Tefsir usulünde çalışma yapan ilim adamları Kur’an-ı Kerim tanımlaması yaparlarken birbirine yakın tanımlar yapmışlardır. Bu tariflere göre Kur’an: “Peygamber Efendimiz’e Allah celle celaluh tarafından indirilen, Mushaflarda yazılı, tevatüren nakledilen,1 tilavetiyle ibadet olunan kelam-ı mu’ciz (bir benzerini beşerin yapması imkânsız ilahi kelam)dır.“2
Eldeki mushafın fiziki durumuna göre de tanımlar yapılmıştır. Şu tanım bu konuda örnektir: “Fatiha Suresi’yle başlayıp Nas Suresi ile biten ve Resulullah’a indirilen vahiylerdir.”3 Kitaplarda mündemiç olan Kur’an tanımlarını özetlersek müelliflerin hepsinin yaptığı tespit; kaynağının Allah Teâlâ oluşu, Cibril vasıtasıyla gelmesi, Peygamberimize indirilmesi, tevatüren nakledilmesi, bir benzerini yapmanın imkânsızlığı ve tilavetiyle ibadet edilmesi biçimindedir. Kur’an-ı Kerim’in tahrif edilmediğine ve insan sözü olmadığına dair de vurgular bulunur.
Kur’an okumak ibadettir
Tanımlarda dikkatimizi çeken; “tilavetiyle ibadet olunan” ifadesi ise Kur’an’ı sıkça okumaya teşvik eder. Tanımlar, ibadet dilinin Kur’an-ı Kerim’in lafzıyla mümkün olacağını vurgular ki sürekli tekrar edilmek suretiyle unutulmaktan ve tahriften korumayı amaçlar. “Tilavetiyle ibadet olunan” hükmü mealle namaz kılınamayacağına da işaret eder. Çünkü her meal bir tefsirdir ve hiçbir meal de Kur’an değildir.
Bu tanımların içeriklerine katılmamak mümkün değildir. Fakat çok ilmi ve yerinde olan bu tarifler, modern dönemlerdeki Müslümanların bile Kur’an anlayışındaki eksikleri ve yanlışları düzeltme hususunda çok olumlu katkılar sağlamamıştır. Bu tanımları, zihinsel kirlenmeye gönüllü razı olan okumuşlar ve geniş halk kitleleri ise yeterince kavrayamadılar.
Bütün bunlardan yola çıkarak; Kur’an-ı Kerim’in kuşatıcılığı, çözümcül oluşu, mutlak bağlayıcılığı, hidayet için gönderilmesi, hayatın her alanına teklifler sunması ve evrenselliği de göz önünde bulundurularak özellikle de muhtevasına göre yeni tarifler yapmak gerekir. Bu tarifler başta ilmi çalışma yapan genç kuşakların Kur’an-ı Kerim’e bakışını olumlu yönde değiştirebileceği gibi toplumsal algının yanlışlarını düzeltmeye de vesile olur.
Bu çerçevede tanım yapılırken, İslami kimliği kazanmakla Kur’an-ı Kerim’in tamamına iman etme, iman hususunda Kur’an’ın bütüncül yönü, içerik olarak hayatın sosyal, iktisadi, hukuki ve siyasi yönlerine ait emirler ve bu emirleri yerine getirmede İslam’ı kabul ettiğini söyleyenlere serbestlik tanınmamasına vurgular yapılmalıdır.
Bunlar göz önünde bulundurulmadığı zaman, Kur’an-ı Kerim ya bir “ayin kitabı” ya da akademik araştırmaların metaı olarak anlaşılacaktır. Her iki anlayışın da fesadı gayet açıktır. Kur’an’a ne akademik meta olarak bakanlar ne de onun üzerinden bir şekilde nemalananlar hidayet bulamadılar.
