Bir gönül insanı Kemal Temel

Dini tebliğ ve temsil davasında olanların sıfat ve sorumlulukları bugün dünkünden çok daha büyük önem arz etmektedir. Bu konumda olanlar öncelikle sağlam bir inanç ve düzgün bir ibadet bayatına sahip, başkasını inşa derdine düşen, büyük hedefleri olan kimseler olmak durumundadırlar. Zira insanlık Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e her devirde bu tür gönül insanlarına muhtaçtır.

İnsanlığın muhtaç olduğu güzellikleri ve insanlığı kurtaracak mesajları da ancak söz ve eylemleriyle topluma örnek model olan gönül insanı diyebileceğimiz bu kimseler sunabilir. Gönül insanları riza-ı ilahiye götürecek büyük idealleri olan kimselerdir. Hedeflerine Allah’a dayanarak ulaşırlar.

Onların tek amaçları dünya hayatında Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Onlar ömürlerini çok iyi değerlendirebilen, zamanlarının kıymetini bilip onu en iyi yöneten şahsiyetlerdir. Kulluklarını aşkla yaşarken, başka insanları ibadet ve hizmete koştururken heyecan soluklarlar.

Onlar önce kendi gönüllerini imar ve tezkiye eder, benliklerinden geçerek gerçek hürriyet olan nefis esaretinden kurtulma amacı güderler. “Başkasını inşa derdine düşen önce kendisini inşa etmelidir” düsturuyla hareket ettiklerinden, derin bir muhasebe şuuruyla yaşar, kılı kırk yararcasına kendilerini ve yaptıklarını daima sorgularlar.

Onlar daha çok hal diliyle konuşurlar. Onların sükûtu da nice konuşanların anlatamayacağı çok şeyleri anlatır. Onlar hakkın ve hakikatin canlı şahididirler. Yaşayan bir Kur’an ve yaşayan bir sünnettirler. Din hizmetinde etkili olanlar hep böyle kimseler olmuştur. Çünkü onlar sözlerinde çok samimidirler. Zira sözleri hallerine uygundur ve gönüllerinin sesidir. Bu sebeple de çok etkileyicidir.

Bir gönle girmek

İnsanların gönüllerine söz, hal ve davranışlarıyla girerler. Zaten önemli olan da gönüllere girmektir. Çünkü gönlüne girilemeyen insanların beynine hakikatleri duyurmak neredeyse imkânsızdır. Bu açıdan dini tebliğ etmenin yolu öncelikle gönüller fethetmekten geçer. Gönül insanları, yaşatmak için yaşama gibi büyük hedefleri olan, yakın uzak bütün insanların ve özellikle Müslümanların derdiyle dertlenen hizmet insanlarıdır.

Kemal Temel Hocamız dini tebliğ ve temsil davasında söz ve eylemleriyle topluma örnek bir gönül insanıdır. O bizim için İslam’ın en güzel şekilde yaşanılabileceğini gösteren bir modeldir. Bu dönemde İslam’ı güzel yaşamak gerçekten oldukça zordur. Konuşmak, vaaz etmek, öğüt vermek kolaydır, ama yaşamak zordur. Bunun için Kur’an ve Sünnet’te de bu konu üzerinde çok durulmuştur. Çünkü dini tebliğde sadece konuşmak yeterli değildir. Konuştuğunu yaşamak çok daha önemlidir. Dini tebliğde samimiyet, fedakârlık ve kirlenmemişlik asıldır.

Kemal Temel Hocamız zor olanı başarmıştır. Bir vefa borcu olarak hocamızı anmak ve genç nesillere tanıtmak elbette önemli bir görevdir. Bize düşen onun bu güzel yaşamından ders almaktır. Hayatını inandığı davasına adayan Kemal Temel Hocam içinde yaşadığımız ve manevi kirliliğin zirvede olduğu şu modern çağda tertemiz kalmasını başarabilen, hemen hemen herkese bir şekilde bulaşan çağın hastalığı dünyevilik karşısında yıkılmadan dimdik ayakta durabilen, dünyevilik kiriyle kirlenmeden hayatının sonuna kadar da böyle kalabilen nadir şahsiyetlerdendir.

