Kendi dilinden Hasan Hüseyin Varol hocamız

Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve Fatihalara vesile olması niyeti ile yayınlamaya devam ediyoruz.

Konya’dayım… Uzakta bir köy var… Orada… Bebekliğimin, çocukluğumun ve 14 yaşıma kadar gençliğimin geçtiği köy… Elime aldığım ilk kitap, Kur’an-ı Kerim olmuştur. Okumayı öğrendiğim ilkyazı da onun yazısıdır. Başka yazı görmemiştim. Ömür boyu o yazıyı okuyacağımı sanıyordum, okuyorum elhamdülillah. Sıbyân mektebinden başka da mektep bilmiyordum.

Sonra başka bir yazıyla karşılaştım. Hocam Bolatlı Yusuf Hoca bana Osmanlıcayı okumayı ve yazmayı öğretti. Yine sanıyordum ki, hep bu yazıyla karşılaşacağım… Köy halkının kış geceleri toplanıp okudukları şairlerin ve alimlerin kitaplarını okumaya başlamıştım. Onlar da Osmanlıcaydı. Kitapları seviyordum, okumayı da…

Köyde geçti

Sonra başka bir yazı ile karşılaştım. Fakat, onu okuyamıyordum… Onu da öğrendim… Hikayesi kitabın içerisinde geçiyor… Ufkum genişlemişti… Kur’an-ı Kerim’i okuyabiliyordum. Osmanlıca kitapları okuyabiliyordum. Yeni Türk harfleri ile yazılmış kitapları da okuyabiliyordum artık…

Köyümüzde ilkokul yoktu. O dönemlerde köy çocuklarının bu konuda nasibi yoktu. Şehirli çocukların ulaştıkları nimetlerden mahrumdular. Bendeniz bu satırları yazarken yaşım sekseni geçmişti. Hala içimde
bastıramadığım bir nostalji sürüp gidiyor. “Herkesin okuduğu okullarda ben de okuyabilseydim” diye…

Köylü çocukların başına musallat olan yokluk, yoksulluk bizim de başımızdaydı. Kısıtlı tarım alanlarında rençberlik yaptım. Nadasla uğraştım. Ekin ektim, topladım harman yaptım. Davar çobanlığı, köyün sığır çobanlığını, kendi öküzlerimizin çobanlığını yaptım.

Üzüm bağlarında üzüm topladım, küfelere… Sonra pekmez kaynattım… Bahçelerde çalıştım, dağlardan odun topladım. Kâfi miktarda ekinimiz olmadığından, taşların içerisinden Annemle beraber dikenler, otlar toplardım, ot samanı yapmak için…

Kış döneminde çok kar yağardı. Hayvanları ahırda beslerdik, onlara verilen yemin asıl hammaddesi samandı. Köy halkının tamamının faydalanabileceği işleri yapmayı çok hayal ederdim.

Su çıkarmak için kuyu kazmayı, pınar yapmayı seviyordum. Fakat çocuk gücümle üstesinden gelemeyince oturup onun hayalini kuruyordum. Şuradan bir su çıkarsam, ya da bir kuyu kazabilsem de, aşağı doğru uzayıp giden tarlaları köylüler sulasalar, orada her çeşit sebze ve meyveyi yetiştirseler diye düşünürdüm.

Kuşları sevdim

Ayrıca kuşları çok severim. Onların hallerini ve davranışlarını inceler, onlara yardım etmeye çalışırdım. Çocukluğumda böyleydim, halen de öyleyim… Bütün çeşitleri ile karıncaları, arıları, kuzuları, oğlakları çok severdim. Özel olarak kendileri ile ilgilenince, onlar da beni tanırlardı.

Yine kediler, köpekler ve tavuklar sevdiğim ve ilgilendiğim hayvanlar arasındaydılar. Köyün bu ortamında yaşamaya çalışırken, bir rüzgâr esti, beni Konya’ya getirdi. Ailecek Konya’ya hicret ettik.

Sene 1947… Konya Sultan Selim Camii imamlarından Kurrâ Hafız Şükrü Özaydın Hocam’ın önünde buldum kendimi… Hafızlığı tamamladım… Merhum Hocam Tahir Büyükkörükçü‘de Arapça okudum. Şeyhu’l Kurrâ Postalcızade Hacı Abdurrahim Efendi‘nin talebesi emekli öğretmen Ağazade Osman Nuri Koçbeker‘den Tecvid ve Tashîhü’l-Hurûf dersleri aldım.

İstanbul günleri

Bir başka rüzgâr esti, götürdü beni İstanbul‘a attı… İki yıl İstanbul’da kaldım. İlk gün vapurda giderken satış yapan kişilerin söyledikleri sözlerin pek çok kelimesini anlayamıyordum. Bir köy çocuğunun bir anda kendisini İstanbul gibi bir mega kentte bulması sonucu, bana bir yabancı ülkedeymişim hissi veriyordu.

Köyden Konya’ya, Konya’dan İstanbul’a gelmem, benim yetişmemde, gelişmemde ve sosyal hüviyet kazanmamda önemli değişikliklere sebep oldu. İki yıllık İstanbul hayatım, orada gördüğüm alimler ve veliler, dergahlar ve benzeri maneviyat merkezleri, ayrıca manevi hayatımı kemaliyle etkilemiştir…

Konya’ya döndüğümde gayri resmi olarak camilerde görev yapmaya başladım… Artık hayatımın çizgisi belli olmuştu… Ben Diyanet İşlerine mensup bir yol üzerinde yürüyecektim. Öyle de oldu… İmamlık, hatiplik ve Kur’an öğretmenliği yapıyordum.

Doymak bilmeyen bir hırsla kitap okuyordum. O nedenle geniş bir bilgi ve kültür seviyesi kazanmıştım… Çevremde halktan ve gençlerden oluşan bir kitle oluştu. O dönemde Türkiye’de ideolojik kutuplaşmalar, siyasi mücadeleler vardı.

Hayra hizmet

1954 yılında askere gittim Toplam 24 ay askerlik yaptım. Orada da sivil hayatımdaki çizgiler devam etti. Askerlikten sonra resmi görevler dönemi başlamış oldu. Konya’nın merkez camilerinde görevlerim devam etti. 1982 yılında emekliye ayrıldım.

Düşünce ve ideal dünyamdaki arzularımı gerçekleştirmek için Hayra Hizmet Vakfı’nı kurdum… Sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alandaki bilgi ve düşüncelerimi denemek için vakıf, bir laboratuvar oldu benim için…

Gönlümde biriktirdiğim bütün istek ve arzuların pek çoğunu orada tecrübe ettim. Başardıklarım oldu, başaramadıklarım oldu. Koskoca bir ömür su gibi aktı gitti. Akşehirli Ahmet Efendi merhum hocamın sözüyle şu anda ben; “Pazara değil, mezara daha yakın” durumdayım.

Hayatımın; iyisiyle-kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla her şey bu kitapta yazılmıştır. Asıl büyük kitap ahirette karşıma çıkacaktır. Rabbimin rahmetine sığınarak rızasına ulaşmak ümidiyle, öğrencilerime ve torunlarıma hatıralarımı bırakıyorum.

(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı kitabından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)

Hasan Hüseyin Varol

İrfanDunyamiz.com

KENDİ DİLİNDEN İSLAM ALİMLERİ

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Yüz yüze iletişimde on altın kural…

Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.