Zulmün egemen olmaması ve önlenmesi için öncelikli yapılması gereken, zalim idarecileri egemen konuma getirmemektir. Allah Teâlâ, İbrahim Peygamber’i belirli alanlarda denedikten sonra önderlik makamına getirmiştir. Bakara Suresi’nin 124. ayetinde; O’nun soyundan olup da Hazreti İbrahim’in ahlaki vasıflarıyla donanmayanların salt dedelerine nispetle liderlik konumunda olamayacaklarına dikkat çekmiştir.
İslâm’da yönetim soyla değil; emanete liyakatle şekillenir. Çünkü insanın soyunu belirleme kudreti yoktur. Dolayısıyla özgürlük alanına girmeyen şeylerle insanlar arasında farklılık iddia etmek ve üstünlük taslamak cahiliye âdetidir.
Müslümanlar için bu ayetin evrensel mesajı; insanda zulme ait nitelikler yok edilmeden yöneticilik görevi vermenin yasak oluşudur. Zira ayetteki “zulüm” ifadesi şirk ve küfür anlamına geldiği gibi, adaletten ayrılmak anlamına da gelir. Hâlbuki dinimizde yönetimi meşru duruma getiren iki temel kaide; ilim ve adalettir. Adaletten ayrılan yöneticilerin meşruiyetinin düşmesi gerekirken, sonraki dönemlerde fitne çıkar endişesiyle fasık, facir ve zalim idarecilere itaat edileceği Sünnilik adına vurgulanmıştır.
Zalimlere meyletmek yok
Lokal ve krala yaranma adına yapılan çirkin uygulamaları öne çıkararak Sünnilik böyledir demek de bir zulümdür. Çünkü Sünniliğin genlerinde zalim idarecilerle ortak hareket etmemek; zalimlere değil iktidar vermek en ufak bir meyil bile duymamak vardır.
Ehl-i Sünnet büyüklerinden Ebu Hanife Hazretleri, gerekli şartları taşımadığı ve Peygamber Efendimiz’in torunlarına göre çok eksiği olduğu için Abbasi meliklerinden Mansur’a kıyam etmeyi önermiş ve bu mücadelesini şehit olana kadar sürdürmüştür.
Sünni geleneğin diğer imamlarının da benzeri mücadelelerine tarih şahittir. İmam Malik, İmam Şafi ve Ahmet bin Hanbel’in çektiği sıkıntılar ve gördükleri işkenceler müsellemdir. İmamlarımızın hiç biri zulme ve zalim idarecilere onay vermemiştir. Kur’an ve Sünnet’in hükümleriyle çatışan bir Sünnî gelenekten bahsetmek ilmi ve insaflı değildir. Hatta diğer ekollerle kıyaslarsak Sünnî gelenek daha da pak ve temizdir.
Tarihin tozlu sayfalarından tekil örneklerden yola çıkarak genelleme yapmak ise en azından insafsızlıktır. Bu bağlamda yeri gelmişken şu olayı da hatırlatmakta yarar görüyoruz. Meali de olan bir yazar, Abbasiler döneminde görev alan İmam Ebu Yusuf’la ulemanın kırılma yaşadığına dikkat çekmiş ve ilmi kariyerini siyasanın emrine vermekle itham etmiştir.
Hâlbuki Ebu Yusuf’un zalim idarecileri fetva verdiğine veya zulmü onayladığına dair hiç kimse bir tek örnek bile gösteremez. Bilakis zulmü önlemesi ve ehliyetsiz kimselere ilmi dereceler verdirmemesi ile ilgili onlarca örnek vardır.
Ulemaya hakaret kabul edilemez
“Çağdaş Kavramlar ve Düzenleri” yazan bu yazarın zorlanınca laik olduğunu söylemesi, ümmetin çocuklarını önce yönetimden soğutup sonra da kendilerinin yöneticilere yağcılık yapması, benim de bir mealim olsun türünden bir çalışmayla hatalarla dolu bir ucube meal üretmesi, hepsinden öte bir terör grubunun gazetesinde maddi getiri için yıllar önceki radikal çıkışlarıyla çelişkiye düşmesi, yağcılık yapması, dini tahrif etmeleriyle alakalı sesini çıkarmaması, Abant konsüllerinde boy göstermesi, din düşmanlarıyla aynı ligde endam edebilmek için İslâm’ı indirgemeci bir üslupla yorumlaması, dinin devlet talebinin olmadığını ilan etmesini hangi anlayış ve yaklaşımla yorumlamamız gerekir? İslâm âlimlerine saygısızlık içeren bu tip yazılarla yetişen türedi jenerasyon ulemaya sövmeyi bu adamlar sayesinde alışkanlık hâline getirdi. İnsana günah olarak bu bile yeter de artar bile.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.