Yaşadığı hayatı başkalarına örnek olan, kulluğun nasıl yapılacağını sadece sözde değil, fiili olarak ta ortaya koyan, kendisine sunulan bir ömrü en güzel şekilde değerlendirebilen müstesna gönül erlerinden biridir.

Kemal Temel Hocam kemal yaş kabul edilen bir yaşta –kırk yaşında– maalesef geçirdiği elim bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrılmıştır. Hocamız kendisine emanet olarak verilen ömrü öyle derin bir kulluk bilinciyle yaşamış ki aramızdan ayrılalı yirmi beş yıl olmasına rağmen halen unutulmamış ve her geçen gün hayatımıza daha çok girmiş ve halen Allah’a kullukta çağımız insanına örnek bir model olmaya devam etmektedir.

Hasretini çektiğimiz böyle gönül erlerinin örnek yaşamlarından çağımız insanının alacağı çok önemli mesajlar bulunmaktadır. Bize düşen onun kemal yolculuğundan kendi hayatımıza yönelik mesajları alabilmektir.

Onu tanımak

Öncelikle Kemal Temel Hocam gibi asrımızın müstesna şahsiyetlerinden bir gönül insanını tanıtma hususunda bir nebze de olsa katkıda bulunma nimetini ki –bu gerçekten çok büyük bir nimettir– bana da lütfeden Rabbime hamt ediyorum. Ancak şunu da itiraf etmem gerekir ki ben Kemal Temel Hocamı maalesef yakından tanıdığımı söyleyecek durumda değilim. Bu sebeple onu anlatacak kişilerin öncelikle yakın dostları ve çalışma arkadaşları olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki bu bahtiyarlardan olamadım. Belki ondan en son söz edecek biri olabilirim. Bu minvalde dilimin döndüğü kadarıyla ve büyük bir mahcubiyetle hocamla ilgili bazı duygu ve düşüncelerimi ve kırıntı kabilinden yakın dostlarından dinlediğim bazı hatıraları paylaşmak istiyorum.

Kemal Temel Hocam ile ilgili yaşanmış çok hatıra dinledim. Bunların önemli bir kısmı ilk ağızdan duyduğum hatıralardır. Bunlar hocamızın Allah’a kulluktaki kemalinin de göstergeleridir. Asrımız insanına güzel bir model olması düşüncesiyle bu hatıralardan da bazılarını zikretmeye çalışacağım.

Kemal Temel Hocamı ben 1974’de ortaokul yıllarında tanıdım. Babamın yakın akrabalarıyla dostlukları vardı. Bu vesileyle Erzincan’a tayin olduktan sonra cumartesi günleri dükkânımıza gelirdi. Babamla da dost olmuşlardı. Kendisini orada görüp tanıdım. O zaman ortaokul birinci sınıfa gidiyordum. Görüşmelerimiz ortaokul boyunca birkaç yıl sürdü. Kendisini zaman zaman görev yaptığı Erzincan Merkez Ortaokulu’nda da ziyaret ederdim. Beni okuluna davet eder, orada bazı ikramlarda bulunurdu. Hocam ile ilgili o günlerden aklımda kalanlar şunlardır:

Mahviyet sahibiydi

Kemal Temel Hocam son derece mahviyet sahibi, alçak gönüllü, mütevazı bir insandı. Onun bu yönü her halinden anlaşılmaktaydı. Yürüyüşü, oturuş ve kalkışı, hareketleri, konuşması vb. halleri, kendisinin tevazuu bir yaşam tarzı olarak benimsediğini açıkça gösteriyordu. O tevazuun edebiyatını yapmak yerine gereğini yapmayı kendisine şiar edinmişti. Diğer bir ifade ile o, sadece sözde değil özde de mütevazı idi.

