Bilgi nasıl bilince dönüşür?

Akıl fonksiyonu, Cenab-ı Hakkın bizlere lütfettiği en önemli değerdir. Bu değerle; araştırırız, inceleriz, tetkik ederiz, tahkik ederiz ve böylece hakkı-hakikati bulmaya çalışırız. Ancak bütün bu çalışmalar, verilen özgün, özgür, pür-saf akılla mümkün olur. Başkalarının ödünç aklıyla ve çevrede her türlü olumsuz düşüncelerle iğfal edilmiş, kirletilmiş akılla olmaz. Soran, sorgulayan, analiz eden bir akılla bu mümkün olabilir.

Hayatımızın inşasında dört kavram büyük bir önem arz etmektedir. Bunlar bilgi, bilinç, ahlak ve karakter şeklindedir. Bu kavramlar arasında yakın bir bağ ve ilişki vardır. Zihne ulaşan verilerin doğruluğu yanlışlığı belli değildir. Ancak akıl fonksiyonu devreye sokularak, yanlışlar ayıklanarak, bu veriler doğru bilgiye dönüşür. “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer, 9) ayetinde böylesi bir bilgiye atıf vardır.

Duruş ve tavır

“Duruş” dediğimiz “tavır alış”, aslında ahlaki davranışı ifade etmektedir. Akıl fonksiyonunu devre dışı bıraktığınızda, aradaki ilişkileri sağlayacak ve dönüşümleri gerçekleştirecek başka bir bağ yoktur. Aklını kiraya verenler hatta kira bile almadan bu işlevi gönüllü yerine getirenler, kendileri olmaktan çıkarlar, bir başkası olurlar. Böyle bir davranış, Yaratıcı’nın bizlere en büyük lütfu olan akla, en büyük kötülüktür.

Yakın bir geçmişte, aklını kiraya verenlerin, akıllarından istifa edenlerin, sorgulayıcı mantıkla tüm bağlarını koparanların ülkemize ve insanımıza yaşattıkları travmaya hepimiz şahit olduk.

Günümüz dünyasında, sosyal medya ve kulak dolgusu bilgilerin çoğu zihne gelen başıboş verilerdir. Bunları doğru zannederek yayanlar, bilgiçlik taslayanlar “malumatfuruş” diye isimlendirilirler. Bilgi, bozulmamış, tahrif edilmemiş aklın fonksiyonuyla bilince dönüşür. Bilinç de aynı şekilde, bozulmamış, tahrif edilmemiş aklın fonksiyonuyla ahlaka dönüşür. Ahlak bir tavır alıştır, bir duruştur. Ahlak ise aynı yöntemle, akıl fonksiyonu devreye sokularak, karaktere dönüşür. Bütün bu aşamalardan geçen kişilere “şahsiyetli insan” deriz.

Olayları, olguları eşyayı kısaca varlık dünyasını anlamanın, algılamanın ve kavramanın yolu “sahih aklı” kullanmaktan geçer. Bir düşünür şöyle der: “Sahibine medeniyet perspektifi sağlayan her akıl, Allah- İnsan- Tabiat arasındaki ilişkileri algılama biçimidir. İslam aklında Allah, mutlak manada inşa edici öznedir. Tabiat ise mutlak manada inşa olunan objedir. İnsan bu ikisinin arasında yer alır. İnsan Allah’tan yana inşa nesnesi, tabiattan yana inşa öznesidir.

Akıl bir ayettir

Bir başka ifadeyle, İnsan Allah’ın eseri, tabiatın müessiridir. Allah insanın aklını inşa eder, insan ise aklıyla hayatı inşa eder. Bu görev sayesinde insan Allah Teâlâ’nın kulu, tabiatın emanetçisi konumundadır.

Kulluğunu ne kadar iyi bilirse, emanetçiliğini de o kadar iyi yerine getirebilir. Allah’a karşı sorumluluğunun ne kadar bilincinde olursa, tabiat emanetine de o derece sadık kalır.

Akıl, gerçekte Allah’ın ayetlerinin en büyüğüdür. Allah’ın ayetlerinden biri olan aklın yine O’nun ayetlerinden oluşan vahiyle ilişkisini koparması hem akla karşı hem de vahye karşı bir zulümdür. Akıl göz ise vahiy de onu görmek için muhtaç olunan ışıktır. Işık olmadan göz göremez. Tabii ki göz olmadan da ışık bir işe yaramaz.”

Sahih akıl; düşünür, analiz eder, sorgular, tetkik eder ve tasavvur dünyasındaki objeyle Yaratıcı arasında varoluşsal, aktif, etken, etkin ve aktüel bağlar kurar. Bu yönüyle sahih akıl, selim akıldır. Selim akıl, “göz” fonksiyonunu icra ederken, Vahiy de “ışık” işlevini yerine getirir. Işığı olmayan bir gözün hiçbir fonksiyonu olmadığı gibi, görme duyusundan mahrum bir “göz”e de ışığın yararı olmaz. Dolayısıyla, göz ve ışık birlikte anlamlıdır.

Sahih akıl ve Vahiy birlikte, varlık dünyasının tüm olgu ve olaylarını analiz etmede ve hayatı anlamlandırmada yegâne perspektiftir. Bu perspektifle her şey, yaratılış fıtratına ve formatına uygun tarzda dizayn edilir. Bu perspektifte “Burhan” vardır, “Beyan” vardır ve “İrfan” vardır.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Kur’an’da insanın eşeğe benzetildiği üç durum

Bakalım size de ilginç gelecek mi… Kur’an’da bazı insanların durum ve tavırları üç noktada “eşek” …

Bir yorum

  1. Şemsettin Hocam; Gerçekten harika bir makale. Tam bilge bir insanın tespit ve görüşlerini yansıtıyor. İstifadeye medar olmuş.
    “Allah insanın aklını inşa eder, insan ise aklıyla hayatı inşa eder. Bu görev sayesinde insan Allah Teâlâ’nın kulu, tabiatın emanetçisi konumundadır.” İfadeniz ne kadar güzel. Hayran kaldım.
    İmam -ı Gazali derki:Ahmaklıkta en ileri gitmiş olan kimse, nefsinin faziletine en çok inanan kimsedir. Akılda en ileri olan kimseler ise, nefsini en fazla itham edenlerdir.
    Bu güzel makalenizden dolayı sizi tebrik ederim. Ellerinize ve emeğinize sağlık diliyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.