Köy yerindeki ibretlik olay

Muhtemelen 1986 yılında Sur Dergisi’nde, bir vatandaşın başından geçen ilginç bir olay okumuştum.  Olayın detaylarını unuttum. Fakat aklımda kalan ana hatlarını anlatayım.

Olay Güneydoğu’da geçiyor,  Normal işinin yanında bağcılıkla uğraşan dindar bir şahıs, yirmi yıldır tanıdığı her gün camiye gelen piyasa iççisi komşusuyla pazar günü bağda çalışmak üzere anlaşırlar.

Pazar günü gidip akşama kadar çalışırlar. Yanlarına hiç kimse gelmez. Akşam dönüşte mal sahibi ceketini giyer, para vermek için elini cüzdanına attığında cüzdanının olmadığını farkeder. “Acaba evde mi unuttum” diye düşünür önce. Çünkü yirmi yıldır tanıdığı komşusunun böyle bir şey yapacağına ihtimal vermez.

Evine geldiğinde  sağa sola, bakılacak yerlere bakar, cüzdan yok. Aklı karışmaya başlar. Üfürük işleriyle uğraşan meşhur bir kişiye gider. Cüzdanının kaybolduğunu söyler.

Bir müddet sonra, Hoca dedikleri üfürükçü adam derki:

“Beyefendi sen, birkaç gün önce birisiyle bağa çalışmaya gitmişsin. Ceketini bir ağaca asmışsın. Çalışırken ceketten uzaklaşmışsınız. Senin işçi tuvalet bahanesiyle oraya gitmiş ceketi yoklamış. Cüzdanı almış. Paraları cebine atmış. Cüzdan delil olmasın diye boş cüzdanı falan ağacın dibine atmış.”

Adam aracına binip doğru bağına gider. Tam da üfürükçünün dediği yerde boş cüzdanı bulur. Bir şeyden haberi yokmuş gibi, işçiye gider ve önümüzdeki pazar günü tekrar bağa gidip çalışmayı teklif eder. Fakat işçide hiçbir tedirginlik yoktur. İşçinin sanki hiçbir şey olmamış gibi davranması onu biraz daha kızdırır.

Pazar günü yine beraber bağa giderler. Mal sahibi hazırlıklıdır. Yani yanına silah falan almıştır. Fakat bir şey belli etmemeye çalışır.

Bağda çalışmaya başlarlar. Adamın niyeti bir zamanını bulup mevzuyu açmak ve paraları kurtarmaktır. Saat dokuz buçuk, on sularında bahçeye iki jandarma ve bir jandarma çavuşu gelirler. Selam -kelamdan sonra çavuş, geçen hafta burada çalışıp çalışmadıklarını sorar. Olumlu cevap alınca parası kaybolan var mı diye sorar. Mal sahibi mevzuyu anlatır.

Çavuş derki:

“Beyefendi bizim askerin birisinin parası yoktu. Havalesi de gelmemişti. (O zamanlar paralar posta havalesiyle gelirdi.) üzerinden fazla miktarda para çıkınca şüphelendik, rüşvet mi aldın, hırsızlık mı yaptın diye sıkıştırınca buradan aldığını itiraf etti. Kusura bakmayın.” Sonra parayı sahibine iade eder.

Meğer onlar yukarıda çalışırlarken karakola kestirmeden giden asker, bağın alt tarafından geçerken (ki kimse onu farketmemiştir) ağaçta ceketi görür, ceketi yoklar cüzdanı alır, parayı cebe atıp boş cüzdanı bir yere fırlatır.

Şimdi gelelim asıl konumuza. Askerler gelip mal sahibine durumu izah etmeseydi acaba neler olurdu? Muhtemelen şunlar olurdu:

Yıllardır tanışan iki komşu birbirine hasım olurdu.

Üfürükçünün anlattıkları ve boş cüzdanın bulunması dâhil bütün deliller, işçiyi suçlu gösterdiğinden çevredeki  bu olayı duyan hemen herkes işçinin aleyhinde konuşacak, iftira ve gıybete ortak olacaktı.

Namusuyla ve alın teriyle yaşayan dindar ve ahlaklı işçi, zan altında kalacak toplum tarafından dışlanacaktı.

İşçi ve ailesi, işlemedikleri bir suçun üzerlerine atılmasından dolayı kötü duruma düşecek, belki hasta olacak, belki de orayı terk etmek durumunda kalacaklardı.

Belki ailesi işçinin bu işi yaptığına inanıp aile faciası yaşanacaktı.

Bu olaydan ne gibi dersler çıkarabiliriz: En kötü yalan, bir kısmı doğru olup insanların rahatlıkla inanabileceği yalandır. Bu olayda üfürükçü yalan söylemiş olabilir, o doğru söylese bile aldatılmış olabilir. Söylemem o ki bu tür kimselerin verdiği haberlere karşı uyanık olun. Yoksa ahiretinizi perişan edebilirsiniz. Onların söylediğine inanmak, sizi en yakınlarınıza düşman yapabilir.

Ali Uslu/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Dişçi Mehmet Efendi’nin zikri…

Allah dostlarını sevmek ne büyük kazanç, öyle değil mi kardeşlerim. Bu, insana Allah’ın bir lütfu, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.