Tevazu sahibi olmak, onu bir yaşam tarzı olarak benimsemek öyle söylendiği kadar kolay değildir. Zira bazı kişiler özünde mütevazı olmayıp, gizli kibre sahip olduğu halde başkalarına karşı hep mütevazı görünürler. Hâlbuki bazen görünen tevazuun arkasında büyük bir enâniyet ve kibir saklıdır. Gerçekte mütevazı olan kişiler enaniyetlerini yok etmiş diğer bir ifadeyle nefsiyle olan mücadelelerinde savaşı kazanmış yiğitlerdir. Zira enaniyeti yok etmek ancak çok ciddi bir nefis mücadelesiyle kazanılabilir. Bu husus ile ilgili olarak yıllar önce tanınmış bir hocamızın bir öz eleştiri kabilinden söylediği; “Bakmayın öyle mütevazı göründüğümüze, bu tevazuun altında büyük bir enaniyet ve kibri saklıyoruz” sözünü hiç unutamıyorum.

Kemal Temel Hocam daha hayatının gençlik yıllarında çıktığı kemal yolculuğunda isminin manasıyla örtüşen bir tevazuu kazanmış kemal sahibi bir gönül eridir. Tam bir edep insanı olarak tanıdığım Kemal Temel Hocam son derece ağırbaşlı, vakur aynı zamanda nazik, çok güzel ahlaki vasıflara haiz bir insandı. Hayâ ve edep sahibi olduğu, ağır başlılığı, nezaket ve zarafeti onun her halinden anlaşılıyordu.

Abdurrahim Reyhan Erzincani

İncitmedi, incinmedi

Başı hep önüne eğik, yer zeminini dahi incitmemeye çalışan yürüyüşü sıkça gözümün önüne gelmektedir. Onu adeta yeryüzüne inmiş bir melek olarak tanıdım. Bütün bunlar onu tanıdığım yıllarda da beni çok etkilemişti. Kemal yolculuğunda kendisine rehberlik eden mürşidi Abdurrahim Efendi Hazretleri‘nin vefat haberini duyduğu anda – kendisi hakkındaki şu şahitliği hocamızı bütün yönleriyle anlatmaktadır: “Geride kim kaldı. O incitmedi ve incinmedi.”

Bu ifadeyi ben hep şöyle anladım: Kemal Hocamız Rabbini incitmediği gibi, O’nun yarattığı varlıkları da incitmedi. Yine Rabbinden gelenden incinmediği gibi kullarından da incinmemiştir. Kemal Hocamızın bu özelliğinden olsa gerek derslerine giren öğrencileri, hocamızın derse başlarken kimseye “susun” demediğini, öğrencilerin hocaya olan saygılarından ötürü kendiliklerinden susarak hocayı dinlediklerini anlatmaktadırlar. Yani anlatılanlara göre hocamız tam bir ahlak timsalidir.

Dünyada bir misafirdi

Hocamızın yaşamında dikkatimizi çeken bir yönü de dünyaya bakışını yansıtan davranış ve tavırlarıdır. Hocamızın hayatı son derece sadedir. Dünyada bir misafir ve yolcu olduğunun hep şuurundadır. Bu sebeple de daimi olarak kalacağı âlemin hazırlığı içerisindedir. Hocamızın yakın bir arkadaşının bizzat bana şu anlattıkları onun dünyadaki misafirliğini hiç aklından çıkarmadığını açıkça göstermektedir:

“Bir gün, Kemal Hocamıza bir eşya almak için bir beyaz eşya dükkânına gittik. Fiyatını sorduk. Hocamızın parası tam çıkışmadı. Çok az miktar bir eksiği vardı. Maaş alımına da beş gün kalmıştı. Dükkân sahibi tanıdık olduğundan; ‘Hocam, eksik önemli değil, beş gün sonra getirirsin’ dediğinde hocamız: ‘Hayır alamam. Ben dükkândan çıkacağımı bilemezken beş gün sonrası için nasıl söz verebilirim. Maaşımı aldığımda alacağım şeyi de gelir alırım’ dedi.”

