internet, cep telefonları, eğlence sektörünün yoğunluğu, sosyal medyanın türleri bu tabloyu daha da karmaşık hâle getirmiştir. Yeni şekliyle sonuçlar tabloya işlenecek olsa, insanların vakit israflarının boyutları daha net görülecektir. Daha doğrusu, ömür israfları anlaşılacaktır.

Kur’an ile hadis öğrenmeli

Hâlbuki bizler, boş zamanlarımızı iyi kullanmak suretiyle çeşitli kitaplar okuyup Kur’an ve hadis ezberleyebileceğimizin farkında olabiliriz. Daimi bir tefekkür hâli yaşayabiliriz. İnsanlığın sorunlarına çözümler üretebilir, İslâm’ın hâkimiyeti için fıkıh yapabiliriz. Eşimiz, çocuklarımız ve akrabalarımızla nitelikli vakitler geçirebiliriz. Bu boş zaman, tren, uçak ya da otobüs beklerken harcadığımız dakikalar da olabilir.

Bazı iş adamları, “vakit nakittir” formülünü benimsemeden kimsenin başarılı olamayacağı inancıyla işe başlarlar. İnsanların asla paramızı çalmasına izni vermeyiz, fakat insanların ve meşguliyetlerin zamanımızı çalmasına izin veririz. Biz inanıyoruz ki vakit, nakitten de fazla ve kıymetli bir şeydir; o bizim hayatımızdır.19

Hayatımızın değeri ise; onun içini güzel davranışlar ve üretken eylemlerle doldurmamızla doğru orantılıdır. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem de bu gerçeği şu sözleriyle ortaya koymuştur: “İnsanların hayırlısı, ömrü uzun ameli de güzel olandır.”20

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Asr 103/1. 
2 Fecr 89/1. 
3 Şems 91/1. 
4 Şems 91/2. 
5 Şems 91/3. 
6 Leyl 92/1. 
7 Duhâ 93/1. 
8 Taberi, Tefsir, c. XII, s. 684. Keşşaf, c. IV, s. 787, Ferrâ, Meânil Kur'an, c. IV, s. 289.
9 Buhâri, Rikak, c. XI, s. 229. 
10 Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 556. 
11 El-Muhâsibî, Risâletü’l-Müsterşidîn, s. 209. 
12 Tirmizî, Sifatu’l-Kıyâme, c. IV, s. 612. 
13 Nuh 71/5-7.
14 İnşirah 94/7-8. 
15 Âlûsi, Ruhul-Meânî, c. XV, s. 391. 
16 Murakabe ile ilgili bak: Bakara 2/186, Yunus 10/21, Furkan 25/58, Neml 27/93, Lokman 	81/16, Kâf 50/16, İnfitar 82/11-12. 
17 Kâf 50/16. 
18 Müslim, Tevbe, c. IV, s. 65-67.
19 El-Talib, Hişam, a.g.e., 192, 
20 Tirmizî, Zühd, IV, 563

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.