Şefik Can bey ve Ladikli Ahmet ağa…

Merhum Şefik Can bey hâtıralarında şöyle anlatıyor:

Lâdikli Ahmet Ağa’yı da bir vesile ile ziyaret etme imkânı buldum. Kendisini bana yine devrin manevî büyüklerinden Mahmud Sâmi Ramazanoğlu tanıştırmıştı.

Bu büyük veli, Konya’nın Ladik ilçesinde ikâmet ediyordu. İlçede herkes onu tanıyor, garip kabul edilen halleri dilden dile dolaşıyordu. Ricâlü’l-gayb’dan olduğu, Hızır aleyhis selam ile arkadaşlığı bulunduğu söyleniyordu.

Evi ilçenin kenar mahallelerinde, mütevazı bir evdi. Ziyaretine gittiğimizde hoş geldiniz safhasından sonra güzel sohbetler oldu. Bu ilk tanışmamız normal geçen bir görüşme idi. Bendeniz daha sonraları kendisini sık sık ziyaret etmeye başladım.

Görünüşte sıradan bir köylü gibiydi. Fakat Yunus Emre gibi öyle şiirler söylüyordu ki, insan gerçekten hayret duyuyor ve hayran oluyordu. Bunlar o an içine doğan ilahî nağmelerdi. Bazen de Hacı Sâmi Ramazanoğlu bendenizle kendisine zeytin gönderirdi. O vesileyle de gider görüşürdüm.

Ziyaretimin birinde yanında kimseler yoktu, bunu fırsat bilerek: “Ahmet Ağa, Allah aşkına, sizdeki bu haller nedir? Bu makama nasıl eriştiniz? Bunlardan bize biraz bahsedin” diye rica ettim. “Bende ne var ki, garip, köylü bir adamım…” falan dedi, geçiştirdi. Ben: “Bakınız, şimdi kimse yok, başbaşayız, lütfen…” diye ısrarlı olunca o da beni kıramayıp anlatmaya başladı:

“Ben köyde çobanlık yapıyordum. Askerlik çağım geldi. Beni askere aldılar. Askerdeyken Cihan Harbi çıktı ve bizi Filistin Cephesi’ne gönderdiler. Savaşın en ateşli anlarında biz orada bir bölük düşman askerinin ablukası altında kaldık. Birliğimizle irtibatımız kesildi. Bir haftadan fazladır abluka (kuşatma) altındaydık.

Tayınlarımız yani yiyeceklerimiz bitti. Açlıktan otları, çöpleri yiyoruz. Çok zor bir durumdayız. Bir ara cephe yarıldı, havadan bize birer tane tayın attılar. Tayın, şöyle küçük bir sandviç ekmeği. Hepimiz günlerce aç kalmanın verdiği hal ile tayınları hemen yemeye başladık.

Ben bir parça kopardım, ağzıma götürecektim ki paçalarımı çekiştiren bir köpekle göz göze geldik. İki gözünü bana dikmiş, gözlerimin içine bakıyordu. Çok zayıftı ve memeleri sarkmıştı, belli ki yavruları da vardı. Lisân-ı hâl ile âdetâ benden ekmek istiyordu.

Ağzıma koyacağım lokmayı ona verdim. Bu yaptığımı gören arkadaşlarım: ‘Oğlum Ahmet, ne yapıyorsun? Bir haftadır açız, bir parça ekmek. Bununla doymak bile mümkün değil. Sen köpeğe veriyorsun’ gibi sözlerle beni uyardılar. Hiçbirini dinlemedim ve o köpekle ekmeğimi bölüştüm.

İşte o gece rüyama Peygamber Efendimiz girdi ve: ‘Oğlum Ahmet! Biz seni çok sevdik, sen ne cömertsin’ diyerek sırtımı sıvazladı. Uyandığımda içimde müthiş bir ferahlık ve bende önceden tatmadığım değişik bir hal vardı. Ne olduysa o günden sonra oldu.

Kaynak: Şefik Can, Hatıralar, İstanbul 2022, s. 437-438.

İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Merhum Şefik Can bey ve merhum Ahmet Ağa’nın bu güzel anısından, insanı evliyalar makamına yükselten şeyin merhamet ve mahlukata şefkat olduğunu öğreniyoruz. Aç olduğu halde aç bir köpeğin haline acıyan ve o bir lokma ekmeğini ona veren Ladikli Ahmet Ağa bu güzel niyetine mukabil çok kıymetli manevi lütuflara erişiyor. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallellahu aşeyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Kötü bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu.” (Müslim, Tövbe 155) Bu hadisten de anlaşılıyor ki merhamet kötü bir insanı bile salihler zümresine dahil eden sırlı bir iksirdir.

KONYA ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.

Şunlara Gözat

Mutluluk bir sırdır…

Mutluluk mutsuzluğun içinde bir sırdır. Mutsuzluk da mutluluğun içinde bir sırdır. Daimi mutluluk yoktur. Yedi …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.