Yine Hocamızın dünya malı karşısındaki tutumu ile ilgili dinlediklerim bu gönül erinin dünya sevgisini gönlüne yerleştirmediğini göstermektedir. Onu yakından tanıyan mesai arkadaşları Hocamızın müdürlük yaptığı dönemlerde öğrenci velilerinin köylerinden getirdikleri hiçbir hediyeyi şahsı adına kabul etmediğini anlatmaktadırlar. Hocamızın bu tavrından hiç kimseden karşılıksız olarak maddi bir şey almamayı ve hediye kabul etmemeyi kendisine düstur edindiğini anlıyoruz. Hocamızın evine gidip gelen yakın dostları, evine dünyanın girmediğini, evinde çok zaruri olan birkaç parça eşya dışında hiçbir fazlalığın bulunmadığını söylemektedirler. Bu durumla ilgili yakın bir dostu bana şunları anlatmıştı: Hocamızın vefatından sonra evini taşımak için gittiğimizde birkaç parça eşya dışında hiç bir şeyi olmadığını gördük.

Dünyaya bakışı ile ilgili olarak hocamızın bir başka yakın dostu da yaşadığı şu anıyı benimle paylaşmıştı: “Kemal Hocam’a: ‘Hocam sana bir ev alalım’ dediğimde Hocam bana: “Hayır, ben bu dünyada ev edinmek istemiyorum” şeklinde karşılık vermişti.

Hocamızı yakından tanıyan arkadaşları hocamızın eline geçen öğretmen maaşının önemli bir bölümünü fakir öğrencilerine, bir bölümünü de ihtiyaç sahiplerine harcadığını belirtmektedirler. Bu durum onu tanıyan hemen hemen herkesin bildiği bir husustur.

Hocamızda makam, mansıp nam ve şeref sevdası da yoktur. Erzincan İmam Hatip Lisesi’nde müdürlük görevine de kendisinin talip olmadığı görevi ısrarlar sonucu kabul ettiği yakın çevresi tarafından da bilinmektedir.

Helal lokma

Kemal Temel Hocamızın helal lokma hususundaki hassasiyetini mesai arkadaşı bir hocamız bana şöyle anlatmıştı: “Bir dönemler memur ve işçiler maaşları miktarı satın aldıkları ürünlerin katma değer vergisi fişlerini biriktirerek çalıştığı kuruma veriyor ve bunun karşılığında cüzi bir miktar daha ücret alıyorlardı. Bazı memurlar maaşları miktarı fiş toplayamayınca birbirlerinden bu miktara kadar fiş alıyorlardı. Bu konuda birbirleriyle yardımlaşıyorlardı. Bir gün Kemal Temel Hocamıza giderek; ‘Hocam bende fazla miktarda fiş var. Ben onları atacağım. Senin de fişlerin eksik, bendeki bu fazla fişleri sana vereyim’ dediğimde, Kemal Hocamız: ‘Ben harcama yapmadığım bu fişleri alamam, bunlar bana helal değil, bu caiz olmaz’ demişti. Bu basit gibi gözüken hadise aslında onun helal lokma hususunda ne kadar titiz olduğunu açıkça göstermektedir.

