İslam sömürüye karşı direnmeyi emreder…

Maişet ve geçim talebiyle çalışmak hem çok onurlu hem de önemli bir iştir. İslam; “Geçim için çalışmanın günahlara kefaret olacağını”1 bildirmiştir. İnsanın kendisinin ve aile bireylerinin geçimi için çalışması günahlara kefaret olduğuna göre İslâm, emeğe kutsallık atfetmiştir.

Hazreti Âdem aleyhis selam’dan, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e kadar peygamberlerin gönderiliş amaçlarından birisi de emeğin üretime dönüşmesinin sonucu olan malı korumaktır. Malı korumanın içerisinde emeğe saygı, işçinin hukukunu muhafaza, dar gelirlileri ve zayıfları/çalışamayanları ezdirmeme de vardır.

Kullarının emeklerinin karşılığını yedi yüz katına kadar fazlasıyla ödeyen Allah Teâlâ, sermaye sahiplerine şu mesajı vermiştir: “Çalıştırdığınız kimselerin emeklerinin karşılığını verin ama fazlasıyla ödeyin. Eksik ödemede bulunmayın.” “Müslüman, Müslümanın kardeşidir ona zulmetmez/sömürmez ve zulme (sömürü ortamına da) terk etmez…”2

İş ve emek

İşçinin ve diğer emek sahiplerinin çalıştıklarının karşılığını vermemek en büyük zulümdür. Emek karşılığında bir zulmün doğmaması için, sermayedarların ücreti apaçık şekilde belirleyip kayda bağlamamalarını Peygamber Efendimiz yasaklamıştır.3

İşçiyi çalıştırdıktan sonra ücretinin geciktirilmesini hoş karşılamayan Peygamberimiz,  sermaye çevrelerinde karşılığını yeterince bulamayan şu meşhur emrini vermiştir: “İşçilerin ücretlerini alınlarının teri kurumadan (hakkıyla) ödeyiniz”4

İşçi işveren münasebetlerine genel ilkeler koyması bağlamında Hazreti Şuayb ile Hazreti Musa arasındaki sözleşme ve sözleşme şartlarına riayet çok önemli ipuçları vermektedir.5 Eğer işveren işçiye zulmederse şu hadiste beyan edildiği gibi patron, Allah’ı karşısına almıştır.

Peygamber Efendimiz, Yüce Allah’tan şöyle nakletmiştir: “Allah Teâlâ buyurdu ki ben kıyamet günü üç grup insanın hasmı/düşmanıyım. Kime düşmanlık edersem onu param parça ederim. Ben; benim adıma söz verip daha sonra verdiği sözden cayanın, özgür bir kimseyi para karşılığı satıp sonra da parasını yiyenin, ücretli insan çalıştırıp ücretini (yaptırdığı işin ağırlığı ve üretime katkısına göre) tam olarak vaktinde ödemeyenin düşmanıyım”6

Sömürü düzeni

Siyasi ve iktisadi örgütlenmeler, bu hadisleri referans almak suretiyle ilkeler belirlemeli ve işçinin, yoksulun ve engellere bağlı çalışamayan insanların yanında bulunmalıdır. İşçi kesimi de sömürü düzenine karşı uyanık durup alın terini sömürtmeme hususunda teyakkuz halinde olmalıdır.

Emeğin kutsallığı hesabına hiçbir uyuşturucu propaganda karşısında şekerleme bile yapmamalıdır. İşçiler ideolojik yapılanmaların taşeronluğunu yapmak ve sarı sendikacılığın piyonu olmak yerine hak ve emek mücadelesi vermelidir. Dinimize göre emeğini koruma uğrunda mücadele verirken başına bir iş gelip de hayatını kaybeden şehittir.

İslam dini ve onun kaynakları incelendiğinde görülür ki dinde mutlak adalet vardır. İslâm’ı doğru anlama bilincine eren Müslümanlar duruş yerlerini iyi tespit etmişlerdir. Bu şuurlu insanlar, dünya finans sisteminin yanında olmadıkları gibi, sistemin yanında duranlara ucuz oy deposu olmak gibi güdümlü yörünge siyasetine de iltifat etmemişlerdir.

Erdem ve ahlak

Yukarıdaki söylenenler samimi bir uygulama zemini bulduğunda, tarih içerisinde toplumların maddi açıdan zayıf kesimleri, önderleri kabul ettikleri peygamberlerin etrafında toplanmışlardır. Çünkü peygamberler tüketime bağlı oluşan kast sistemini yıkmışlar, bunun yerine “erdem”, “ahlak” ve “takva”ya dayanan yepyeni bir toplumsal düzen kurmuşlardır.

Erdem esas olunca sermayeye karşı fakirler ezilmemiştir. Hakları gasp edilince zalim sermayedarlara karşı en ciddi mücadeleyi vermek haklarıdır. Bu anlayış Müslüman olduğunun bilincinde olan her emekçide potansiyel olarak vardır. Her ne kadar hocalarımız (!) bu konuları işlemeseler de Müslümanlar bu dinamizmi İslâm’dan almaktalar; Kur’an ve Sünnet okumalarıyla da kendilerini diri tutmaktadırlar.

Bugünkü liberal sermayenin dini imanı yoktur. Sadece din istismarı vardır. İstismara aldananlar “istihmara”7 razı olmuş zavallılardır. Dini olmayan sermaye, yerine göre kendini dindar gibi gösterirken, esas kazanımını din üzerinden din düşmanlığı üretmekle elde etmiştir. Kitlesel din düşmanlığı yapan işbirlikçi sermaye – ki burada dinle İslam’ı kastediyoruz- İslam dinini dünya ticaret merkezi eksenli emperyal siyasetin alternatifi olmaktan çıkarma gayretine girişmiştir.

Bu vahim durumun neticesinde isteyerek veya istemeyerek insanlarımız Amerikancılığa entegre edilmiştir. Artık Müslümanı da gâvuru da siyaseti Amerikancı kavram ve terimler üzerinden yapmaktadırlar. Bir insanlık ayıbı olan Amerikancılık, tavırsız ve ilkesiz Müslümanlar(!) yüzünden meşruiyet kazanmaya başlamıştır.

Hâlbuki bu anlayış var oldukça dünya sistemi, Müslümanlara ve Müslümanlığa varlık alanı tanımayacaktır. Toplumun farklı düşünenlerini bir tarafa bırakalım fakat anlaşılmayan şey; iktisadi şirk modelini değişik formlarda-liberal veya sosyalist- kabul eden ve bunu ülkelerinde uygulayan kimseler imanlarını parçalamış olmuyorlar mı? Allah celle celaluh, parçalı bir imanı kabul etmediğine göre bu adamların dini imanı menfaat demek ki…

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR: 
1 Acluni, Keşf’ü-l Hafa, Had. no: 783, c. I, s. 254.
2 Ahmed, Müsned, c. II, s. 91.
3 Heysemi, Zevaid, c. IV, s. 97.
4 İbni Mace, Rehin, 4, Had. no: 2443, c. II, s. 217; Tahavî, Müşkil’ü-l âsar, Had. no: 3272, c. IV, s. 98; Beyhaki, İcare, 6, Had. no: 11659, c. VI, s. 200.
5 Bkz: Kasas 28/26-27.
6 İbni Mace, Rehin, 4, Had. no: 2442, c. II, s. 816; Tahavi, Müşkil’ü-l Asar, Had. no: 3273, c. IV, s. 98.
7 Anlamı; “merkepleşme, gelen ağam gidem paşam diyerek ezilmeye, sırtına binilmeye; başkalarını taşımaya hazır olmaktır.”

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.