Önce iman
Peygamber Efendimiz, Kur’an-ı Kerim’in sadece araştırma kitabı olmadığına çok önemli değiniler yapmış ve ona yaklaşım hususundaki tüm metodik yanlışları tashih etmiştir. Bu çerçevede şu uyarısı çok manidardır: “Kalpler imanın kabıdır. Kişiye Kur’an’dan önce iman verilmiştir.”4 Aynı buyruğun gerçekleşmesi mahiyetinde bazı genç sahabiler: “Biz, Kur’an öğrenmeden imanı öğrendik. Kur’an öğrenimiyle de imanımızı yakine erdirdik.5” itirafında bulunmuşlardır.
Konuyla ilgili Abdullah bin Ömer’in açıklaması ise oldukça ilginçtir: “Kendi zamanımızda (sahabe arasında) öyle bir hayat yaşadık ki bizden birisine Kur’an’dan önce iman verilirdi: Yani; Peygamber Efendimize bir sûre nazil olduğu zaman, o suredeki helalleri, haramları, emirleri, yasakları öğrenirdik. Kur’an’ı bugün öğrendiğiniz gibi öğrenmiyorduk.
Şimdi ise (Resulullah’tan sonra) öyle adamlar görüyorum ki onlara imandan önce Kur’an verilmiş sanki… Kur’an’ı Fatiha’dan sonuna kadar okuyorlar. Fakat içerisindeki emirleri, yasakları bilmiyorlar. Durup düşünülmesi gereken yerlerde durmuyorlar. Lafızları (boşluğa), çürümüş hurmanın düşünce yerde dağıldığı gibi savuryorlar.”6
Bu ifadelerin anlamı; Kur’an-ı Kerim’in mutlak hakikati ifade ettiğine iman edilmeden ondan istifade etmek mümkün değildir. İnsanlar araştırma mantığıyla yaklaşır, kitabı didik didik ederler ama mü’min olamazlar. Gönderiliş amacından yararlanmazlar. Ondan yararlanmak için yapılması gereken, önce içeriğine bütüncül şekilde kesin iman etmek, sonra da öğrenmek ve araştırmaktır. Bu araştırmalarla iman takviye edilmelidir.
Oryantalistlerin çalışmaları ile mü’minlerin çalışmaları arasındaki fark bu olmalıdır. Kur’an’ı didik didik araştıran batılı araştırmacılar ona önce iman etmedikleri için Kur’an’dan istifade edememişlerdir. Dolayısıyla sahih imana sahip olmak ve sonra da Kur’an’ı yaşamak çok önemlidir. Bu sayede kişi, Allah’ın ehlinden ve O’nun has kullarından olur.7 Abdullah bin Mesud’un dediği gibi “İnsan, Kur’an’ı araştırıp o neye karar verdiyse/ emrettiyse almalı, O neyi yasakladıysa, onu da terk etmelidir.”8
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 Serahsi, Ebubekir Muhammed b. Ahmed, Usulü Serahsi, Beyrut, 1993, c.I, s.279; el- Hanbeli, Şakir, Usulü’l-Fıkhi’l-İslâmi, İstanbul, trsz., s.46; Zeydan, Abdulkerim, el-Veciz, Mehteberu’l-İslâmi, İstanbul, 1979, s.124.
2 Zerkanî, Menahilu’l-Kur’an, c.I, s.19.
3 Zerkanî, a.g.e., c.I, s.18.
4 Ahmed, Müsned (Tah: Muhammed Şakir), c.X, s.106
5 İbni Mace, Muhammed b. Yezid, es-Sünen, Çağrı yay., İstanbul, 1981, Mukaddime, 9, h.no: 61, c.I, s.23
6 Beyhaki, salat, 739, Had. No: 5290, c. III, s. 170-1.
7 Bak: Ahmed, Müsned, c.III, s.127.
8 İbni Hemmam, Abdurrezzak, el-Musannef, Beyrut, 1983, h.no: 19212, c.X, s. 313
Hayat Kitabımız ↗
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.
Sünnet Yolumuz ↗
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.