Yakından tanıyanlar Hocamızın Erzincan İmam Hatip Lisesi’nde müdürlük yaptığı yıllarda gerek okula ait eşyayı ve gerekse okula ait araçları kullanma hususunda titiz davrandığını ve mesai saatleri konusuna dikkat ettiğini anlatmaktadır. Yakın arkadaşları Hocamızın bu hassasiyetinden ötürü mesai saatinin başlangıcında mutlaka görevinin başında bulunduğunu ve mesai bitiminden önce de görev yerinden ayrılmadığını, yine aynı hassasiyet sebebiyle pansiyon yemekhanesinden müdürlere verilen bir hak olmasına rağmen hiç yemek yemediğini söylemektedirler. Hocamız helal lokma ile ilgili bu hassasiyetini öğrencilerine de sıkça hatırlatmış, öğrencileri de kul hakkı ihlali olur gerekçesiyle hiçbir sınavda kopyaya tevessül etmemişlerdir.

Çok fedakârdı

Hocamızın yaşamında dikkatimizi çeken önemli bir husus ta onun fedakârlığıdır. Onun bu özelliği Yunus Emre’nin “yaratılanı sevdim yaratandan ötürü” sözünde olduğu gibi yaratılanlara olan şefkatinin bir göstergesidir. Onun bir şefkat kahramanı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun bir gereği olarak o kendini tamamen imanlı bir nesil yetiştirmeye adamış, bunu hayatının gayesi olarak görmüş, bu işin tam bir dertlisi olmuştur.

Hocamız kendisine sunulan ömrü en iyi bir şekilde değerlendirerek bunu geleceğin güzel insanının oluşması uğrunda geçirmiştir. Bunun için gerek maddi ve gerekse manevi her türlü fedakârlığı yapmayı da büyük bir lütuf kabul etmiştir. Mesela kendisini yakından tanıyan bir mesai arkadaşının anlattığına göre Kars İmam Hatip Lisesi’nde idarecilik yaptığı dönemde o dönemdeki kendi maddi imkânlarına göre önemli bir meblağı pansiyonda kalan öğrencilerine harcamıştır.

Yine o dönemde aldığı maaşın önemli bir kısmını, öğrencilerinin –ki bunlar oldukça yoksul öğrencilerdir– ceplerine harçlık olarak koymuştur. Öğrencileri minnet altında kalmasın diye de bunu geceleri onlar uyurken yapmıştır. Hocamızın yaptığı maddi ve manevi fedakârlıklar hiçbir zaman kendisi tarafından anlatılmamış, öğrencileri tarafından fark edildikten sonra ortaya çıkmıştır. Yoksa hocamız yaptıkları güzel amelleri olabildiğince gizli yapmaya çalışmıştır. Zaten bazı talebeleri hocamızdan bahsederken; “Kemal Temel Hocamız kendi manevi derinliğini nasıl da gizlemiş, bize hep sıradan görünmüş, maalesef tanıyamamış ve kıymetini de bilememişiz” şeklindeki sözleriyle pişmanlıklarını dile getirmişlerdir.

Çok yönlüdür

Hocamızın yaşamında dikkatimizi çeken önemli bir husus da onun çok yönlü olmasıdır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Hocamız öğrencilerine İslam’ı yaşayarak öğreten örnek model bir öğretmendir. Derslerine hazırlanıp gelen, vaktinde başlayan ve ders vaktini dolu dolu geçiren, aynı zamanda evladı gibi gördüğü öğrencilerinin dertleriyle yakından ilgilenen, her türlü sıkıntıları karşısında bıkıp üşenmeden onların yardımına koşan, geceleri uyanıp “yavrularım üşümesin” diye yorganlarını örten şefkat kahraman bir öğretmendir.

Müdürlük yaptığı dönemlerde gerektiği zaman okulda yerleri süpüren, tuvaletleri dahi temizleyebilen, evinde dahi öğrencilerini düşünen öğrencileri için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan farklı bir idarecidir.

Hocamız ile ilgili araştırmalarım esnasında çok dikkatimi çeken bir husus da kendisini tanıyan herkes tarafından sevilmesidir. Onu tanıyıp da kendisine hayranlık duymayan kimseye rastlamadım. Hatta kendisini seven yakın bir dostunun hocanın vefatından on yıl sonra söylediği: “Anam babam dâhil hiç kimseye Kemal Hocam kadar ağlamadım. Şimdi aramızdan ayrılalı on yıl oldu ama ben hala ağlamaya devam ediyorum” sözü kendisinin ne çok sevildiğinin sadece bir örneğidir.

