Aksaraylı Hazım amcadan hayat dersi

Tecrübe sahibi kişilerin sözleri o kadar değerlidir ki bir ömür boyu bir el feneri gibi yolunuza ışık tutar. İşte bendenizin anlatacağı bu hikâye Aksaray’da 1975 yılında yaşanmıştır.

Aksaray’ın o yıllardaki önde gelen kişilerinden olan Merhum Hazım Kulak Amca, babamın iyi dostu ve arkadaşıydı. Hazım Amca, aslında oldukça meşgul ve çarşıda pek fazla görünen biri değildi. Çok lazım olmadıkça pek çarşıya çıkmaz, Aksaray’ın girişinde Makas dediğimiz benzin ve dinlenme tesislerinin sahibi olduğu için kasada dururdu. İşine sahip çıkan,  disiplinli bir işadamıydı. O zamanlar pek fazla dinlenme tesisleri olmadığı için günün her saati O’nun dinlenme tesisi devamlı dolu olurdu.

O yılın sonbahar bitmek üzere kış yavaş yavaş kendini gösterirken öğleye doğru babamla birlikte dükkânda oturuyoruz. Birden Hazım Amca geldi, üzerinde kalın bir palto, kafasında fötr şapka ve elinde de baston vardı. Orta boylu, şişmandı ama giydiği takım elbise -ki o zamanlar takım elbiseler yelekli olurdu- onu daha bir karizmatik gösteriyordu. Yeleğin cebinde de köstekli saati vardı.

Dükkânın kapısına geldi, babam ayağı kalktı buyur Hazım Abi dedi, Hazım Amca, dükkan kapısının duvarına omzunu dayadı, elindeki bastona da iki elini koydu, hafif eğilerek Aksaray şivesiyle şöyle konuştu: “Memmeettttt, oğlum sen Şoför Selahattin gelse senden 30 bin lira borç isterse verir misin? “

Babam da biraz şaşırdı, Hazım Amca içeri girmiyor, kapıdan konuşuyor ve ondan bir cevap bekliyordu. Önemli bir mesele vardı demek ki…Kapıya yanına gitti ve “Virmem Hazım Abi” dedi.

“Ülen oğlum madem Selahattin gelip senden 30 bin lira gelip borç istediğinde vermiyorsun, niye 30 bin liraya aldığın yeni sıfır kamyonu ona veriyorsun? O çalıştıracak da para kazandıracak da sende göreceksin öyle mi? Söyle bakalım sen hiç kamyonculuk yaptın mı?”

Babam: “ Yapmadım hazım abi, biliyorsun biz kuyumcuyuz işte.”

“Be oğlum, kamyon lastik patlasa anlamazsın, krank nedir bilmezsin, balata yandı dese bön bön bakarsın, hay oğlum çıraklık yapmadığın işin patronu olunur mu? Sen maaşla çalışan birini tutacaksın. O aldığı maaşı bilir. Kamyon yatmış, yük almamış, kamyon bozulmuş, arıza yapmış onu ilgilendirmez ki esas olarak senin işin, sen sorumlusun. O maaşını bilir. Madem kamyonculuk yapacaksın, herkes bir furya kamyon alıyor bu günlerde sanki çok kazandırıyor da. Madem öyle bir gün bin üstüne kamyonun, otur Selahattin’in yanına İstanbul’a bir yük götür-getir de görelim seni. İnsan bilmediği işin patronu olamaz. Bildiği işin de uzmanı olacak. Onun için de evvela çıraklık yapacaksın. Muavinlik yapacaksın. Elin yağa bulanacak. Bütün bunların hiçbiri sende yok.  Aç bak Kur’an’da ne yazıyor: ‘Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.’ (Necm, 39, 40)

Sen sarraf dükkânında oturan adamsın. Takım elbise, kravat dükkânda durmak zorundasın. Yoksa müşteri gelmez ki sana. Devamlı temiz olmak, kibar olmak zorundasın. Kamyonu şoföre verdin o kazanacak da sende kamyonculuktan kar edeceksin öyle mi?“

Bunu derken sağ elini karış şeklinde açarak ağzına götürdü. Yani avcunu yalarsın demek istedi. Ve daha hiç konuşmadan yürüdü gitti. Babam arkasından baktı, bir şeyler demek istedi ama Hazım Amca dinlemedi ağır ağır adımlarla elinde bastonla yürüdü.

Mesele neydi? Neden Hazım Amca bu konuşmayı yapmıştı dersiniz? İşin aslı şuydu. O yıllarda Ford Kamyonları yeni çıkmıştı, nakliyecilikte iyi para var diye, kamyon alınıyor, bir şoföre veriliyor. Şoför maaşla çalışıyordu. Kazanç kamyon sahibinin oluyordu. Babam da yeni bir kamyon almış, tanıdığımız bir yakınımız olan Rahmetli Selahattin Amca’ya vermişti. Kamyonda maaşlı olarak çalışacaktı. Hazım Amca da bunu duymuş, babamı uyarmaya gelmişti. İşte o yıllarda yol göstermek bu şekildeydi. Esnaflar, işadamları birbirine destek olurdu, köstek değil. Kıskanma yoktu, tam tersi yol gösterme vardı.

Sonra ne mi oldu? Babam hemen aynı gün, kamyonun üzerine satılık yazdı ve kamyon sanırım 30 bin liraya alınmasına rağmen değerinden biraz aşağıya satıldı. Hazım Amca bunu duyunca: “Çok iyi yaptın, aslında sen 30 bin lira kardasın, zira keyfin kaçmadı, huzurun yerinde ve paranda kasanda duruyor. Tersi de olabilirdi. O parayı dükkânına sermaye yap, bildiğin işini ilerlet” dedi.

Fahri Sarrafoğlu/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.