Talebelerinin üzerinde de büyük etkisinin olduğunu gördüm. Onu tanıyanlar kendisinden hep övgüyle söz etmektedir. Hatta talebelerinden şu sözleri çok duymuşumdur: “Hayatımızda daha böyle bir insanla karşılaşmadık”, “O, her yönüyle örnek bir öğretmen.”

Kanaatimce Hocamızın kendini tanıyan insanlarda bu kadar etki bırakması onlarla hal diliyle konuşması sebebiyledir. Bilindiği gibi gerek Anadolu’da ve gerek dünyanın çeşitli bölgelerinde İslam’ın yayılmasında hal dilinin tesiri oldukça fazladır. Zaten esas olan da bu olmalıdır. Yani Müslümanlar yaşantılarıyla örnek olmalıdırlar. Yine bu arada şu hususu da itiraf etmeden geçemeyeceğim: Hocamızdan bahsedilen hemen hemen bütün sohbet ortamlarında pozitif bir enerjinin oluştuğunu öyle ki sohbetin tadına doyulmaz bir hale geldiğini hissetmişimdir.

Hal dili

Hocamız ile ilgili olarak anlatılanlardan hareketle bende şöyle bir kanaat oluştu ki o, İslam’ın sadece belirli kısımlarını değil, bütününü en güzel şekilde yaşamak istemiştir. Hocamız Rabbi’ne son derece güvenen, onun her türlü takdirine tam anlamıyla rıza gösteren bir iman abidesi, derûnî kulluk neşesi içerisinde namaz ve zikir ehli bir âbid, tanıyanları kendisine hayran bırakacak bir ahlak timsali, insanları incitmekten korkan bir gönül eri, güvenilir dürüst bir dost, bununla birlikte ilme çok önem veren bir ilim adamı ve aynı zamanda kendini bir neslin yetişmesine adayan mücahit bir kuldur.

Bunların yanında temizlik, israf, insana hizmet, misafirperverlik, insan sevgisi, hoşgörü vb. daha birçok konudaki tutumu onun İslam’ın bütün emirleri ve yasakları karşısında ne kadar titiz olduğunun göstergeleridir. Mesela Erzincan’da gerek öğretmenlik ve gerekse müdürlük yaptığı yıllarda kendisiyle pansiyonda ve zaman zaman hizmet içi seminerlerinin yapıldığı yerlerde aynı ortamda kaldıklarını söyleyen yakın dostu bir hocamız, Kemal Hocamızın gecelerini hep ibadetlerle geçirdiğini, namazlarında hep huşuu yakalamaya gayret ettiğini, içindeki manevi güzelliğin dışına da yansıdığını anlatmıştı. Bütün bunlar hocamızın kemali elde etme hususunda gayretlerinin bir neticesidir.

Hocamızın bu yönünden çıkarılması gereken önemli mesajlar vardır. Zira günümüzde müminlerin birçoğu dinin bir kısmı üzerinde hassasiyet gösterip yaşamında uygularken, diğer kısımlarını unutmaktadırlar. Örneğin bazı müminler dinin namaz ve zikir emri üzerinde hassasiyet gösterirken, dinin cihat ve ilim ile ilgili kısmını ihmal etmektedirler. Aynı şekilde bazıları da dinin cihat ya da ilim ile ilgili emir ve tavsiyelerini yerine getirmeye çalışırken namaz ve zikir ile ilgili olanlarında aynı şekilde davranmamaktadırlar. Hâlbuki asıl olan dine bir bütün olarak yaklaşmak, dinin sadece belli kısımları üzerinde değil de bütününde hassasiyet göstermek ve bütününü en güzel yaşamaya çalışmaktır.

Bütün bu anlatılanlardan ortaya çıkan şudur ki; hocamız hayatında hep Allah’ın rızasını kazanmayı hedeflemiştir. Dolayısıyla bizim için gerçek bir model ve unutulmaması gereken bir gönül eridir. Aramızdan ayrılalı yirmi beş yıl olmasına rağmen o hala kısa sayılabilecek bir ömürde yaşadıklarıyla günümüz insanına örnek olmaya devam etmektedir. Zira onun yaşamı tıpkı bir sahabe hayatı gibidir. Aynı zamanda hayatının son aylarındaki söz ve davranışları da bizler açısından ibret vericidir.

Vuslat arzusu

Aramızdan ayrılmadan önce yakın bir öğrencisinin bana anlattıkları Hocamızın Rabbine vuslatı ne kadar da arzu ettiğini göstermektedir. Şöyle ki; o dönemde Sivas’ta öğretmenlik yapan İlhami Yemenoğlu adlı öğrencisinin ifadesine göre Kemal Temel Hocam vefat etmeden dört ay önce kendisini Sivas’ta ziyaret eder. Öğrencisi Kemal Hocamı önceki görüşmelerinden daha farklı ve durgun görür. Bunun sebebini öğrenmeye çalışırken hocamızın ağzından şu sözler dökülür: “İlhami ben bu dünyada kalmaya artık dayanamıyorum. Bir an önce vuslatı istiyorum.”

Bu görüşmeden dört ay sonra Hocamız tamamen Allah rızası için çıktığı bir yolculukta aramızdan ayrılmış ve kavuşmayı çok arzu ettiği Rabbi’ne kavuşmuştur. Kemal Temel Hocamın cenaze namazı Erzincan’da kılınmış, yakın dostlarının Erzincan’a defnedilmesi hususundaki ısrarlı çabalarına rağmen cenaze akrabaları tarafından doğduğu yer olan Kars’ın Merkez Çağlayan köyüne götürülerek orada defnedilmiştir. Ancak definden sonra kemal yolundaki yol göstericisi “Kemal’in bedeni Kars’a gitti ama kalbi Erzincan’da kaldı” demiştir. Gerçekten de yakın dostları, kaza esnasında parçalanıp etrafa savrulan cesette bulamadıkları kalbini sonradan bularak Erzincan’da bir mezara gömmüşlerdir. Böylece yol göstericisinin de söylediği gerçekleşmiştir.

Cenazesini yıkayan hocamızın bizzat kendisinin yaşadığı ve bana anlattığı şu olay da oldukça ilginçtir. Cenazesini yıkayan hocamız gerek yıkama esnasında ve gerekse daha sonra -yaklaşık üç ay kadar- çok değişik manevi haller yaşamıştır.

Vefatından sonra Hocamızla ilgili araştırmalarım esnasında onun her özelliğini duyduğumda ve kendisini biraz daha tanıdığımda, hayranlığım daha da artıyordu. Böyle bir hayatı bu çağda yaşamanın adeta imkânsız olacağını düşünüyordum. Zaman zaman kendisiyle hayalen konuşuyor, ona hayran birisi olarak kendisine; “Hocam ne olur Allah aşkına bana da söyle, sen bu işi, Allah’a güzel kulluk yapma işini nasıl başardın?” diye soruyordum. Hocam da bu ısrarlı sorularım karşısında sessiz kalmadı, bir gece bu sorumun cevabını rüyama gelerek şu şekilde verdi: “Hasan Hoca, burası senin zannettiğin kadar kolay değil, şeriattan zerre kadar ayrılma.” Böylece anladım ki Hocamız vefatından sonra da bizler için yol gösterici olmaya devam etmektedir. Allah rahmet eylesin.

Not: Bu yazı Sultanbeyli Belediyesi Yayınları tarafından neşredilen Bir Gönül İnsanı Kemal Temel adlı kitapta yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Hasan Keskin/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.